arredamento’nun arredamento · 2016-04-20 · 10 ytlt asktn süredir konut, spor ve kültür...

62
ARREDAMENTO’NUN 300. SAYISI DOSYA: 1989’DAN BU YANA NELER DEĞİŞTİ? MİMAR: GONG DONG, VECTOR ARCHITECTS ÜÇ BOYUTLU YAZICIDAN ÇIKMA YAPI VİNERO ŞARAPHANE VE KONUKEVİ SOPHUS SØBYE ARKITEKTER DANİMARKA EK: DİZİN, SON 150 SAYI ARREDAMENTO’NUN 300. SAYISI DOSYA: 1989’DAN BU YANA NELER DEĞİŞTİ? MİMAR: GONG DONG, VECTOR ARCHITECTS ÜÇ BOYUTLU YAZICIDAN ÇIKMA YAPI VİNERO ŞARAPHANE VE KONUKEVİ SOPHUS SØBYE ARKITEKTER DANİMARKA EK: DİZİN, SON 150 SAYI TASARIM KÜLTÜRÜ DERGİSİ 112441 2016/04 10 TL

Upload: others

Post on 01-Mar-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

l

BO

YU

TY

AY

IN

G

RU

BU

AR

RE

DA

ME

NT

O M

İMA

RL

IK N

İSA

N2

01

63

00

SA

YI:

20

16

/04

10

TL

AR

RE

DA

ME

NTO

’NU

N 3

00. S

AY

ISI

ARREDAMENTO’NUN 300. SAYISI

DOSYA: 1989’DANBU YANA NELER DEĞİŞTİ?

MİMAR:GONG DONG,VECTOR ARCHITECTS

ÜÇ BOYUTLU YAZICIDAN ÇIKMAYAPI

VİNERO ŞARAPHANE VE KONUKEVİ

SOPHUS SØBYE ARKITEKTERDANİMARKA

EK: DİZİN, SON 150 SAYI

ARREDAMENTO’NUN 300. SAYISI

DOSYA: 1989’DANBU YANA NELER DEĞİŞTİ?

MİMAR:GONG DONG,VECTOR ARCHITECTS

ÜÇ BOYUTLU YAZICIDAN ÇIKMAYAPI

VİNERO ŞARAPHANE VE KONUKEVİ

SOPHUS SØBYE ARKITEKTERDANİMARKA

EK:DİZİN, SON 150 SAYI

TA

SA

RIM

LTÜ

DE

RG

İSİ

1124

41

2016

/04

10TL

NISAN_Layout 1 3/30/16 12:13 PM Page 1

Page 2: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

İçindekiler300Nisan 2016

MirkoFranzosoArchitetto39.

Y A Y I NGenel Yönetmen ve Sorumlu Müdür Bülent ÖZÜKANGenel Sanat Yönetmeni Murat ÖNEŞYayın Koordinatörü Uğur TANYELİ

Yazı İşleri Müdürü Sibel SENYÜCELYazı İşleri Burçin ÜNLÜ Editoryal KatkıCanan ERTEN Tasarım Ümit VURGUN, Seda GÜMÜŞ CAN

Y Ö N E T İ MGenel Müdür Nilgün ÖZÜKAN

Genel Müdür Yardımcıları

Memduh ARSLAN - ÜretimEjvet OKTAY - SatışMeral ÇETİN - Finans

ISSN 1300-3801 Sayı 300 Nisan 2016Fiyatı 10 TL (KDV dahil)Ulusal Süreli YayınAylık Mimarlık ve Tasarım Kültürü Dergisi

© 2016 BOYUT YAYINCILIK ve TİCARET A.Ş.

Reklam iletiş[email protected]@boyut.com.tr

Close-upYakın Plan34.

mezun olan Mirko Franzoso’nun 2012 yılında,

35 yaşın altındaki mimar ve tasarımcıların

davetli olarak katıldığı yarışmada seçilen sosyal

merkez tasarımı, İtalya’nın kuzeyinde Trento

özerk iline bağlı küçük bir köy olan Caltron’da

geçtiğimiz yıl hayata geçirildi.

42 Mimarlık

Sakin Danimarkalılar: Sophus Søbye Arkitekter10 yılı aşkın süredir konut, spor ve kültür

merkezi tasarımları başta olmak üzere ulusal

ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Arkitekter, yapıyı kent, kültür ve peyzajla

ilişkilendirebilmek için malzemenin sunduğu

imkanları keşfederek özgün, estetik ve çevreci

mimari çözümler geliştirmeyi hedefliyor.

54 Dosya

Arredamento’nun 300. Sayısı:1989’dan Bu Yana Neler Değişti?Nisan 2016’da Arredamento Mimarlık’ın

elinizdeki 300. sayısı yayımlandı. Bu durum

hiç azımsanmayacak bir yayın sürekliliğine

işaret ediyor. Ancak, bu vesileyle derginin

tarihçesini tartışmak yerine, tanıklık ettiği

zaman aralığının bir muhasebesini yapmak

istedik. İlk sayısı Şubat 1989 tarihini taşıyan

derginin uzun denebilecek geçmişi boyunca

Arredamento’nun ilgi alanlarını oluşturan

6 ÖngörünümDemokrasiyle Mimarlık Tabii ki İlişkili...

10 Haber / Ürün

20 Haber / Sanat

26 Haber / Mimarlık

30 Gündem / SanatGünter Brus. Störungszonen Günter Brus. Fay Kuşağı

32 Gündem / Sanat“Ruined: When Cities Fall” Viran Kentler

34 Gündem / MimarlıkClose-upYakın Plan

36 Gündem / FotoğrafPaul Strand: Photography and Film for the 20th CenturyPaul Strand: 20. Yüzyıl İçin Fotoğraf ve Film

39 MimarlıkCasa Sociale CaltronCaltron’da Sosyal Merkez Mirko Franzoso ArchitettoVenedik Mimarlık Okulu’ndan 2005 yılında

003-005 ICINDEKILER 2_Layout 6 3/30/16 2:01 PM Page 4

Page 3: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Yayın Kurulu İhsan BİLGİN (İstanbul Bilgi Ü.),Arzu ERDEM (İTÜ), Jale N. ERZEN (ODTÜ), Haydar KARABEY, Mine KAZMAOğLU, Ahmet ÖZGÜNER, Bülent TANJU (Abdullah Gül Ü.), Uğur TANYELİ (İstanbul Bilgi Ü.)

TemsilcilerKaya ARIKOğLU Adana Oya ATALAY FRANCK ZürihZeynep ÇELIK BostonBurçak ÖZLÜDİL ALTIN, Ersin ALTIN New YorkBegüm YAZGAN Ankara

Baskı: Boyut Matbaacılık A.Ş.Matbaacılar Sitesi 1. Cadde No:115 34204 Bağcılar / İSTANBUL

Yönetim: Boyut Yayın GrubuKoza Plaza A26 Tekstilkent 34235 Esenler / İSTANBUL Telefon: +90 212 413 3333 E-posta: [email protected]

Her türlü yayın hakkı, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunugereğince Boyut Yayın Grubu’na aittir. Tanıtımamacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncınınyazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Tasarım ve FotoğrafKapak Bülent ERKMENDergi Konsept Tasarımı Emre ÇIKINOğLUProduksiyon Şemsa DENİZSEL, KantinFotoğraf Serdar TANYELİKapak Uygulama Barış AKKURT, BEK

www.boyutstore.com

Abonelik ve Dağıtım Cansu ÇELİ[email protected]: 0212 440 14 59

SophusSøbyeArkitekter42.

Arredamento’nun300. Sayısı54.

AMIE 1.0 118.

MüşterekBilgide KadınGörünürlüğü150.

endüstrisini karşısına alan işleri; mimarlık ve yaşam, yer ve algı, tektonik gerçeklik ile kavramsal olan arasındaki ilişkiyi önceleyen yenilikçi ve akılcı bir yaklaşımıtemel alıyor.

150 Düşünce Müşterek Bilgide Kadın GörünürlüğüArt+Feminism’in “Düzenleme Maratonu” Art+Feminism tarafından bu yıl üçüncüsüdüzenlenen uluslararası “Edit-a-thon”etkinliklerinden biri, geçtiğimiz Mart ayında, İstanbul’da ilk kez gerçekleşti.“Maratonun” İstanbul ayağını düzenleyenYağmur Yıldırım aktarıyor.

152 YayınArchitecture and the Late OttomanHistorical Imaginary: Reconfiguring the Architectural Past in a Modernizing Empire; İnşaat ya Resulullah;Mid-Century Modernism in Turkey: Architecture Across Cultures in the 1950s and 1960s.

155 Üstbaşlıklara Göre Dizin179 Yazar Adına Göre Dizin

konularda Türkiye’de hangi değişimlerin

yaşandığını anlamaya yönelik bir Dosya

hazırladık. Bir grup tasarımcı, akademisyen,

sanatçı ve düşünürden, ülkenin son 26 yılda

geçirdiği değişimi kendilerinin özellikle ilgili

olduğunu düşündüğümüz bir dizi konu

çerçevesinde değerlendirmesini rica ettik.

Konular ve katkıda bulunan yazarlar

Dosya’daki alfabetik sırayla şöyle: Akademya:

Güven Arif Sargın, Ferhan Yürekli. Bienaller:

Bige Örer. Fotoğraf: Gürkan Akay, Murat

Germen. Grafik Tasarım: Bülent Erkmen,

Esen Karol. Kent ve Planlama: Emrah

Altınok, İclal Dinçer. Koruma ve Restorasyon:

Zeynep Ahunbay. Kültür-Sanat: Görgün

Taner. Mimarlar Odası: Bülend Tuna.

Mimarlık: Suha Özkan, Uğur Tanyeli,

Doğan Tekeli. Mimarlık Kültürü: Atilla Yücel.

Mimarlık Tarihçiliği: Elvan Altan, Deniz

Çalış Kural. Müzecilik ve Müzeler: Ayşen

Savaş. Peyzaj: Deniz Aslan. Ürün Tasarımı:

Can Altay, Gülay Hasdoğan, Koray Malhan.

Yarışmalar: Ömer Yılmaz.

113 Mimarlık

Vinero Şarap Üretim Tesisi ve Misafirhane BinasıSayısız engellemeye rağmen Türkiye’de

şarapçılık sektörü gelişmesini sürdürüyor.

Sektörün üretimsel çabalarının mimarlıkla

kesiştiği alanda da kaydadeğer gelişmeler

var. CM Mimarlık’ın bir Tekeli-Sisa

yapısının iç mekanını yeniden düzenlediği

çalışma böyle bir ürün.

118 Mimarlık

AMIE 1.0:Eklemeli Üretime Entegre Edilmiş Enerji Pilot ProjesiÜç boyutlu baskı teknolojisi ile üretim, gündelik

nesneden yapı ölçeğine doğru hızla ilerleyişini

sürdürüyor. Son olarak ABD’nin köklü

mimarlık firmalarından Skidmore, Owings &

Merrill (SOM), üç boyutlu yazıcıdan çıkma

polimer bir strüktür üretti.

122 Mimar

Dev Ölçekli Ülkede Küçük Ölçekli Çalışmak…

Gong Dong, Vector ArchitectsGong Dong, bugün 40’lı yaşlarında Çin’in en

etkin genç mimarlarından biri. Mimarlık

eğitimini, Tsinghua ve Illinois Üniversitelerinde

tamamladı. 2008 yılında Pekin’de Vector

Architects’i kurdu. Geçen yedi yıl içinde

okul, ofis, kültür merkezi, otel ve konut

projelerinin arasında bulunduğu çok sayıda

projeyi hayata geçirerek çok yönlü bir portföy

oluşturmayı başardı. Grubun, yüzeysel

biçimlerin, ikonların, simge yapıların, seri

üretimlerin peşinde koşan çağdaş tasarım

Vinero ŞarapÜretim Tesisi ve MisafirhaneBinası113.

Gong Dong,VectorArchitects122.

003-005 ICINDEKILER 2_Layout 6 3/30/16 2:02 PM Page 5

Page 4: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Arredamento’nun 300. Sayısı:1989’dan Bu Yana Neler Değişti?

Nisan 2016’da Arredamento Mimarlık’ın elinizdeki 300. sayısı yayımlandı. Bu durum hiç azımsanmayacak bir yayın sürekliliğine işaret ediyor. Ancak, bu vesileyle derginintarihçesini tartışmak yerine, tanıklık ettiği zaman aralığının

bir muhasebesini yapmak istedik. İlk sayısı Şubat 1989 tarihini taşıyan derginin uzundenebilecek geçmişi boyunca Arredamento’nunilgi alanlarını oluşturan konularda Türkiye’dehangi değişimlerin yaşandığını anlamaya yönelikbir Dosya hazırladık. Aşağıda listesi sunulan

bir grup tasarımcı, akademisyen, sanatçı ve düşünürden, ülkenin son 27 yılda geçirdiği değişimikendilerinin özellikle ilgili olduğunudüşündüğümüz bir dizi konuçerçevesinde değerlendirmesini ricaettik. Değerlendirmelerinin kapsamıve niteliği konusunda herhangi birkısıtlama tanımlamadık. Çok kısa

ya da çok uzun, akademik veyapopüler bir dille, mizahi veyaresmi her tür yazma yaklaşımınıkullanmak bağlamında da bir

sınırlama düşünülmedi. Konular vekatkıda bulunan yazarlar Dosya’dakialfabetik sırayla şöyle: Akademya:Güven Arif Sargın, Ferhan Yürekli.Bienaller: Bige Örer. Fotoğraf:Gürkan Akay, Murat Germen.Grafik Tasarım: Bülent Erkmen,Esen Karol. Kent ve Planlama:

Emrah Altınok, İclal Dinçer. Korumave Restorasyon: Zeynep Ahunbay.

Kültür-Sanat: Görgün Taner. MimarlarOdası: Bülend Tuna. Mimarlık: SuhaÖzkan, Uğur Tanyeli, Doğan Tekeli.Mimarlık Kültürü: Atilla Yücel. MimarlıkTarihçiliği: Elvan Altan, Deniz ÇalışKural. Müzecilik ve Müzeler: Ayşen

Savaş. Peyzaj: Deniz Aslan. Ürün Tasarımı:Can Altay, Gülay Hasdoğan, Koray Malhan.

Yarışmalar: Ömer Yılmaz.

54

DO

SYA

AR

RE

DA

ME

NTO

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 54

Page 5: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

Akademinin Hal-iPür Melali [ya da Salt Dilin/Sözün/SöyleminŞevkindeKaybolmak]Güven Arif Sargın n Türkiye mimarlıkkültürünün önemli bir bileşeniArredamento Mimarlık dergisinin çağrılısıolarak, kısa bir yazı kaleme almam teklifedildi; arzu edilen metnin saf akademik birmetin ya da satirik bir deneme olupolmayacağı ise, bizlere bırakılmış. Dergininbeklentilerini haklı çıkarmak adına, çağrımetninin içeriğinden ziyade kenarındanbiraz olsun dolaşarak, üstperdeden vekendimce eleştirel, bir çift laf etmeyeçalışacağım. Öncelikle, davetli sıfatıylaböylesi önemli bir sayıya dahil olmak onurverici; bu vesileyle, derginin yolu ve bahtıaçık olsun! Gelelim benden istenilengöreve: İçine düşürüldüğümüz durumuhicvederken, mimarlık akademyasınıngüncel muhteviyatından hareket etmek,abesle iştigal etmek olacaktır diyedüşünüyorum; zaten mimarlık eğitimininhal-i pür melali ortada. Dolayısıyla,akademinin içsel sorunlarından ziyade,“akademik üretim “siyasi bir praksis”midir?” diye sorarak tartışmayı tercihediyorum. Bir diğer anlatımla, “kuram veeylem birlikteliği akademik üretimde olasımıdır” ya da “akademik üretim, ‘praksis’inşa edebilecek bir kıymet midir?” diyesorular yönelterek yazımı biçimlendirmeyiöncelikli görüyorum1.

Tam da bu baptan bakıldığında, her türakademik üretimi, yukarıda zikrettiğimbiçimiyle bir “praksis” olarakkonumlandırabilir miyiz? Şu an için, bunaverecek keskin bir yanıtımın olmadığınısizlerle paylaşayım; öte yandan, bu soruyuısrarla sormakla ve dahası, bu sorunsalıfarklı alanlara taşımakla yükümlüyüz.Bana göre, sahaya çıkıp, mecazi anlamdadahi olsa, meydanlarda/sokaklardasiyaseten varolmak kadar, kürsü başında,dersliklerde ya da stüdyo ortamlarındasüregelen akademik üretimin kendisi de,

Foucault’nun çok önceleri söylediği gibi birtür “arkeolojiye” gereksinim duyuyor2: Buaçıdan, akademik üretime, hiç şüphesiz ki,iman etmek istiyorum; akademik üretiminyeri geldiğinde, sahada sürdürülenmücadele kadar önemli ve gerçekte siyasibir mecra olduğunu düşünüyorum3.

Bu konuya ilişkin görüşlerimi siyasetentekrar açmaya çalışacağım; öte yandan, ikianekdotla sözlerime devam etmek isterim -iddialarımı somut bir düzlemdeörnekleyebilmek adına. Bunlardan birincisi-ki bunun kısmen rivayet olduğu iddiaedilebilir ve özellikle, ODTÜ Şehir ve BölgePlanlama Bölümü’nden meslektaşlarım,hikayenin eğer bir eksik-gediği varsa benidüzeltecek ya da söylentiyidoğrulayacaklardır- ünü İsveç’in dışınataşmış Marksist toplumbilimci GöranTherborn’la ilgilidir4. Kendisi 2005 yılındaODTÜ’ye, Ankara’ya gelmişti. Ağırlıkla“egemen sınıf ideolojisi” üzerinearaştırmalar yapan Therborn mekan-siyasal bir okuma amacıyla şehrimizidolaşmaya kalkar ve GenelkurmayBaşkanlığı binası civarında fotoğraf çekmebahtsızlığına düşer. Sonuç malumdur:Saniyesinde Genelkurmay’ın cevvalsubayları tarafından derdest edilerekyerleşkeye götürülür; kısa bir sorgulamasonrası kendisinin bilim insanı olduğuanlaşılır ve fakat fotoğraf makinesindekitüm görseller, maharetle silinir. İçinedüşürüldüğümüz alaturkalık sonrasında,dilimiz döndüğünce Therborn’undeneyimini olağan addettiğimizi ve olayagayr-i ihtiyari gülerek durumugeçiştirdiğimizi anımsıyorum.

İkinci anekdotum da benzer bir olayıiçeriyor ancak bir farkla; olay çok yakınbir dönemde, genç bir meslektaşımızınbaşına geldi -maruz bırakıldığımız devletşiddetinin yoğunluğu ve sürekliliğinigöstermesi açısından, bu deneyimin deönemli olduğunu düşünüyorum.Üniversitemde yüksek lisans çalışmasınıyürüten ve konu olarak Güven Park’ın1923’den bu yana mekansal ve kamusalniteliğinin dönüşümünü seçen biröğrencimiz, benzer bir öyküyle, emniyettarafından parkın göbeğinde, sözüm onasivil-kamusal bir mekanda gözaltınaalındı5. Çankaya Emniyet Amirliği’ndenarandığımda, bu görüşmenin “hayırlaravesile” olamayacağını biliyordum -yakındönem deneyimlerimiz, bu türgörüşmelerin bizleri doğrudanetkileyebileceğini söylüyor. Nitekimöğrencinin adı zikredildiğinde -ki şans eseri

öğrenciyi çok iyi anımsadım; bir şekildedahlimin olduğu alanlara ilgi göstermesinedeniyle kendisini yakinen izliyorum-konunun nereye varacağını hızlıcakestirdim: Öğrencinin kurumu, konusu,çalışmasının muhteviyatı bilgiç bir edaylasorulduğunda, kafamda, “mekan”,“siyaset”, “hegemonya”, “güç”, “direnç”,“mücadele” benzeri kavramlar da yerliyerine bir kez daha oturmaya başladı.Yarım-akademik bir ağız ve içerikle,yaklaşık 5 dakika süren bu görüşmeesnasında, öğrencimizin emniyet güçleritarafından zapturapt altına alındığını; birbaşka söylemle, olmaması gereken, yasaklıbir kamusal alanda devletin kırmızıçizgilerini tecavüz ederek geçtiğini vedolayısıyla otoritenin müşfik eli tarafındanıslah edilmek amacıyla muhasara edildiğiniöğrenmiş oldum -tıpkı, yüce devletinyasaklı binasını resmetmeye, mimarlığıgörünür kılmaya çalışan günahkar GöranTherborn gibi.

Bu iki anekdot sonrasında asıl mevzumuzageri dönebilir ve şu soruyu sormayıöncellikli görebiliriz: “Devlet, öznenin kimolduğundan bağımsız olarak, nedenmekana dair bu denli tutucu, yerigeldiğinde şiddet içeren bir tasarruftabulunmaktan kendisini alıkoyamıyor vegüvenlikçi reflekslerini, hep sıradanyurttaş-öznenin özgürlük alanınısınırlayacak ve yeri geldiğinde de onu ıslahedecek yöntemleri sorgu-sual eylemedenişleme koyabiliyor?” Mekan siyasetine dairbildiklerimizi adeta bir ders kitabıkıvamında yeniden-üretmekten geridurmayan bu iradi durumu, sözü edileniradenin arkasında pozisyon alan siyasiiktidarı, iktidarın sırtını dayadığı otoriteraygıtları ve hiç şüphesiz ki, bütün bunlaradayanak teşkil eden siyasetin içeriğini,kodlarını tartışmakla yükümlüyüz: Aslındaakademik üretimin tam da bu noktadaönemli olduğunu belirtmek isterim -arkasında bir dizi araştırmayla birlikte,eleştirel bir siyasi duruşu barındıranakademik üretim, devlet ricalininistemediği bir şeyi ısrarla yaparak, iktidaraters düşebiliyor; olayları, olguları ve siyasiözneleri görünür kılıyor, adeta gözümüzüniçine sokuyor- hem de bildiğimiz mimarimekan üzerinden.

Egemen ideolojinin görünür ve/veyagörünmez aygıtlarını sorgulayan GöranTherborn’un akademik üretimi ya da sözüedilen öğrencinin araştırması da, aslındaaynı ateşi harlıyor: Eleştirel akademiküretim, egemen güç ve siyasi iktidar

AR

RE

DA

ME

NTO

55

Akademya

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 55

Page 6: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

tarafından egemenlik haklarına doğrudanbir tecavüz; devletin bekasına açık birsaldırı ve tehdit; her şeyden öte, “herzamankinden daha fazla ihtiyaçduyduğumuz milli birlik veberaberliğimize” halel getirecek bir iç-düşman olarak görülüyor. Bir başkasöylemle, sözü edilen cinsten akademik birüretim, sözüm ona, “bizden olmayantecavüzkar” bir bilgiyi içeriyor. Bunoktada, akademik güdülerle yürütülen biraraştırma, sonrasında yazılan bir kitap ya da bir öğrenci tezi “neden ‘bizdenolmayan’ bir düşman addedilir?” diye,masum bir biçimde sorabilirsiniz; lakinyanıtın ziyadesiyle sarih olduğunu dapaylaşmak isterim: Özellikle siyasiiktidarın yanında saf tutmayan, eleştirel vesorgulayıcı olup, ana-akım görüş vearketiplere ters düşen; bizi sağa değil deustaca “sola” yatıran ya da sağ gösterip“sol” vuran üretimin, iktidarın iddia ettiğitürden genetik bir hastalığa maruzolduğunun ya da bırakıldığının bir ön-kabulü sözkonusu ve devlet aygıtlarıylasiyasi iktidar, bu kabuller üzerindenhareket ederek kendince meşru bir alanıtahkim ediyor. Dolayısıyla erk sahibinegöre, sıraladığımız türden akademiküretimde akut bir sayrılık kesinlikle var;bizler de, “devlet-i ali”nin gözünde, tedavi,hatta ıslah edilmeye mazhar araştırmalaryapan “akademik özneler” konumundayız.

Tartışmamı biraz daha derinleştirmek ve şusoruyu yöneltmek isterim: “Siyasi iktidardevletin aygıtları marifetiyle akademiküretimi neden ıslah etmek ister?” Konununesbab-ı mucibesi, hepimizin malumu;bununla birlikte, bazı temel kaynaklarüstünden, özellikle 1980’lerden sonraküresel ölçekte hakim kılınan ve “güvenlikrejimini” her daim ve ölçekte, neredeyse“militer” doktrin ve pratiklerle genel geçerkılan bir tür siyasete ilişkin ilaveyorumlarla tartışmayı zenginleştirmeyiumuyorum. Biraz önce kullandığımterminolojiye istinaden, örneğin “güvenlikrejimi” ve “militer pratikler” sözcüklerini,bir başka ıslaha mazhar metinden ödünçaldığımı da özellikle belirtmek isterim -Stephen Graham’ın “Muhasara AltındakiŞehirler-Yeni Askeri Kentleşme” başlıklıeseri, biraz önce tartışmaya açtığımızkonuları gündeme getirmesi açısından çokönemli6. Gerçekte, Graham’ın sözünü ettiğirejim nedeniyle, Therborn’un derdest ediliphizaya sokulmaya çalışıldığını ve dahasıöğrencimizin, sözde sivil-kamusal biralanda şiddete maruz kaldığını iddiaedebiliriz.

Bu baptan bakıldığında, özellikle “düzen”ve “güvenlik” kavramları etrafındayoğunlaşan ve fakat birbirlerinden çokfarklı dönemlerde kaleme alınmış iki temelesere göndermede bulunarak, sözlerimitoparlamayı deneyeyim. Birinci kaynağım,yakın zamanda yeni basımını da edindiğimve dolayısıyla bir kez daha okuduğum birmetne ait: Aydınlanma döneminin bildikfilozofu Spinoza’nın 1600’lı yıllardakaleme aldığı ve hepinizin yakinen bildiğikitabı, Tractatus Politicus ya da Türkçeçevirisiyle, “Politik İnceleme” yukarıdazikrettiğim türden, “devlet”, “gündelikhayat” ve “entelektüel emek” arasındasüregelen düşmanlığın, “toplumsal düzen”,“kamu” konusundaki ezoterik inanç ve“kamu güvenliği” adı altında ve devletlehine, dolayısıyla halklar aleyhine nasılişlevsel kılındığını anlatıyor7. Spinoza’yagöre siyasi belirsizlik, kitlesel şiddetiegemen kılar ve devlet bu süreç içerisindeşiddetin asli aygıtına kolaylıkla dönüşür;tıpkı, yakın tarihimizde olduğu gibi.Özellikle devleti yöneten siyasi iktidar,“gizlilik” kisvesi ve “devletin bekası” ve“toplumun huzuru” şiarıyla işlerini gizliyürütmeyi tercih eder. Dolayısıyla,Spinoza’nın kendi sözcükleriyle “gizlilik”,sivil halkları pusuya düşürebilmek için tekgeçer akçe gibi; ani bir bilinmezlik ve/veyasüreklilik arz eden gizli-saklı iradi birdünyada, “bizlerin sivil iktidarı” neredeyseolanaksız hale getiriliyor. Hem devlet hemde iktidarın tebaası -yani bizler- gizlilikiçerisinde sessiz bir yığına dönüştürülmeli,diller sessiz bırakılmak adına zalimcedağlanmalıdır. Kısacası, sorgulayarakdüşünmek, hele ki bunu akademik biraraştırmaya dönüştürerek kayıt altınaalmak; hadi biraz daha ileri gidelim,bilgiyi, belgeyi kamuyla/sivil bileşenlerlepaylaşmak, devletin yüce menfaatlerine birdarbe, dolayısıyla bir suç ve en önemlisigünahtan öte bir şey değil.

Benzer biçimde, yakın dönemde yenidenokuduğum bir başka metne göndermeylesorularımı ve kısmen yanıtlarımıtamamlamak isterim: Bu eser, günümüzfilozoflarından Giorgio Agamben’e ait veyukarda zikrettiğim, örneğin “devletinbekası”, “toplumun huzuru, düzeni” ve“kamu güvenliği” benzeri konularıörneklemesi açısından çok önemli ve zihin-açıcı tartışmalar içeriyor. 2005yılında İngilizce baskısının yapıldığı vedilimize “Olağanüstü Hal” diyeçevrilebilecek bu kısa ancak güçlü felsefikitap, devleti yöneten siyasi iktidarınbaskıcı ve sonrasında ıslah edici

pratiklerini uzun-uzadıya anlatır8.Örneğin, rejimin sürdürülebilirliğiamacıyla sıklıkla başvurulan pratiklerarasında, “milli-dışı” unsurlar yaratmaçabası, ağırlıkla yer tutar ve devlet büyükbir beceriyle gündelik hayatın her alanındabu algıyı kuvvetle yaygınlaştırır. Bir diğerdeyişle, egemen ideoloji toplumsal krizanında, gerilimin üstüne çıkabilecek vedolayısıyla kitleyi konsolide edebilecek“düşman tahayyülünü” ustalıkla kotaranbir kapasiteye haizdir ve sonuçta hepimizinolağanüstü dönemlerden geçtiğine dair biralgıyı kesif bir biçimde oluşturur; bu“hakikat algısı” gerçekte efsanedir,masalsıdır, en önemlisi ideolojik birkurmacadan öte bir şey değildir. Bununlabirlikte, “düşman tahayyülü” öylesineşiddetlidir ki, kitlelerin “varlıksalendişeleri”, bu sahte hakikat algısınıçözecek ve akıl/us ile bu oyunu dışavuracak yetkinliği elimizden hızlıca alır,götürür. Dolayısıyla, düşünce ve ifadeözgürlüğünü öncelikli gören ve ona bağılbir tür siyaseti arkalayan akademik üretim,bize üsten acımasızca giydirilen/bahşedilen“varlıksal endişelerimizi” bir kenarakoyup, hala eleştirel akılla mücadeleedebilmenin yolunu-yordamını göstermesiaçısından önemli bir araca dönüşüyor

Spinoza ve Agamben’in metinlerindeortaklaştırdığım temel bir sorunsaldanhareket eden ve “olağanüstü haller” vesonrasında “gizlilik” marifetiyle, gerçektebizi “köleleştiren” bir sürecin yapı-taşlarının çözülmesi için, bir tür akademiküretimle yükümlü olduğumuzainanıyorum. Sonuç olarak köleleşmesürecinde, yukarıda zikrettiğim baskıcıiktidarın ideolojik ve kültürel kodlarınısökecek eylemliliğin salt bedeni birmücadele olmadığını, gerektiğindeentelektüel emeği de ihtiva ettiğinibelirtmek isterim. Eleştirel akıllasorgulayıp, olayları ve olguları belgeleyip-metinleştirecek, gerektiğinde bu metinlereimza atacak eylemlere ve kısacası yenisiyasal alanlara ihtiyaç duyduğumuzu teyitederek, akademik üretimi kendimcekıymetlendireyim.

Yorumumu üçüncü ve nihai bir anekdotlasonlandırmak istiyorum; üstelik, lafı nereyeçekeceğimi tahmin ettiğinizi bilerek:Akademide “düşünce ve ifadeözgürlüğünün” kısmen değil tamamenyerle yeksan edildiği ve yukarıdazikrettiğim türden devlet/toplumdüşmanlığı yaftasıyla akademik öznelerinsağdan-sola fütursuzca savrulduğu birA

RR

ED

AM

EN

TO

56

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 56

Page 7: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

döneme tanıklık ediyoruz. Bunun saltTürkiye’ye has geçici bir “delirium”olmadığının, tam tersine küresel ölçektecereyan eden sistemik bir tıkanıklığın birtür tezahürü olduğunun da ayırdındayız;ancak, sözü edilen kitlesel histeriye tanıkonması bizi rahatlatmıyor, sorunuçözmüyor ve ileriye dair de öngörülerdebulunmuyor. Dolayısıyla, en başta dilegetirdiğim akademik üretim ve siyasipraksis ilişkisine dair kafa yormak veakademik üretimi toplumsal fayda adınaegemen siyasetin ideolojik ve kültürelkodlarını çözecek mecralarlabuluşturmakla yükümlüyüz. Sahte,kurmaca ve dayatılmış varlıksalendişelerimizle bizleri bir anlamda tutsakeden hegemonik kodları, hamasetebürünmüş dilleri ve baskıcı aygıtlarıişlevsel kılan söylemleri ters-yüz edecekentelektüel emekten başka bir gücümüzünolmadığının bilinciyle, akademiküretimimizin içeriğini yeniden kurmaya ve“düşünce ve ifade özgürlüğüne” ilişkinimanımızı her daim tazelemeye mecburuz -üstelik, salt hamasi bir dilin şevkindekaybolmaya mahkum akademik özneleredönüşmekte olduğumuz gün gibiortadayken. n Güven Arif Sargın, Prof.Dr., ODTÜ Mimarlık Fakültesi.

Notlar:1 TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi üyelerincesürdürülen uzun erimli bir mücadelenin yansımasıolarak, “Kaçak Saray” başlığıyla derlenen kitabıntanıtım ve imza gününde yapılan konuşma notlarınıngözden geçirilmiş halidir. Sunum 12 Aralık 2015tarihinde Ankara’da gerçekleştirilmiştir. Öte yandan,Arredamento Mimarlık dergisinin talepleridoğrultusunda, bu kez sorumuz kitabi metinden çok,genel anlamıyla akademik üretimi mercek altına almayayeğlemiştir. Kitap için: Tezcan Karakuş Candan, AliHakkan, Gökçe Bolat, Kaçak Saray; Kibir, İsraf,Hukuksuzluk, Kırmızı Kedi Yayınevi, Ankara, 2015.2 Michel Foucault, The Archeology of Knowledge;Discourse and Language, The Pantheon Books, NewYork, 1989.3 Bu kapsamda, 2015-2015 Akademik Yılı, BaharDönemi’nde, ODTÜ Mimarlık Bölümü ikinci sınıfstüdyosu çerçevesinde sürdürülen çalışmaya,araştırmaya, güncel olması hasebiyle özellikle dikkatçekmek isterim:[http://metuarch202habitat.tumblr.com].4 Kapsamlı bir okuma için: Göran Therborn, TheIdeology of Power and the Power of Ideology, Verso,New York, 1999; Göran Therborn, From Marxism toPost-Marxism, Verson, Londra ve New York, 2008.5 Yüce menfaatlerimize halel getirmeyen bu çalışmaya,salt akademik merakla göz atmak isteyenler için: AslıhanYılmaz, Changing Publicness of Urban Parks ThroughTime; The Case of Güven-Park, Ankara, [Danışman:Funda Baş Bütüner; Eş-Danışman: Güven Arif Sargın],Yayımlanmamış Y. Lisans Tezi, ODTÜ MimarlıkBölümü, Aralık 2015.6 Stephen Graham, Cities Under Siege: The NewMilitary Urbanism, Verso, New York ve Londra, 2011.7 Benedictus Spinoza, Tractatus Politicus; Politikİnceleme, Dost Kitabevi, İstanbul, 2015.8 Giorgio Agamben, State of Exception, The Universityof Chicago Press, 2005.

Akademya: Kralı Giydirmek…K. Ferhan Yürekli n Önce bir saptamayapalım. Akademi şaibeli bir sözcük. Saygınbilim akademilerinin, bilimin otoritetarafından kontrolü amacıyla kurulduğunu,aslında birer loncaya, statü edinme aracınadönüştüğünü, günümüzde de başka isim vesıfatlarla olsa da bu görevi sürdürdüğünükabul etmemiz gerekiyor.

Ülkemizde bilim akademisi geleneği yoksada okullarımızın “akademileşme” yolundageri kalmadığını görüyoruz. Bugün loncadurumundaki meslek odaları ile ortak yetkiverme düzenlemeleri peşinde olmalarıyanında, iki öncü mimarlık okulumuz da,kuruluş aşamasında kurumsallaşma yerine,lider ihtiyacını karşılayan güçlü kişiliklereteslim olarak işe başlamışlardı.

Günümüzde ise üniversitelerimiz tutucu,tabu oluşturucu tutumların baskı vekontrolü altındadırlar. Despotlar isebellidir; akreditasyon normlaşmaları vehakemli dergiler ve giderek artan“piyasanın onaylayacağı mezun” yetiştirmehevesi. Kurumsal itibar ve akademikyükselmenin rayları bunlar üzerindendöşenmiştir. Örneğin bir akademik çalışmaonaylanmış değerlere aykırı ise hakemleri -tabuları- aşıp yayınlanma şansı yoktur;hakemli dergilerde özgür bilimyapılamayacağı apaçıktır. Muhakkak birhakem, daha doğrusu hakim gerekiyorsaneden yükseltme jürilerine itibar edilmeyipdergi -ticari bir araç- hakemlerinegüvenilmektedir. Bilimsel çalışmalar açıkçaticaret konusu olmaktadır. Bu sayede ucuzhakemli dergiler çoğalmış, bilim iyiceticarete dönüşmüştür.

Mimarlık okullarımız arasında giderekgüçlenen ulusal veya uluslararası düzeydeakredite olma hevesi de kurumlarımızınormlaştıracak, daha da kötüsütembelleştirecektir.

Piyasanın daha doğrusu mimarlıkbürolarının hemen alıp çizim elemanıolarak kullanabileceği (asgari ücretlekullanabileceği) mezun yetiştirme eğilimine girmenin kurumsal itibar kaybına neden olacağını düşünmek üzüntü vermektedir.

1920’lerde Ankara’da Genç Cumhuriyet,Osmanlı akademyasının, “Mongeriönderliğindeki Kemalettin ve Vedat Teküçlüsü”nün hegemonyasını çabukbitirmişti. Atatürk’ün ölümünden hemensonra ise akademyanın önderleri eliylehortlayan Osmanlı mimarisi, kanımca gençCumhuriyet’i değilse de mimarlığınıbitirmeye soyunmuştur.

1939 New York Dünya Sergisi içinAkademi başkanının tasarladığı TürkPavyonu Sultanhamam sebillerinden biridirve bu akademyanın Cumhuriyet’in neolduğunu kavrayamamasının ilk belgesidir.Tabii Cumhuriyet’i yöneten ikinci neslinCumhuriyet’in ne olduğunukavrayamamasının yanında bu affedilir bir durum olabilir. Belki de yeni yönetiminteşvikiyle, böyle, Batı’nın bu Ortadoğuülkesinden (!) beklentilerine uygun birbiçim seçilmiş, Cumhuriyet’in devrimciilkeleri ile uyuşmasa da, Batı tarafındanbeğenilme sağlanmıştır.

Daha sonra başka bir önder akademisyen,yerel geleneklere merakı ile bilinen Almanprofesör mimar Bonatz, girilen yoluSaraçoğlu Lojmanları ve arkasındanBalmumcu’nun Ankara Sergi Evi’nidönüştürme ile genişletmiş, diğer ikiönderi, iki mimarlık okulunun ikibaşkanını, Sedad Hakkı Eldem ve EminOnat’ı da peşine takmıştır. İTÜ’den de,Güzel Sanatlar Akademisi’nden de, liderbaskısı nedeniyle olsa gerek, bir karşıgörüş, bir eleştiri çıkamamıştır.

AR

RE

DA

ME

NTO

57

1 Sedad Hakkı Eldem, 1939 New YorkDünya Sergisi Türkiye pavyonu.

1

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 57

Page 8: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Atatürk’ün değerlerine yabancılıkAnıtkabir yarışmasıyla akademyatarafından kanımca bir kere daha ortayaçıkmıştır; şartnamedeki “… ve onunşahsiyeti ile mütenasip bulunacaktır”hatırlatmasına rağmen…

Eldem ve Onat birlikte, Bonatz’ınizleyicileri pozisyonuna soyunarak,aralarında Ankara ve İstanbul FenFakülteleri binaları da olan öncü (!)tasarımlar üretmeye başlamışlardır.

Siyasi ortama göre ürün veren ikiliyi neyse ki kendi öğrencileri bile izlememiş,seçtikleri tutucu yollarında yalnızbırakmıştır. 1950’lerin başında İTÜ’deöğrenci çalışmalarının modern mimariyehızlı dönüşünün nedeni kanımca yüksekfen puanıyla öğrenci kabul edilmesi olabilir (Örneğin 62 yılında onlarcamatematik, fizik, kimya sorusu içerenyazılı giriş sınavının fakülteler arası başarı sıralamasında mimarlık

fakültesi ikinci en yüksek puanlıfakülte idi).

Bu iki yöneticinin yıllar sonra iki öncüeğitim kurumumuzun Mimarlar Odası’naverdiği destekle yüzyılın iki mimarı olarakonurlandırılması akademya için tipik bir“kral çıplak” durumudur.

Yine bu dönemden miras ünlü TaşlıkKahvesi, içeriksiz ve tam bir kopyalamaolduğu halde yapımından kırk küsur yılsonra bile Çağdaş Türk Mimarlığı’nın başeseri olarak sunulmuş ve sunulmaktadır.Bunlara sessiz kalan da akademyadır.

50’lerde ise akademya yeterlik tezi yerinedoktora tezinin konmasıyla yeni bir dönemegirmiştir. Şehircilik Kürsüsü’ndeki bir akranı -ki kendi beyanı ile liseyi edebiyat bölümündeokumuş olmasına rağmen fen bölümümezunlarını alan Teknik Üniversite’ye sınavsız girilen o özel yılda girmeyibaşarmıştır- tanınan müktesep haktanyararlanarak yeterlik teziyle hızlı yükselmeyitercih ederken Bina Bilgisi Kürsüsü asistanıNilüfer Ağat zor yolu seçerek ilk doktorayıyapmıştır. Yine Bina Bilgisi Kürsüsü üyesi vedoçentlikten ileri gitmesine izin verilmeyenNecibe Çakıroğlu olağanüstü bir öngörü ileNorbert Wiener’in Sibernetik ve HermannMattern’in Ot Yetişmez Artık kitaplarınıTürkçe’ye kazandırmış, Yapı I Kürsüsü üyesiEyüp Kömürcüoğlu doçent olduğu haldebaşladığı doktora çalışmasını profesörolduktan sonra tamamlayarak, Türk Evi üzerine en kapsamlı çalışmayıgerçekleştirmiştir. Ancak bu aykırı üçlününTaşkışla’da “görmezden gelinenler” ve“dışlananlar” olmasını kim nasıl açıklayabilir.

Tabii başka doktoralar da görülmeyebaşlanmıştır. Örneğin 1930’ların en önemliyapılarından biri olan Florya Köşkü dönemeait bilinen tek kaynakta yer almadığı içinCumhuriyet mimarlığı ilgili ilk çalışmalardayer bulamamış, yıllar sonra aynı yapı ikiyuvarlak penceresi nedeniyle yüzeyseldeğerlendirmelerle gemi metaforu peşindeolan ve betonarmenin olanaklarının denendiği bir yapı olarak da sunulmuştur;bütünüyle ahşap olduğu halde…

60’ların 70’lerin dünya üzerindekidinamikliği ve hızı mimarlığa da yansımış, değişik ve yabancı kavramlar hızla mimarlık çalışmalarına da girmeyebaşlamıştır. Hazırlıksız ve birikimsizyakalanılan bu ortamda çeşitli konu ve kavramlar hızla elden geçirilmeye başlanmıştır.A

RR

ED

AM

EN

TO

58

DO

SYA

2 Şevki Balmumcu’nun Ankara SergiEvi ve Paul Bonatz’ın Ankara Operası.

3 Emin Onat ve Sedad Hakkı Eldem’inAnıtkabir önerileri.

4 S.Hakkı Eldem ve E. Onat, Ankarave İstanbul Fen Fakülteleri.

5 Sedad Hakkı Eldem Taşlık Kahvesi.

6 Atatürk Olimpiyat Stadyumu.

2

3

4

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 58

Page 9: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

Bilim adına paketlenip kenara konankonulardan hatırladıklarımızı özetlemeyeçalışayım… İngiltere’de doğan sistematiktasarım yaklaşımı dünyada en etkilikarşılığını bizde bulmuş, muhtemelen ilkuluslararası sistematik tasarım kongresiTaşkışla’da toplanmıştır. “Kara kutu”(black box) olarak aşağılanan insanıntasarım zihni faaliyeti yerine “saydamkutu”nun (glass box) konması yanitasarımın her aşamasının izlenipdeğerlendirilmesinin mümkün olduğu savı hızla benimsenmiştir. Bir okulumuzakıntıya fena halde kapılarak veöncülüğünü göstermek için adını “bilimselmimarlık fakültesi” olarak değiştirmeyekalkmış neyse ki yerine oturtulabilmiştir.

Bu toplantıda örneğin öğrenci projelerinin, siluet etkisi, plan çözümü,cephe çözümü, vaziyet planı çözümü,sunum başarısı vb. 10-12 kritere kafadanverilen (sübjektif) notların toplanıp kriter sayısına bölünmesiyle objektifdeğerlendirmeye ulaşılacağı savını neredeyse ayakta alkışlayan veİngiltere’de sistematik tasarımınöncülüğünü yapan kişilerin ise aslındamimar değil makine mühendisiolduklarının farkına varılamamıştır. Kısasüre içinde saman alevi niteliğindeki bu“sistematizasyon”dan eser kalmamıştır.

Arkasından yanılmıyorsam Sanoff’un“participation” kavramı akademik ortamısarmış, pratik dünyaya da yansımış, soleğilimli Mimarlar Odası da katılımcıplanlamayı (halkın planlamayakatılmasını) -devlet denetimindeki merkeziplanlamaya karşı- savunmuştur. 80’liyıllarda küresel kapitalist Özal Hükümetiiktidara gelir gelmez yaptığı ilk işlerdenbiri olarak İmar Bakanlığı’nı kapatarakplan yetkisini mahalli idarelere vermiş, bu küresel kapitalistin, sosyalistlerinsavunduğu şeyi gerçekleştirmesi ise en

ufak bir kuşkuya neden olmamıştır.İronik olarak katılımcıplanlamanın günceluygulamalarına vesonuçlarına bugün karşı çıkan da Mimarlar Odamızdır.

“Participation”ı paketledikten sonraakademya Schulz’un “place” kavramıylailgilenmeye başlamıştı. Hemen yanındaHiedeger’in “being”i de epey meşgul ettiakademyayı… Postmodernizmi iseTaşkışla’da 60’larda bir öğrenci olanHakkı Moltay’ın sergisindeki Venturi’dendeğil de 15 yıl sonra Charles Jencks’denöğrendik, çalışmalarımızı yaptık, çabuk kapattık. Ardından Derrida ve“dekonstrüktivizm” rüzgarı hatta fırtınasıbize “Rus Konstrüktivizmi” diye bir şeyinde yaşanmış olduğunu -artık komünizmtehlike olmadığı için- da hatırlatarakesmeye başladı (60’lı yıllarda İTÜ’de 4 yıl mimarlık ve sanat tarihi derslerialmış, dersi veren kürsü sol eğilimli olsa da yine de Rus Konstrüktivizmi’ndenhaberdar edilmemiştik).

Felsefe aktarımına noktayı galiba Deleuzeile koyduk. Hepimizin felsefi bilgileri biranda tavan yaptı, aktarımlarla olsa dahepsini çözdük, mimarlıkta başarıylakullandık. Aslında çıplak olan krala sanaldünyamızda elbiseler dikip giydirerekkendi kendimizi kandırmamız hep devametti. Derken “virtüel” tsunamisi geldi…Sakinleşse de artçı dalgaları sürüyor hala…Bilişim bölümleri kuruldu… Sanıyorumgünümüzde dilimize yapışan “parametriktasarım” da bu dijital ortamın bir çıktısı…Bilgisayarlaşmaktan uzak duranlar ise şusıralar “gentrification” sığınağındalar… Yoksa yanılıyor muyum?

Bunlarla ilgilenmek yüzünden ülkesorunları akademyanın gündemine bir

türlü giremedi. Örneğin kentlerimizikaplayan plansız gelişmeleri incelemeyeolmasa da sloganlaşan ifadelerleaşağılamaya vakit bulduk. Akademya yıllar sonra açık sistem üretimler ve geridönüşüm konularını keşfederken,gecekondu üretiminde hem açık sistemyapı elemanı uygulamaları hem degeridönüşüm tüm hızıyla yaşambuluyordu; fark edemedik… Onlardakidiğer değerleri görüp ortaya çıkarıp dersalma yollarına giremedik. Onun yerineTübitak için sayısız “balkonunu niyekapattın, yeşil alanı kaç kerekullanıyorsun” içerikli belki yüzlerce“kullanım sonrası konut değerlendirmeanketi” yapmaktan-yaptırmaktanbıkmadık; akademik unvanları aldık ancak konut mimarlığını TOKİ’ye ve özelsektörün “kapalı siteler”ine teslim ettik,TOKİ’nin Bursa faciasına karşı bileayaklanamadık, akademik bir karşı duruşsergileyemedik. Koskoca Gölcük depremfelaketinden ders çıkaramadık, Gelen dışyardımlarla konutları tekrar inşa ederken,dünyaya teşekkür niyetine konutkonusunda bir know-how geri dönüşünüsağlayacak çalışmaları yapamadık…

1960’lı yıllarda İTÜ Mimarlık Fakültesitüm gücüyle İTÜ’nün kampüse taşınmasıiçin çaba harcar, ilk gidecek fakülteninMimarlık Fakültesi olması için raporlar,projeler hazırlarken, 80’li yıllardabirdenbire ne oldu da “Taşkışla’dançıkmayız”a dönüldü, üzerinde durmadık…

Bu arada, üstü oryantalist pazarlama aracıolarak “hilâl” ile ancak kısmen örtülebilenanlamsız ve işlevsiz olimpiyat stadı ölüyatırımına “prof.” ünvanlı imzalarla onay

AR

RE

DA

ME

NTO

59

6

5

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 59

Page 10: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

30 Yılda İstanbulBienalleriBige Örer n Geçtiğimiz otuz seneyideğerlendirdiğimizde İstanbul Bienali içinbir sıfırdan varolma hikayesi görüyoruzaslında. Bienal 1987 yılında, “UluslararasıÇağdaş Sanat Sergileri” başlığıyla, ilk kezgerçekleştirilmişti. Bu serginin getirdiğibüyük başarının ardından 1989’dadüzenlenen etkinlik “Uluslararası İstanbulBienali” diye adlandırıldı. 1995 yılındagerçekleşen 4. Uluslararası İstanbulBienali’nden itibaren ulusal temsile dayalıgeleneksel anlayış yerine küratörlü birmodeli benimseme kararı alındı, sanatçıkatılımı daha uluslararası bir boyutkazandı. Yine bu bienalle birlikte sonrakisergilerde de sıkça kullanılacak Antrepobinası ilk kez mekan olarak kullanıldı. 5. Uluslararası İstanbul Bienali’ndeHaydarpaşa Garı’ndaki bir yerleştirmeylesergi ilk kez Asya kıtasına taşınırken,2001’de düzenlenen 7. Uluslararası İstanbul Bienali’yle ilk defa anamekanlardan bir tanesi Asya’dan seçildi.Kavramsal çerçevesini “İstanbul” üzerinekuran 9. Uluslararası İstanbul Bienali’ndeilk kez bienal mekanları seçilirken tarihimerkezden, Beyoğlu’na geçildi. 2009’da11. edisyonla birlikte, İstanbul Bienali Venedik Bienali ile São PauloBienalleriyle birlikte dünyanın en önemliçağdaş sanat etkinleri arasındagösterilmeye başlandı. 2011 yılındagerçekleşen 12. edisyonla birlikte sergi“İstanbul Bienali” diye adlandırılmayabaşlandı. 13. İstanbul Bienali tarihindebüyük bir adım atarak ilk kez ücretsizolarak gerçekleştirildi ve izleyici sayısı dabu edisyonla birlikte 110.000’den337.429’a ulaştı. 2015’te düzenlenen 14. İstanbul Bienali tarihinde ilk kezBüyükada’yı ana sergi alanlarından biriolarak konumlandırdı, Boğaz’ı eksenalarak 36 mekana yayılırken 545.000 ziyaretçiye ulaştı.

Bugün 15’incisinin hazırlıkları sürenİstanbul Bienali, güncel sanatın tanımınısivil dönüştürücülük, ortak bir kamusallıkve eleştirellik ile okul ve üniversiteninötesinde, deneyime dayanan sürekli eğitimgibi değerleri kapsayacak şekildegenişletmeyi başarmış, sanatın bilim ve

verildi… Berbat sonuçtan pişmanlıkduymayıp sessiz kalındı… Sinildi…

Şehrin yaşayan, atardamar görevi görev işlevsel unsurlarını kazıyıp yerlerine yeşil alanlar önerdik. Ülkedekitek gerçek Avrupa kenti olan Galata’nınyeşil alan eksikliğinden dem vurduk…İstiklal caddesinde ağaç eksikliğini (!) fark edip ağaçlandıran da yanılmıyorsamakademya mensuplarıydı. Haydarpaşalimanını kapatıp, Galata terminalindenyolcu vapurlarını kovalayarak gerçekmetropolü mistik bir şehre çevirmekisteyenler de…

Akademya destekli mimarlık ofisininadının “… mimarlık hizmetleri” (!) olarakkapitalin emrine sunulmasını ve bununİstanbul’un orasında burasında “renkkartelası ile kamufle edilmiş kira kışlaları”halinde zuhur etmesini yadırgamadık,eleştiremedik, öğrencilerimizi bunlardankoruyamadık… Aksine müsebbipleriniderslere, konferanslara davet ettik, tıpkıBanker Kastelli konferansları (!) gibi…Hala da sürüyor…

90’lı yıllarda YÖK’ün, sapına kadarAtatürkçü (!) bir başkanı döneminde pilotseçilen İTÜ Mimarlık Fakültesi’nidenetletme işini -herhalde Derrida veyaDeleuze’a ulaşamadıkları için olmalı- birİngiliz şirketine verdiğini görüyoruz. Üçakademisyenimizin, ellerinde, arkalarındatercümanıyla oturan İngiliz uzmanınverdiği formlardan bize İngilizce sorularsormalarını dün gibi hatırlıyoruz.Kuruluşundan bu kadar yıl geçtiği haldeüniversitelerimiz kendi kendinidenetleyemiyor mu diye sormamız üzerineaz kalsın başımız derde giriyordu. Acabakendi kendini denetleyememenin bir yoluolarak mı akademik yükselmeler içindoçentlik tezleri kaldırılıp uluslararasıhakemli dergi yayınları sistemi getirildi.

2000’li yıllarda akademyayı eleştiren birinternet yazımızı üstüne alınan zamanındekanı sayın C. Giritlioğlu’nun mobbingevaran dayanaksız soruşturmalarına maruzkaldık; arşivlerde duruyor… Eleştiriyetahammülsüz akademyanın nereye gitmesi bekleniyordu?

50 yılda ne değişti… 60’lı yıllarda özerküniversite yasası yürürlükteyken dışardagösteri yapan öğrenciler olarak Taşkışla’yakaçar, kapıları kapatırdık; polisüniversiteye giremezdi, girmeye teşebbüsdahi etmezdi… Şimdi ise kamu yararı için

gösteri yaparken polisten kaçıp okulasığınmak isteyen öğrencilere okulunkapıları kapatılır oldu…

Günümüz mimarlık akademyası daçoklukla ataları gibi merak etmiyor, endişeduymuyor… Kendi manifestosunu yazmakyerine kavram transferinde ısrar ediyor...Bence gizli hastalığı ise “gemeinschaft”ilişkiler… Özeti bu… Bir de İTÜ’dediploma projesinin zamanla azalan ağırlığıdikkat çekicidir. Diploma projesi,1962’deki 5 yıllık eğitimde 32 saat, toplam340 saatin yüzde 10’una yakını iken, 6saate, toplam 193 saatin yaklaşık yüzde3’üne indirilmiş bulunuyor (tam da 1.Yarıyıla mimari proje konarak yapılandevrim sırasında olan bu azalmanın teknedeni kadro baskısı kuran diğerdisiplinlere yer açmaktır). Artık diplomaprojesinin ancak bir seçme ders kadarkredisi yani önemi vardır (Eğitimin giderek kısalması gerektiği görüşümüzühep ifade etmiştik, burada yüzdelerleilgilendiğimiz açıktır).

Bunlara rağmen ve tabii çok uzun yıllaralarak en azından İTÜ MimarlıkFakültesi’nde ve birkaç başka okuldaeğitimin özel bir konuma geldiği,esnekleştiği, öğrenci ile ilişkilerin olmasıgereken şekle büyük ölçüde yaklaştığı dabir gerçektir… Özellikle İTÜ MimarlıkFakültesi, engellemeleri aşarak, yıllar önceradikal bir kararla birinci yarıyıla mimariproje dersi koyarak edindiği dünyaçapındaki öncü yerini kuşkusuzpekiştirecektir… Bunun bir nedeni fenpuanı ile alınan öğrenci kalitesininyüksekliği olabilir. Ancak bugün de,geçmişte olduğu gibi puan hesaplarıylahızlı yükselme yolunu seçenler yanında,dışlanmayı, görmezden gelinmeyi gözealabilen aykırı genç akademisyenler vardırve onların bu yüksek zihinsel kapasiteliöğrencilerle buluşmaları, büyük atılımlarışimdiden görünür kılmaya başlamıştır. n K. Ferhan Yürekli, Prof. Dr., MaltepeÜniversitesi Mimarlık Fakültesi.

AR

RE

DA

ME

NTO

60

DO

SYA

Bienaller

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 60

Page 11: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

felsefe gibi alanlarla da etkileşiminiöncelikli olarak ilgi alanlarına dahil etmiş bir etkinlik. Dünyadaki diğer birçokbienale ve büyük sergiye de hazırlıkaşamaları, kurumsal yapısı ve farklıuygulamaları ile örnek oluşturuyor,bienalin tanımını dönüştüren ve süreklisorgulayan bir işlev gösteriyor. Uluslarüstüve çokkültürlü bir izleyici profili var.

Kuruluşundan itibaren Türkiye ileuluslararası güncel sanat ortamı arasındabir bağlantı kurmayı amaçlayan İstanbulBienali ayrıca sanat eserleriningörünürlüğü ve iletişimini güçlendiriyor,güncel sanatın değişimi ve dönüşümükonusunda farkındalık yaratarakziyaretçiler için de önemli bir referansnoktası oluşturuyor. Yerel sanatın vesanatçının yurtdışında tanıtımı ve dolaşımıda İstanbul Bienali’nin üstlendiği başka birmisyon. İstanbul Bienali diğer bienallerinküratörleri, direktörleri ve çeşitli sanatprofesyonelleri tarafından ziyaret ediliyor.Bu ziyaretler hem yerel üretimle ilgili biraraştırma fırsatı sunarken hem de alanınaktörlerini biraraya getirerek bir diyalog ve tartışma fırsatı yaratıyor ve olasıişbirliklerinin ortaya çıkmasına imkantanıyor. İstanbul Bienali otuz yıllıktarihiyle hem çok genç hem çok tecrübeli;hem çok dinamik hem de çok köklü; veson otuz yıl aslında bienal için büyükbaşarılar, unutulmaz hikayeler, yüzbinlerceizleyicinin aklında oluşturduğu pırıltılar,yüzlerce bienal çalışanının yüreğindekiheyecanlar, bienal ile büyüyerek yaşamınızenginleştiren sanatseverler ve farklı birhayal gücüyle İstanbul’a yenidenkazandırılan çok sayıda mekan demek.n Bige Örer, İstanbul Bienali Direktörü.

Kişisel Bir DurumMuhasebesiGürkan Akay n Madem ki bu farklı birsayı olacak, ben de şimdiye dek meslekhayatımdaki en farklı işlerimden biriniyapıp, bir sektörel yayında kendimi ilk kez herhangi bir görsel kullanmadan ifade etmeye çalışacağım.

Neyin değiştiği sorusuna iki farklı başlangıçnoktasından yola çıkarak cevapverebiliyorum: Birincisi; asıl sorucümlesinde yer alan 1989, diğeri; mimarlıkdünyasına ilk adım atışım; 1994 yılı.

1989’da; Gürkan Akay, bir çocuk idi, şimdi ikiçocuk babası oldu. Ortaokul öğrencisi idi;mimar ve mimari fotoğrafçı oldu (eğerolabildi ise!).

Arredamento Mimarlık, Konur Sokak’takigazete bayisinden Blue-Jean dergisi alırkenyan taraftaki stantta durup da gözümeilişen “yalın” (sonradan oğlumun adı oldu)kapaklı dergi idi, bugün ise, ne mutlu ki,bu özel sayısında içinde bana da yer almaayrıcalığını yaşatan dergi.

1994 ve sonrasında ise;Mimarlık eğitimi; T-cetveli, rapidokazımak ve yolda gördüğüm her yapınınkafamda kesitini alarak taşıyıcı sisteminihayal etmek idi. Evet evet; varolan biryapının kesitini almak hayaldi, şimdigerçek oldu. Kepçeleriyle, mahallem vesokağımda kesitlerini almadıkları bir binakalmadı desem yeridir.

Fotoğraf eğitimi; benim için hassas terazidebromür tartarak banyo hazırlamak,Sirkeci’de bir işhanının ikinci katındantarihi geçmek üzere olduğu için yarı fiyatadüşen diapozitif bulmaya çalışmak, üç günüç gece boyunca, evin karanlık odayaçevrilen küçük tuvaletinde, el radyosueşliğinde agrandizör başında manüelperspektif düzeltmesi yapmak idi. Şimdi ise,hafıza kartları ve Photoshop var. El radyosuise yerini tablet kullanarak Youtube veSpotify üzerinden müzik dinlemeye bıraktı.

İşimde kulandığım ekipman; Mural’ınıofisimin duvarına kazıttığım AE-1’im,

AR

RE

DA

ME

NTO

61sonra shift-tilt özellikli orta format teknikkameralar, sunumlarımda kullandığımprojeksiyon makinesi. Artık perspektifdüzeltmesini kahvemi içerken yapabildiğimyazılımlar ve çoğu zaman yerden 50 myüksekte bir vincin tepesinde rüzgaryemeye gerek kalmadan kameramı yüzlercemetre yukarı taşıyabilen bir drone’um var(çekim bölgesinde olabilecek bir terörtehdidi yüzünden sinyal kesici yok iseuçurabiliyorum, ayrı mevzu).

Çekim öncesi hazırlık; bir sürü yol katedipelde pusula ile keşif yapmak yok artık.Sahadan cep telefonu ile çekilen karelerWhatsApp ile saniyesinde geliyor, GoogleEarth ile de çevre binaların yüksekliklerinive hangi cepheye hangi saatte hangi ışığıalacağınızı da hesapladınız mı, sadece osaatte tripodu kurup deklanşöre basmakkalıyor size. Başka çaresi de yok zaten; butrafikte çekim sahasına keşfe gidene kadar,üzerine 2-3 saat daha ekleyip işinizitamamlamış oluyorsunuz.

Çekim: Bakın burada neredeyse her şeyyirmi yıl öncesindeki gibi. Gene çekilecekbir yapı var, siz gene kamera başındasınız,bu bir dış cephe çekimi ise, yine iyi birgüneşe ihtiyacınız var. Yirmi yıl önce debulutların dağılmasını iki saat boyuncabeklerdim, bugün de bekliyorum. Gene poz ölçümü yapıyorsunuz, objektifinizigene belli bir diyafram değerinebağlıyorsunuz. Yirmi yıl önce haziran ayıideal akşamüzeri ışığı ve 11 diyaframdakaç saniye pozlandırma yapıyor idiyseniz,bu haziranda da aynı değeri vermekdurumundasınız. Eksik mi pozladınız?Yirmi yıl önce o kare çöpe giderdi, şimdiise curve komutu ile koyu tonları birazazaltıp, üzerine biraz da gren azaltmafiltresi eklersiniz, olur biter.

İşin teslim süresi: Burada ise, müşterinintahmin ettiğinin aksine, eskiye nazarandaha uzun bir süreç var. Bazı müşteriler,mimari ofislerin ağırlıklı olarak kullandığıCAD programlarının maharetlerine bizimşekilli makinelerimizin de sahip olduğuzannı ile, çekimin bittiği dakikamakinemizden çıkartacağımız bellekkartındaki veriyi onlara sunacağımızızannediyorlar. Keşke böyle olabilse idi.Ayda onbeş-yirmi çekim yapabilirdimböylece. Ama asıl iş; çekimden sonrabaşlıyor. Bizim iki kişi 4-5 saatteyaptığımız çekimi, ofiste, bilgisayarbaşında, üç ya da dört kişi, iki ya da üçgün sunuma ve baskıya hazır halegetirmeye çalışıyoruz.

Fotoğraf

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 61

Page 12: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

özgüvensizliğimizi örtmek üzeredokunulmazlık getirdiğini sandığımız kibir halleri takınıp birbirimizdenuzaklaşmaktan vazgeçtik mi? Bu soruların cevaplarının hepsi HAYIR! 27 senenin getirdikleri götürdüklerinidengeler mi? Bilmem…

Son olarak, kapitalizmin vaatlerinigerçekleştirmediğini söylemek isterim.Yıllar önce çalışma günlerinin 4’e ineceği, tatil günlerinin ise 3’e çıkacağı lafı dolanıyordu ortalıkta. Hiç deazımsanmayacak sayıda insan için tersioldu; 6’ya 1, hatta belki 7’ye 0 çalışanlarçoğaldı. Eskisine göre daha meşgulüz; buiyi bir şey mi? Bilmem… Bu yazıyı kısa birsürede çıkarmam gerekti meşguliyettendolayı, daha çok vakit ayırsaydım daha iyibir yazı çıkar mıydı? Şüphesiz… n MuratGermen, Sanatçı, Fotoğrafçı, SabancıÜniversitesi Sanat ve Sosyal BilimlerFakültesi Öğretim Görevlisi.

İşime bakışım: Biraz olgunluk kazanmışolsa da, bu süre zarfında neredeyse hiçdeğişime uğramayan madde bu.

Ülkem: Yirmi yıl önce ümitli idim, şimdiise gitgide azalan ümidimi korumayaçalışıyorum. n Gürkan Akay, Mimar,Mimarlık Fotoğrafçısı.

ZamanımızKalmadıMurat Germen n 1989’dan bu yanafotoğrafın üretim, paylaşım, tüketim,yönetim sürecinde önemli sayabileceğimizbazı değişiklikler oldu. Üretim dahakolaylaştı ve nüfus yüzdesi olarak dahafazla insan fotoğraf çeker hale geldi. Çeşitlisosyal medya platformları aracılığı ilebireyler bağımsız bir şekilde fotoğraflarınıkitlelere iletebilir hale geldi. Küratör,direktör, editör veya moderatöre mecburve boynu bükük kalmadan, bağımsız birşekilde içerik paylaşabilmek olası halegeldi. Herkes paylaşabilir ve herkes yorumyapabilir konuma geldi; ama bazılarınınşikayetçi olduğu bu hal, genel olarakkalitenin düştüğü anlamına gelmedi.Eskilerde “ehliyet” olarak algılanan net,doğru pozlanmış yani salt zanaatadayandırılmış fotoğraflar çekmeyi akıllıtelefon kameraları otomatik olarakhallettiği için; işin ehli olmanın tanımlarıdeğişmek durumunda kaldı. Belki de busayede, teknik değil de içerik üzerine dahaçok düşünebilme zemini oluştu.

Fotoğraf, özellikle de son on yılda,Batı’daki eğilimi izleyerek; sergi,müzayede, kurumsal ve kişiselkoleksiyonlar gibi ortamlarda daha çok yer bulmaya başladı. Küresel değerhaline getirilen bazı önemli yaşayanfotoğrafçıların eserlerinin fiyatları; sanatınpara aklama, prestij ve yatırım aracı olarakkullanılması eğilimindeki artış konjonktürüdahilinde, müzayedelerde milyon dolarmertebesine çıkartıldılar. Kendilerinifotoğrafçı olarak tanımlamayanlar dahaçok fotoğraf üretir hale geldiler. Bazıfotoğrafçılar bu duruma sevindiler, belkide “fotoğraf rüştünü ispat etti” diye…

Sayısal teknoloji Kodak, Agfa gibi filmşirketlerinin iflas etmesine yol açacakderecede gelişti, yaygınlaştı. Daha öncefilmle çalışan, şimdinin orta yaş ve üzerifotoğrafçılarının çoğunluğu sayısal

teknolojiye geçerken, genç neslin kaydadeğer bir bölümü filmi tercih eder halegeldi; ama eninde sonunda analog filmitaratarak gene de dijital ortama geçişinkaçınılmazlığını deneyimlediler. Sayısalsüreçler sayesinde, fotoğraf çekimisırasında yapılan bazı hataların telafisidaha kolaylaştı; ama bu hal bizlerin içeriğedaha çok odaklanmamızı sağlamadı ille de.Hatta, belki tersine; hatayı, kusuru birpopüler bir estetik dile çevirdik.

Fotoğraflarla öykülendirilen kişiselhikayeler çoğaldı; kendi hayatlarını, örnek aldıkları kendinden menkul avangart sanatçıların hayatları kadarkayda değer bulan ve belgeleyip ifşa eden,“henüz ne yaşadınız ki!” diyesiniz gelengenç sanatçılar daha çok görür olduk.Toplumsal olaylara duyarlı, müşterekhayatlara odaklanan belgesel fotoğrafçılar ise; böl-parçala-yönet ve savaş ekonomisinin gittikçe dahaegemenleşmesinden dolayı, milyonlarcamasum insanın yaşadıkları zulme çok dahasıklıkla odaklanmaya başladılar. Bir yandaneresinden tutacağınızı bilemediğiniz“Allah başka dert vermesin!” kıvamındakişisel hezeyanlar; diğer yandan belgeseltadında izlediğimiz ve sizi her yanınızdantutan, “Allah hiç böyle dert vermesin”kabilinden gaddarlık hikayeleri…

Yeni lensler, gövdeler, yazılımlar, eklentiler çıktı; kullanamayanlar bunlaraher zamanki gibi “tu kaka” dediler;kullanabilenlerin bazıları ise deneyler,çıkarsamalar yaptılar ve ürettiklerindeküçük ya da büyük farklar oluşmasınısağladılar. Gözümüzü insansız havacihazları (drone) sayesinde daha ucuz verahat bir şekilde semalara yollayabilmeyebaşladık. GoPro gibi her yerde her zamanhazır ve nazır aksiyon kameraları, Lytrogibi netleme gerektirmeyen ve netlikdüzlemini çektikten sonra biledeğiştirmenize imkan sağlayan fotoğraf makineleri çıktı.

Yukarıdakiler olgusal veriler. Pekiinsanların birbirlerine yaptıkları zulüm,dolandırıcılık, eziyet, işkence gibikonularda bir değişiklik oldu mu? İklimsel veriler 20-30 sene içerisindedünyada ciddi ekolojik sorunlar olacağıyönünde sinyaller veriyor. Bunları birçokkaynaktan duymamıza karşın ciddiyealıyor muyuz; birbirimizle kıran kırana,öldüresiye rekabet etmekten vazgeçiyormuyuz? Empati amaçlayıp birbirimizeyaklaşmaya çalışacakken, kendiA

RR

ED

AM

EN

TO

62

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 62

Page 13: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

AR

RE

DA

ME

NTO

63

27 yıl, 300 sayı, 300 kapak, 1 dergi.n Bülent ErkmenGrafik Tasarım

�����������'� ���������"���

���"� �����'���� �"������������()*�)�

�)��� ����������!����������������

%$���" �� �"�#�������$����"���

!)�����*���������!����� ��!)�

���� ���&�"���������������)�����

�� ��)#)������������"�

�����������'� ���������"���

���"� �����'���� �"������������()*�)�

�)��� ����������!����������������

%$���" �� �"�#�������$����"���

!)�����*���������!����� ��!)�

���� ���&�"���������������)�����

�� �)#)������������"�

�������

�%��%�%

����)�)

����

�������

�������

����

��

� �� �� � �� �

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 63

Page 14: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

1989’dan Bu Yana “GrafikTasarımda” Neler Değişti?Esen Karol n “Graphic Language ofNeville Brody” 1988’de yayımlanmıştı.Kitabın dünyaya İncil hızıyla yayılmasıyla,Brody’nin işleri grafik tasarımcılaratipografinin tılsımını, disiplin dışına taşanünü ise artık yıldızlık yolunun açıldığınıgösterdi. 80’lerde büyük gazete vedergilerin çalışma biçimini köktendeğiştiren masaüstü yayıncılık, 90’laragelindiğinde, Macintosh’un sunduğukullanıcı dostu işletim sistemi ve tasarımcızaaflarını iyi kullanan marka stratejisisayesinde, grafikerlerin görmezdengelemediği bir kavram oldu. April Greiman bilgisayar teknolojisini birtasarım aracı olarak kullanan ilktasarımcılardan sayıldı ama 90’larınbaşının ilk büyük yıldızı David Carson’dı.

Carson’ın tasarladığı “Beach Culture” ve“Ray Gun” dergileri, sörf, kaykay vealternatif müzik alt-kültürlerinin grafikdilini derinden etkiledi. Harflerden gitar,davul sesleri ve çığlıklar gelir olmuştu. Bir diskete sığan font tasarım/üretimprogramı Fontographer amatör ya daprofesyonel herkes tarafındankullanılabiliyordu. Dönemin kuşağı X,60’lı yılları hatırlatan bir karşı kültürü inşaederken psikedelik imgelerin yerine ifadecibir tipografiyi tercih etti.

Gutenberg’ten beri kuralları iyicesağlamlaşmış olan tipografinin, kurallarınıda, temelini de ipleyen yok gibiydi. Hergün kişisel yorumlama için yeni bir araçkeşfediliyor ya da icat ediliyordu. Bu aradabazı grafik tasarımcılar Foucault, Derridave Baudrillard okur olmuş, her metninokuru kadar yazarı olduğunu vekendilerinin de tasarladıkları işlerin ortakyazarı olduklarını savunmayabaşlamışlardı. Anlamı kapatmak yerineanlam katmanları oluşturmaktanyanaydılar. İletişimin basit şeması “verici-mesaj-alıcı” sorgulanır olmuştu.Sonuç olarak bugün aksini savunanlar olsada grafik tasarımcı bir telgraf operatörüolmaktan çıktı.

Fukuyama, 1992’de yayınlanan kitabındatarihin sonunun geldiğini yazdığında

internet daha yaygınlaşmamıştı ve ne akıllıtelefon, ne de tablet bilgisayar ortalıktaydıama hipermedya kavramı Batılı herkesindilindeydi ve tüm iletişim araçlarının tekbir mecrada birleşmesi bekleniyordu.Bugün bakıldığında ilkel denemelersayılabilecek CD-ROM yayınlar, basılıkitabın öldüğünü ilan etmeye yetti. Bugün tasarım/üretim bağlamında altınçağını yaşayan nesne kitabın, bilgiyidepolayan ve dolaşıma sokan baskın mecra olmaktan çıktığı ve hediyelik eşyaolduğu söylenebilir.

90’ların ayak kaydırıcı deneyselliğikarşısında yeri sarsılan usta tasarımcılarla,modernistlerin başta nesnellik olmak üzere tüm iddialarını çürütmek isteyengençler arasında çıkan savaş, ateşkesle sonbuldu ama grafik tasarım kurumlarıtasarım araçlarının demokratikleştiği budönemde tam bir krize girdi. Meslek eldengidiyordu. Acaba bu alanın aktörlerinelisans zorunluluğu ve lisans için de okullu olma gerekliliği mi getirilseydi?Üstelik mesleki pratik çok değişmişti; peki grafik bölümlerinin adı ne olacaktı?Grafik sanatlar, grafik tasarım, görseliletişim, görsel iletişim tasarımı, görseltasarım, iletişim tasarımı, yoksa yenimedya tasarımı mı?

İnternetle beraber bütün dünya, masa vekucak üstüne gelince herkes McLuhan’ınküresel köyünde ve bilgi çağında yaşamayabaşladı. Bilgi çağı grafik tasarımcıları,ekranı çok sevdiler. 60’lardan berisanatçıların pek sevdiği videoyu nedensebilgisayarla beraber keşfettiler. Etkileşimliveri görselleştirme başta olmak üzere yeniçalışma alanları sayesinde bilgi çağındagrafik tasarım o kadar gözde bir meslekoldu ki, 80’lerin sonunda Mimar Sinan’daokuyan bir grafik öğrencisi, bir taksişoförüne okuduğu bölümü açıklayabilmekiçin ancak sigara paketi örneğinikullanabiliyorken, bugünün öğrencisi,şoföre font tavsiyesi verebiliyor. Deneyimtasarımı, hareketli grafik, oyun tasarımı veetkileşimli tasarım gibi taze bölümlerdünyanın pek çok yerinde pıtrak gibi açıldı.Yüksek lisans ve doktora programlarınınartışına rağmen akademik personel eksikliği ve eğitimin nasıl yönlendirilmesigerektiğine dair yaygın sorunlar yakınzamanda çözüleceğe benzemiyor.

90’ların tipografisine yol açan anlayış,“güzel fotoğraf”tan anlaşılanı da köktendeğiştirdi. Soyut, ne olduğu belli olmayan,bozuk, müdahale edilmiş imgeler müzik ve

moda yayınlarında, harflerden çıkan seslere atmosferik sahneler oluşturmuştu.Belki de bu nedenle ilk dijital fotoğrafmakinelerinden çıkan düşük çözünürlüklüberbat görüntülere çok kolay tahammüledildi. Pikselleri gözle görülen imgelerHD’nin doğumunu kutlayan havaifişeklerdi adeta. Aynı yıllarda PhotoShop veustalarının da aldığı yol sayesinde fotoğrafözgürleşti, gerçekliğin zaten tartışmalıtemsil aracı olmaktan çıktı. Video klip vereklamlar için üretilen çizim-fotoğrafkarışımı imgelerse Snapchat’te bugünpaylaşılan “kart”ların öncüsü sayılabilir.

X kuşağı, iletişimi yavaşlatmayaçalışıyordu. 2000’lerin grafik trendini ise hız düşkünü Y kuşağı belirledi.Modernist anlayışın tamamına olmasa daızgarasına [grid] sahip çıkan Y kuşağı,Seattle sonrası dünyaya bir düzengetireceğini düşündü belki de. Kişiselifadeden arınmış yeni minimalizim ve60’lar kurumsal kültürünün kült fontuHelvetica’nın bakım görüp favori fonthaline gelmesi sermayenin çarkına yağsürdü. Experimental Jetset gibi tasarımgrupları 2000’lerde yıldızlaştı; kolektif ekip çalışması, tasarımcı bireyselliğininyerini almaya başladı. Cep telefonları veinternet üzerinden veri paylaşımınınkolaylığı ofise bağlanmayan tasarımcılara,bağımsızlık da giderek şehirler, ülkelerarası işbirliklerine imkan sağladı.

Art Chantry, 2001’de “Some People Can’tSurf” [Bazıları Sörf Yapamaz] başlıklımonografisiyle gerek Carson’a, gerekinternet kültürüne taş atmasına rağmenbilgisayarın bir tasarım aracı olup olmadığıtartışmaları çabuk bitti, yerini “tasarımcıprogramlama bilsin mi; bilmese olurmu”ya bıraktı. Her ne kadar Riso gibikenarda kalmış baskı teknikleri ile çalışan,eşarptan bez bebeğe her şeyi iletişimmecrasına çeviren, sanat ve tasarımarasındaki sınırı muğlaklaştıran yeni tip birgrafik tasarımcı ortaya çıkmışsa da,günümüze damga vuranlar DIY [kendinyap] yaklaşımıyla dijital ve analog olanıkarıştırmaktan korkmayan ve aklınakoyduğunu gerçekleştirmek için araç icatedenler. Bu tasarımcılar bazı açılardantasarladığı yazı karakterinin incecikçizgilerini basabilmek için kağıt icat etmek durumunda kalan 18. yüzyılınBaskerville’ine, Vignelli’ye olduklarındandaha yakınlar.

Öte yandan dijital devrim, endüstridevrinin ayrışmış uzmanlıklarını ve çalışmaA

RR

ED

AM

EN

TO

64

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 64

Page 15: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

NeoliberalleşmeSürecinde TOKİ ve Toplu KonutBiçimindeKentleşmeninEkonomi PolitiğiEmrah Altınok n 1984 yılında kurulmuşolmasına karşın, 2003-2010 aralığındaonlarca yasa düzenlemesiyle yetkilerigenişletilen, bu sayede hem konutüretimine hem de bütünen kentleşmepratiğine planlama yetkilerini kullanarakyön veren bir devlet kurumu olarak TOKİ, 2000’lere damgasını vurmuştur.İstanbul örneğinde, iktidar partisi AKPtarafından ortaya atılan “mega projeler”in(partinin kendi söylemiyle “çılgınprojeler”in) bugün neredeyse tamamıTOKİ aracılığıyla hayata geçirilmektedir.TOKİ’nin ağırlıkla, küresel kentsöylemleriyle kentlere adeta monteedilmeye çalışılan prestijli projelereyönelmesi, bu yolla ve beraberindegeliştirdiği toplu konut projeleri ilekentlerin ekolojik eşiklerini hiçe sayarakkontrolsüz biçimde büyümesine aracılıketmesi, dönüşüm projeleriyle de yoksulkesimin içinde bulunduğu olumsuz şartlarıdaha da derinleştirmesi, kurumun konutsektörü içindeki esas işlevininsorgulanmasına sebep olmaktadır.

Bu yazıda, neoliberalizmin etkilerinindevlet yapısı ve piyasaları dönüştürmeyebaşladığı 1980 sonrası Türkiye’sinin,devlet, sermaye, toplumsal hareketler vekentleşme denklemi içerisinde ele alınmasıamaçlanmıştır. Bugünün koşullarınıçözümlememize kaynaklık eden, önemli birkırılma noktası olarak tanımlanabilecek2000-2001 krizi ve TOKİ’nin yenideninşası sonrasındaki (son 16 yıl) dönüşümlerise yazının asıl odağını oluşturmaktadır.

Erken Neoliberalleşme: Türkiye’de 1980-2000 aralığındaekonomi-politik dönüşümler 80’lerin Türkiye’si hem 70’lerdeki dış borçödeme krizi sebebiyle hem de 80 sonrasıglobal monetarist politikaların zorlayıcı

etkisiyle köklü dönüşümler yaşamıştır. Bu dönüşümler 24 Ocak kararları ilebaşlamıştır.

Hükümet, IMF ve Dünya Bankası ileyapılan bir stand-by anlaşması sonucundauygulamaya koyduğu ve aslında ithalikamesini fiilen kaldıran ekonomikdüzenlemeleri içeren istikrar programını,24 Ocak Kararları olarak belirlemiştir. Bu, ulusal kalkınmacılık politikasındanvazgeçildiğinin açık bir göstergesiolmuştur. İthal ikameci model terkedilerek, yerine ihracat oryantasyonlu bir sanayileşme modeli benimsenmiştir1.Bu süreci, neoliberal dönüşümün kurumsal çerçevesini hazırlayan 1982anayasası ve diğer yapısal uyarlamadüzenlemeleri2 izlemiştir.

Neoliberalizmin ülke şartlarına ilk kezsızdığı bu dönem, korumacı devletçiyapının kurallarının esnetilerek zamanlakaldırılmasını gerektirmiştir. Buna göredevlet, ekonomiye müdahale alanındançekilmeli, uluslararası dış ticaret olanaklarınıarttıran politikalar benimsemeli,özelleştirmeyi desteklemeli ve örgütlü emeğidenetim altına almalıdır. Boratav (2005), busüreci sermayenin sınırsız tahakkümünüoluşturma -yerleştirme girişimi olarakadlandırmaktadır. Ona göre kapitalizminuzun tarihi boyunca sermaye daima tamtahakkümü aramıştır. Batıda refah devleti,çevre ekonomilerde “popülist” rejimler,emekçi sınıf ve katmanların mücadelelerininkatkısıyla sermayenin çeşitli biçim vemekanizmalarla “sınırlandığı” koşullarsağlamıştır. Dolayısıyla neoliberalpolitikaların gelişi, önce bu sınırlamanıntasfiyesini gerektirmiştir. Emekçi sınıflarınçetin mücadelelerle elde ettikleri sosyal veekonomik kazanımlar, adım adım eritilmeyebaşlanmıştır3 (Boratav, 2005:7).

1980 sonrası neoliberal dönüşüm sürecindeyürütme organının iç hiyerarşisi yenidendüzenlenmiştir. Kurumsal değişimlerin enönemlisi Başbakanlık örgütünün giderekgenişleyen bir yapıya kavuşturulmasıolmuştur4. Bu durum kamu maliyönetiminde özellikle bütçe politikalarıaçısından da belirleyici olmuştur. DPTMüsteşarlığı ulusal planlama deneyimininyaşandığı 1960-1980 arası dönemdekikonumunu 1980’lerle birlikte planlamaanlayışındaki değişime bağlı olarakkaybetmeye başlamıştır. Çünkü dışaaçılmayı öngören ekonomi programıdoğrultusunda yeniden düzenlenenekonomi bürokrasisinin kurumsal

AR

RE

DA

ME

NTO

65

Kent ve Planlama

ortamlarını tek bir yerde, bir anlamdatasarımcının zihninde buluşturmuş gibioldu. Çünkü bugün zihin ve ondan çıkanürün arasında adeta bir dolaysızlık var.Geçmiş yüzyılın hizmet emekçilerindenolan grafikerler, “app”siz hayal edilemeyenyeni hayatta, patronlara “design thinking”öğretebilen, “start-up”lara kurucu ortakolabilen parlak tasarımcılar.

Z kuşağından tasarımcı olacaklarınönündeki oyun alanı, girişimciliktensanatçılığa kadar uzanıyor. Bu alanda hermecra, her araç, her fikir, her yöntem, her tarz, her dil mübah; yeter ki ortayapazarlanabilir bir ürün çıksın. Gen-Züyeleri sosyal medyayı öz-tanıtım içinkullanmada yetkin olduklarından yıldızıbol bir döneme giriliyor olabilir. Dizginler“büyük veri” sahiplerinin elinde amahavada sahte olması muhtemel birözgürlük kokusu var.

Son 27 yılı Türkiye’deki grafik tasarımaçısından öncekilerden farklı kılan, değişimhikayesinin dünyanın başka yerlerindekihikayelerle pek çok açıdan örtüşüyorolması. n Esen Karol, Grafik Tasarımcı.

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 65

Page 16: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

konumlanışı ve dolayısıyla devletinkurumsallaşma biçimi, ekonomikuluslararasılaşma ile daha yakından ilişkiliorganları ön plana çıkarmıştır. Böylelikle,bu üçlü saç ayağı içinde DPT’nin yeriniMaliye Bakanlığı’ndan ayrılarak kurulanHazine Müsteşarlığı almış; bu yapıyaayrıca o dönemde Ekonomik İşler YüksekKoordinasyon Kurulu ve Toplu Konut veKamu Ortaklığı Kurulu, Para ve KrediKurulu gibi önemli kurullar da eklenmiştir(Güzelsarı, 2007:85).

Tüm bu yasal ve kurumsal düzenlemelerözetle neoliberal politikaların ülke içindeişlerlik kazanmasını sağlayan üst çerçeveyioluşturmaktadır. Neoliberalleşmeninkentleşme ayağını kuracak olanrasyonalite, ancak bu yatırımlarınmekanını organize eden özel bir mevzuat ve kurumsal şema inşa edildiğinde işlerlik kazanacaktır.

1980’lerle birlikte ortaya çıkan en temeldönüşümün kent mekanının, ekonominincanlandırılmasında ana unsur olarakgörülmeye başlanmasıdır. Bu dönemde

tıkanmış olan pazar, kente ve kenttopraklarına yönelmiş yatırımlar yoluylacanlandırılmaya çalışılmıştır. Bir öncekidönemin zenginlik kaynağı olan üretim,ticaret ve tarımsal faaliyetler, yerini arsarantları, faiz ve gayrimenkul kazançlarınabırakmıştır. Bu sürece işlerlik kazandırantoplumsal ve hukuki normları belirleyecekolan 1982 anayasasında, bu politikalarınyasallaşmasına olanak tanıyacak kararlar alınmıştır.

1961 anayasasının toplumsalkazanımlarını tek tek tasfiye eden 1982anayasası, hem dışa açılma pratiğineolanak tanıyacak, hem de kenttekiyatırımların önünü açacak olan diğer yasalve kurumsal dönüşümlere temeloluşturmuştur. Bu süreç, konut, turizm,kıyı, tarım toprakları, orman alanları,çevre ve arsa politikalarında köklüdeğişimler yaratmıştır.

Örneğin, 1985’te belediyelere plan onamayetkisinin verilmesi, yeni dönemin popülerdinamiklerinden birisi olan demokratik biryerelleşme adımından ziyade, kentsel

mekanın metalaşma süreçlerine meşrulukkazandıran bir süreci getirmiştir. Baştaİstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere, üçmilyon tapu tahsis belgesinin dağıtılması,ardından planların hızla bitirilip yürürlüğekonması, birbirinin ardı ardına çıkarılan afyasalarıyla meşrulaştırılan yasadışıyapılaşmış bölgelere belediyeler kanalıylaaltyapı hizmetlerinin götürülmesi, bu sürecipekiştiren uygulamalardan bazılarıdır.Ayrıca 1984’te yürürlüğe giren TopluKonut Yasası ile konut alanlarında toplugirişimlerin teşvik edilmesi, kıyıların,orman alanlarının ve turizm potansiyelitaşıyan alanların turizm tesislerine ve ikincikonutlara açılmasına olanak tanıyacakteşvik ve kolaylıkların getirilmesi,özelleştirme ve hazine arazilerinin satışınayönelik düzenlemelerin gerçekleştirilmesive tarım topraklarının kar getirebilecekkullanımlara açılması, bu ayağın ne denlisağlam kurulmaya çalışıldığının açık birgöstergesidir. Süreç içerisinde, konut vearsa piyasalarındaki hareketlenmeler ileyerli iç sermayeye büyük bir pazar alanıyaratılabilmiş; gecekondulular kentselranttan pay alabildiklerindenA

RR

ED

AM

EN

TO

66

DO

SYA

1

2

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 66

Page 17: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

ücretlerindeki artış taleplerini bir süreliğine erteleyebilmiş, böylelikle desiyasal desteğin yolu açılmıştır.

2000 öncesi dönemin kentleşmepratiklerine ilişkin buraya kadar aktarılantüm gelişmeler, aslen yeni düzenlemelerletürlü özgürlükler kazanan sermayenin, aşırıbirikim sorununu, kentsel mekan üzerindençözme girişimi olarak okunabilecektir.

Öte yandan bu dönemi 2000 sonrasındanayıran temel özellik, sermaye hareketliliğininhenüz devletin öncülüğünde organizeedilmiyor olmasıdır. Daha çok 1980politikalarıyla “kayışı kopan” sermayenin,kent mekanına çok da organize olmayanbir biçimde “saldırısı” sözkonusudur. 2000sonrasında bu sürece devletin müdahilolmasını sağlayan Toplu Konut İdaresi(TOKİ), bu gelişmelerin önüne geçmekyerine, bunları daha da ileri götüren birişlev görecektir.

1980-2000 döneminde büyük kentler,sahip oldukları değerli arazi stoklarını(hazine arazileri, kent içindeki diğer büyük

mülkiyetleri) yitirecek ve doğal eşiklerininsınırına dayanacaktır. Bu hızlı tüketim,2000’lere gelindiğinde, ekonomik krizin deetkisiyle, daha geniş ölçekli bir yatırımtalebini getirecek; ancak sermaye bu kezaradığı olanakları tek başınayaratamayacaktır. Bu da yeni dönemde,mekansal iç-tutarlılıkları örgütleyen biraygıt olarak, TOKİ’yi yenidentasarlamasını gerektirecektir.

Gelişmiş Neoliberalizm: Türkiye’de2000 sonrası dönemde devletindönüşümü ve Neoliberalizminkurumsallaşması Neoliberalizmin Türkiye koşullarındaörgütlenmesine ilişkin tartışmalar, ağırlıkla1980’ler üzerinden yürütülmüştür. Oysa2000’ler, birçok açıdan 1980’ler kadarönemli, bir yerde onu aşan dönüşümlerinyaşandığı bir dönem olarak karşımızaçıkmaktadır. Gerek bugüne dek oturmuşya da kalıplaşmış olduğu sanılan siyasal veideolojik yapının dağıtılması, gerekse detoplumun devletle olan bağı ve onugerçekleyen etkisinin çarpıcı bir biçimdedeğişmesi, bu döneme damgasını vuran

dönüşümlerden bazılarıdır. Dolayısıyladönemin planlama pratiğini çözümlemeninyolu, öncelikle dönüşümlerin kuvvetininkaynağı olan hükümetin, AKPpolitikalarının incelenmesinden geçecektir.

Bir tür muhafazakar burjuvazi devrimiolarak da okunabilecek AKP iktidarının,2000-2001 krizinin akabinde gerçekleşmişolması ve partinin yeniden yapılandırmapolitikalarını bu krizin çözümüne odaklamışolması, öncelikle krizi bu yazı için önemlikılmaktadır. Bu doğrultuda, krizin temeletkileri ve krize dayalı olarak meşrulaştırılanyeniden yapılanma süreçleri ile ülkemizdekentsel planlamanın güncel işleyiş biçimiarasındaki bağlar kurulmalıdır.

AR

RE

DA

ME

NTO

67

3

1 Küçükçekmece su havzasında TOKİblokları, Avcılar-Ispartakule, 2015(Fotoğraf: Emrah Altınok)

2 Ataşehir TOKİ blokları ve mevcutdoku, 2011 (Fotoğraf: Emrah Altınok).

3 Ispartakule TOKİ blokları, BatıResneli-Başakşehir, 2011(Fotoğraf: Emrah Altınok).

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 67

Page 18: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

2000-2001 krizi ve yeniden yapılanmadinamiklerinin arka planıNeoliberalizm, 1980’lerden itibarengelişmiş ülkelerin tutarlı bir sahiplenmeyleörgütledikleri bir süreç olmasına karşın,1990’lara gelindiğinde ciddi krizleryaratmaya başlamıştır. Kapitalist sisteminya da rekabetçi mekanizmanın her zamanen uygun ve en adil sistem olduğunusavunanlar, neoliberalizmi de aynısahiplenmeyle savunmuş olsalar da,sistemin 10 yıl içerisinde kriz yaratması,işsizliğin artması ve yoksulluğunderinleşmesi, sistemin kendi içerisinden deeleştiriler almasına sebep olmuştur.

Özellikle neoliberal reformlarınuygulandığı ülkeler derin krizlerle karşı karşıya gelmiştir. Meksika’danbaşlayarak, Arjantin, Türkiye veBrezilya’ya uzanan kriz dalgası, tümdünyayı etkisi altına almıştır. Öte yandanneoliberal politikalara yönelik asıleleştirileri, 1997 Güney Asya krizitetiklemiştir. Bu krizi 1998’de Rusya,1999’da Brezilya, 1999-2001 sürecindeArjantin ve 2000-2001 yıllarında iseTürkiye krizleri izlemiştir. Dolayısıylahakim neoliberal sistem, özellikle1990’larda reform düşünceleriyle yenidenele alınmıştır. Neoliberal reformlarınuygulandığı ülkelerdeki krizler “reform” programlarının gereği gibiuygulanamamasına bağlanarak, “krizsonrası uyum” programları ve “düzenleyicireformlar” adı altında vurgu devlete vedevletin kurumsal işleyişinin yenidenyapılandırılmasına kaydırılmıştır.Böylelikle 1980’lerin “devletinküçültülmesi” söylemi, yerini 1990’larınortalarından itibaren “piyasa dostudevlet”, “etkin girişimci devlet”söylemlerine bırakmıştır (Güzelsarı, 2007:102).

Türkiye’de yaşanan 2000-2001 krizi bu bağlamda değerlendirildiğinde,beklenen kriz sonrası uyum programlarınıve düzenleyici reformları yürütecek bir hükümete ihtiyaç duyulduğugörülecektir. Dolayısıyla bu yenihükümetin, devletin rolüne ilişkintanımlanan yeni niteliklere sahip birhükümet olması önem taşımaktadır.

2000-2001 krizi, Türkiye için yalnızcaekonomik bir dönüşümün değil, aynızamanda siyasal, hukuki, toplumsal vehatta kültürel bir dönüşümün de habercisiolmuştur. Kriz, dönemin hükümeti için birbaşarısızlık hikayesi olarak, 2002 Kasım

ayında göreve başlayacak olan AKPhükümeti içinse, sistemin sıfırlanması veyeniden kurulması için bir “fırsat” olarakişlev görmüştür.

Kriz, aynı zamanda, o zamana dek siyasisistemin temel partileri olan ANAP, DYPve DSP gibi köklü partilerin etkilerinitamamen yitirmesine sebep olmuştur. ZiraDünya Bankası, 1991-2002 dönemine deksüren “zayıf koalisyon hükümetlerini”,Türkiye’nin ekonomik gelişimi önünde birengel olarak görmüştür (Bademci, 2007).Buna göre istenen neoliberal dönüşümleriancak “yeni muhafazakarlık” (newconservatism) paradigması ile uyumlupolitikalar üretecek, AKP gibi bir tek partihükümeti doğrudan gerçekleştirebilecektir.Bu bağlamda hükümet uluslararasıneoliberal güçler ve örgütlerden ciddi birdestek görmüştür.

David Harvey’in yapısal iç tutarlılığıninşası olarak kavramsallaştırdığı süreç budönemde, Ortadoğu’da daha çok kaynaktransferi ve petrol rezervlerinin hakimiyetiboyutuyla kendisini gösterirken, Türkiyegibi neoliberal politikaları 80’lerinbaşından itibaren benimsemiş ancak henüztam olarak kurumsallaştıramamış olanülkelerde, yeni politikaları benimseyecekyeni hükümetlerin kurulması biçimindekarşımıza çıkmaktadır. Zira AKPhükümeti 1980 sonrası dönemde iktidaragelmiş hükümetler içerisinde, Harvey’insözünü ettiği yeniden yapılanma süreçlerinibaşından sonuna, tüm aşamalarıyla(siyasal, iktisadi, hukuki, toplumsal veaskeri sistemlerde) sistematik bir biçimdegerçekleştirebilmiş tek hükümet olmuştur.

Devletin dönüşümü ve TOKİ aygıtıEkzen (2010), Türkiye’nin altmış yıllıkIMF-Dünya Bankası döneminin, kesintisizen uzun doğrudan “yakın gözetim”dönemini yaşamakta olduğunubelirtmektedir. Bir önceki dönemde KemalDerviş aracılığıyla düzenlenen “GüçlüEkonomiye Geçiş” programı korunmaktave yeni programlarla desteklenmektedir.Bu doğrultuda Merkez Bankasıözerkleştirilmiş, Kamu İhale Kurumu,Rekabet Kurumu gibi yeni bağımsızdüzenleyici kurumlar oluşturulmuştur.

Neoliberalizmin kurumsallaşmasında birdiğer önemli süreç kamu yönetimininyeniden yapılandırılması sürecidir. Bukapsamda daha önce yaşanmadığı ölçüdehızlı ve çok sayıda kanun, yönetmelik,KHK vb. düzenleme gerçekleştirilmiştir5.

Birgül Ayman Güler’e göre Türkiye’de budönemde devletin içyapısındaki değişimsüreci hem deregülasyon hem deregülasyonu aynı anda içermektedir. Bunagöre ulusal kalkınma plancılığı yerini yeniortakların durumun gereklerine göreözgürce karar vermelerini sağlayacakstratejik planlama düzenine bırakmaktadır.Devlet karar verme sürecine ek olarak işgörme usulü bakımından bir “kamu-özel-ortaklığı” zeminine yerleştirilmektedir.Yönetim sistemi merkeziyetçiliktenuzaklaştırılıp, piyasacı yerelcilik esaslarıtemelinde yönetsel-mali federalist birörgütlenmeye itilmektedir (Güler, 2006).

Tüm bu yapısal uyum süreçleri içerisinde,Harvey’e göre sermaye birikiminin önündeengel teşkil eden tüm kurumsalmekanizmaların imhası gerekmektedir.Emeğin tarihsel kazanımlarının tasfiyeedilmesi sürecinin de bunun bir parçasıolduğu düşünüldüğünde, 1980’lerlebaşlayan tasfiyenin 2000 sonrası dönemdede devam etmesi şaşırtıcı değildir6.

Kamu sektörü ekonomisinin en yüksekkatma-değer yaratma kapasitesine sahipiktisadi kuruluşlarının özelleştirme yolu ile hızla elden çıkartılması, geçmişdönemlerle karşılaştırıldığında, budönemin tartışmasız üstünlüğe sahipolduğu belirtilmelidir7. Türkiye’deneoliberalleşmenin bu ikinci aşamasında,kamusal alanı sermaye lehine daraltan de-regülasyon ve özelleştirme süreçleri,esas olarak devlet müdahalesini basit birkavrayışla azaltmamakta; aksine müdahale araçlarını metalaştırmasüreçlerinin dışında kalan bürokrasidendevralarak piyasacı olanlarakaydırmaktadır (Güzelsarı, 2007:82).

Kent yönetimlerini ve planlamayı yakındanilgilendiren yeni düzenlemeler de kamuyönetiminin yeniden organizasyonu veyapısal uyum sürecinin önemli birparçasıdır8. Bu süreçte TOKİ’nin yetki vesorumluluklarını yeniden düzenleyentoplam 14 ayrı düzenleme özel bir ilgiyihak etmektedir; zira bu düzenlemeleryoluyla TOKİ kentleşmenin dinamiklerineyön veren en temel aktör haline gelmiştir.

“Acil eylem planı” ve “konut seferberliği”3 Kasım 2002 Seçimi sonrasında yapılanbasın toplantısında, AKP hükümeti bir“Acil Eylem Planı” açıklamıştır.Hükümetin hazırladığı bu planda “konutseferberliği” adı altında bir bölüm yerA

RR

ED

AM

EN

TO

68

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 68

Page 19: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

almıştır. Bu kapsamda “konut üretimi” ve“planlı kentleşme” ana hedefler olarakbelirlenmiştir. Ocak 2003 itibariyle detoplu konut ve kentsel dönüşümuygulamalarına hız verilmiştir.

İlan edilen “konut seferberliği”ni izleyendört yıl süresince, TOKİ’nin kurumsalyapısı yeniden organize edilmiş, yetkileriyasal düzenlemelerle genişletilmiştir.Kurum, doğrudan Başbakanlık’abağlanmış ve böylece kendi kaynaklarınıüreten ve kullanan, bağımsız birdüzenleyici kurum haline getirilmiştir.Süreç içerisinde Emlak Bankası ve Arsa Ofisi’ne ait tüm varlıklar TOKİ’ye aktarılarak, kurumun arsaportföyü genişletilmiştir.

Elde ettiği yeni yetkilerle TOKİ, kendisiiçin bizzat Başbakan Tayyip Erdoğantarafından belirlenmiş olan 500 bin konuthedefini 2011 yılının sonu itibariyleyakalamış, hatta bu hedefi 1 milyonkonuta çıkarmıştır. TOKİ’nin internetsayfasında ifade edildiği biçimiyle bugüne kadar “100 bini aşkın nüfuslu 30 şehir” inşa edilmiştir.

TOKİ bu ölçekte konut üretimini konut açığı söylemi üzerindenaçıklamaktadır. Bu açıklamalarda mevcutkonut stoğunun büyük bir bölümünün

niteliksiz ve yasadışı konutlardanoluştuğu, bu konutların yenilenmesigerektiği yer almaktadır. Ancak buanlayışla bugüne dek üretilen konutlarınne kadarının bahsi geçen “sorunlu”konutlarda yaşayan kişilerin barınmaproblemini çözdüğü tartışma konusudur.Eğer bir konut açığından söz ediliyorsa vebu açığın asıl belirleyicisi bu “sorunlu”konutlarda yaşayan kişilerse, öncelikle bu kişiler için konut üretilmesininbeklenmesi akla yatkın çözüm olarakgörülecektir. Aksi halde sistem sürekli “bir yatırım aracı ya da lüks tüketimnesnesi olarak konut” üretimine devamedecek ve bir yanda nitelikli konutaihtiyacı olan kesimler bu olanaktanmahrum kalırken, diğer yanda barınmasorunu olmayan kesimler ikinci, üçüncükonutlarının sahibi olacaklardır.

Dolayısıyla sorun bu noktada bir niceliksorunu değil, nitelik sorunu olarakgörülmelidir. Yapılacak olanaraştırmaların hane halkının yapısı, alımgücü, mevcut konutların niteliği gibikonulara odaklanması gerekmektedir.Ancak bu suretle gerçek bir konutgereksinimi bilgisi üretmek mümkünolacaktır. Bu bilginin üretilmesi akabindeise mevcut sorunlara gerçekçi çözümlerinaranması şarttır. Eğer üretilen konutlartoplumun yalnızca belirli bir gelir düzeyine

sahip olan kesimlerine hitap ediyorsa, bukonutları halihazırda konutu olanlar satınalıyorsa ve hatta bu konutların bir bölümüsatılmadan elde kalıyorsa, konut açığı değilkonut fazlasından söz edilmesi dahagerçekçi olacaktır9.

Ekonominin emlak piyasası üzerinden regülasyonu Konutun bir yatırım aracı ya da lükstüketim nesnesi olarak üretilmesi; hatta bu sürecin devlet öncülüğündegerçekleştirilmesi, ekonomi politik açıdandeğerlendirilmesi gereken bir konudur.

David Harvey (2003), mekansal-zamansal sabiteler (spatio-temporal fixes)kuramında konutu “tüketimin kuruluortamı” olarak tanımlanmıştır. Konut,emeğin yeniden üretiminde önemli bir yer tutarken, aynı zamanda tüketimigerçekleştiren kitlelerin mekansalorganizasyonu anlamını taşımaktadır.

AR

RE

DA

ME

NTO

69

4

4 IspartakuleTOKİ blokları,2011 (Fotoğraf:Emrah Altınok).

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 69

Page 20: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Diğer taraftan Harvey, konutu aşırıbirikimi emen bir yatırım alanı olarak datanımlamaktadır. Zira sermayeninçevrimleri içerisinde “ikinci çevrim”,üretimin ve tüketimin kurulu ortamına ve bu ikisinin işlerliğini arttıracak teknik altyapılara yapılanyatırımları kapsamaktadır. Sermaye, kriz dönemlerinde önce ikinci çevriminyatırım alanlarına kaymaktadır.

Dolayısıyla bu yatırım alanları sermayeiçin öncelikli mekansal sabite alanlarıdır.

Konut sektörü tüm konjonktüreldalgalanmalara rağmen 1980’lerden buyana ciddi bir yatırım alanı olarakkarşımıza çıkmaktadır. Süreç içerisindesektör açısından temel kırılma noktası1999 Marmara Depremi olmuştur. 1980sonrasında konut ihtiyacına paralelgelişmeye başlayan sektörel büyüme,1990’lı yıllarda yüksek enflasyon değerlerietkisiyle yavaşlamaya başlamıştır. 1990’lıyılların son çeyreğinde yüksek enflasyonarağmen sektörde belirli bir hareketlenmegörülmüşse de, 1999 depremi sektörünciddi bir darbe almasına sebep olmuştur.Taleplerde düşüşe sebep olan bu probleme,2000 yılı itibariyle gündeme gelen“Zorunlu Deprem Sigortası” ve “YapıDenetim Sistemi” ile çözüm aranmıştır.

2001 yılında tüm Türkiye’yi etkisi altınaalan ekonomik kriz, ülke ekonomisineparalel bir biçimde inşaat sektöründe deönce bir durgunluğa sebep olmuştur.Piyasalarda yaşanan belirsizlik budurgunluğun nedenlerinden birisidir.Ancak 2004 yılından itibaren sektör,krizinden etkilenen bir sektör olmaktançok, krizden çıkmada işlev gören bir sektör haline gelmiştir.

Türkiye’de bin nüfusa düşen konut üretimideğerlerini incelendiğinde, öncelikle 2004yılına dek yaşanan durgunlukokunmaktadır. 2000 yılında 3.8 olandeğer, 2002’de 2.3 seviyelerine düşmüş ve2004’e kadar sabit kalmıştır. Öte yandan2004’ten itibaren daha önce yaşanmamışbir hızda artış göstermiş, 2012’de 7.5seviyesine çıkarak 2002 yılına kıyasla 3.3 kat artmıştır.

Bu sonuçlara göre, 2003 sonrası dönem,konut üretimi açısından özel bir dönemolarak karşımıza çıkmaktadır. En azındankonut üretimine ilişkin istatistikler,Harvey’in krizden çıkmada inşaatsektörüne biçtiği önemi doğrular yöndegörünmektedir10. İnşaat sektörü çarpanetkisiyle, hem diğer sektörlerde belirli birhareketlenme sağlamakta hem de geçiciolmasına rağmen istihdam olanaklarıyaratmaktadır. Öte yandan sürece yalnızcainşaat sektörü kapsamında değil, emlakpiyasası (kiralık gayrimenkul pazarı, arsave arazi pazarı, spekülatif yatırımlar, eldeğiştirmeler dahil) ve bağlantılı olduğufinansal kredi sistemleri açısındanbakıldığında, tüm bu sistemi etkin birA

RR

ED

AM

EN

TO

70

DO

SYA

6

5 Türkiye’de bin nüfusa düşen konut üretimi, 2012 (Kaynak: TÜİK).

6 Türkiye’de konut kredilerininyıllara göre dağılımı, 2012(Kaynak: Kalkınma Bakanlığı).

7 Başıbüyük Mahallesi, 2008(Fotoğraf: Emrah Altınok).

5

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 70

Page 21: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

biçimde çalıştırabilen ülkelerin, sözkonusupiyasalar aracılığıyla ekonomik sistemi dedüzenleyebildiği görülecektir. 2003 sonrasıTürkiye’sinde AKP hükümetiyle birliktekarşı karşıya olduğumuz durum tamolarak bu sürece denk düşmektedir.

Hükümet, gerçekleştirdiği iktisadi veyönetimsel düzenlemelerle sözkonusupiyasaları sürekli canlı tutma çabasıgöstermektedir. Böyle bir mekanizmanında güçlü bir devlet aygıtıylayönlendirilmesi gerekmektedir. TOKİ burolü üstlenen kurum olarak karşımızaçıkmaktadır. TOKİ, ağırlıkla konutsektörünü belirleyen bir aygıt olsa da,piyasa içerisinde sürekli çalışan bir motorolarak sisteme can vermektedir11.

“Mülklü”leştirme, borçlanmaekonomisi ve hegemonya inşasıBuraya kadar çizilen ekonomi-politikçerçeve Türkiye örneğinde büyük orandaHarvey’in tezleriyle uyumlu bir büyükresmi tarifliyor gibi görünmektedir. Diğertaraftan Türkiye örneğinin özgünkoşullarının kuramsal olarak tam temsiledilmesi de güçtür. Batı merkezli kuramlarTürkiye’de ne planlamanın uzun tarihiniçözümleyebilmek için yeterli açılımıvermekte ne de 2000 sonrası dönemdeTOKİ gibi bir devlet aygıtının nasıl işlevgördüğünü açıklamada yeterli bir çerçevesunmaktadır. Zira bu örneğin çok boyutlu

ilişkileri bir kez tanımlanmayaçalışıldığında, TOKİ’nin ve özelde toplukonutun, yalnızca sermaye birikimsüreçleri ve kriz denklemi üzerindenokunamayacağı ortaya çıkmaktadır. HemTOKİ hem de toplu konut olgusu (ve hattaplanlama) aynı zamanda bir siyasal projeolarak okunabilirken; bu projenin yarattığıdönüşümler de asıl gücünü ekonomikverimliliğinden değil toplumsal faktördenalıyor olabilir. Bu da konuyu diferansiyel bir perspektifte yenidenkuramsallaştırmayı gerektirmektedir.

Harvey’in de içinde olduğu kuramsalkanat, hem yatırımcı hem de tüketici içinbüyük oranda kredi pazarına dayalı gelişenemlak piyasasının, kredi sistemininüzerinde biriken fiktif değer katmanının(köpüğünün) sönümlenmesine bağlı olarakzamanla devalüasyon ve aşırı yatırım kriziyaşayacağını ileri sürmektedir12. AncakTürkiye örneği incelendiğinde son 13 yılboyunca neredeyse sürekli büyümeyedevam etmiş emlak ve buna bağlı kredipazarı hala defalarca tahminlenen, obeklenen krizi yaşamamıştır.

1997-2003 yılları arasında toplam konut kredisinin 2,1 milyar TL; 2004-2012 aralığında ise bu değerin 350,3milyar TL olduğu düşünüldüğündepiyasanın ne denli şiştiği açıkçaanlaşılacaktır. Bu rakamlara göre konut

kredisi pazarı, iki dönem kıyaslandığında2003 sonrası dönemde tam 167 katbüyüme göstermiştir. Bu tabloya rağmenpiyasa şimdiye kadarki büyük çöküşanonslarını boşa çıkarmış, konut üretimikesintiye uğramadan devam etmiştir.

İşte tam bu noktada konunun, ekonomikpiyasa değişkenleri dışında siyasal projeboyutuyla ve sınıfsal-toplumsal faktörlerle birarada yeniden ele alınması gerekmektedir.

Kapitalist sistem, üretim araçlarına sahipolmayan çalışan sınıflara -proletaryaya-“bir gün konut sahibi olma” hayalinisunar. Maliyetleri düşük olmasına rağmensermaye için karlı olmayan “karşılanabilirkonut” üretimi, kapitalizmin tarihindegenellikle devlete düşen bir roldür.Özellikle refah devleti uygulamalarındadevletin “sosyal konut” üretmesi, aslenüretici sermayenin maliyetlerinindüşürülmesi işlevi görür. İşçinin barınmamaliyetlerinin ve -sosyal konutlarıngenellikle üretim mekanına yakın olmasınabağlı olarak- ulaşım maliyetlerinindüşmesi, toplumsal-ortalama gerekli emek-zaman değerini düşürür. Bu sayedesermaye, yüksek emek ücretleri sorununakısa vadeli çözümler üretebilir.

Hem mavi yakalı hem de beyaz yakalı içintoplu konut / sosyal konut gelişimi, kitlesel

AR

RE

DA

ME

NTO

71

7

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 71

Page 22: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

üretimin kitlesel olarak tüketilmesineyönelik bir mekan organizasyonuna denkdüşer13. Ayrıca toplu konutla birliktesunulan diğer “ortak tüketim” (collectiveconsumption) alanları, emeğin yenidenüretiminde ve toplumsal çelişkilerinyatıştırılmasında çok önemli bir rolesahiptir14. Meşru yollarla mülk sahibiolmanın teşvik edildiği sistem içerisindebireyler, “ortak tüketim”in kurumlarıvasıtasıyla sisteme adapte olurken, aynızamanda borçlanma yoluyla sistemebağımlı hale getirilirler15. Böylece sistemeadapte olmuş ve ona bağımlı bireylerinoluşturduğu toplumların yönetimi veyönlendirilmesi kolaylaşacak, siyasal veekonomik istikrar güvence altınaalınacaktır. Bu da uzun dönemdetoplumsal çelişkilerin yatıştırılmasıanlamına gelir. Teoride “mülklü”leştirilenama uzun vadeli borçlara sahip olanbireyler, tüketimin sürekliliği ve istikraradına mekana sabitlenmiş olurlar. Buna“tüketimin toplumsal sabitesi” demek ilerigitmek olmayacaktır.

Tüm bu sürecin, en başından bugüne,demokratik seçimler yoluyla, görecetoplumun rızasına dayalı olarak işletiliyoroluşu, istikrarlı bir ekonomiden ziyadeistikrarlı bir “hegemonya” inşasından sözetmemiz gerektiğini ve Gramsci’nin “pasifdevrim”ini Türkiye örneğinde yenidendüşünmemizi gerektirmektedir.

Sonsöz yerine: TOKİ, kentsel planlamave kentleşmenin çelişkili geleceği 1980-2000 aralığını Türkiye açısındanneoliberalleşmenin başlangıç aşaması (erkenneoliberalleşme) olarak tanımlamıştık.1980’ler genel olarak piyasa ilkelerine göre önceki dönemin siyasal, iktisadi,hukuki ve toplumsal yapısının tasfiyesinedayanmaktadır. 2000 sonrası dönem iseneoliberalleşmenin yapısal uyum ayağının,kriz sonrası bir dizi reform ile yenidenkurgulandığı; neoliberal politikaların dahasistematik bir biçimde işletildiği dönemdir.Türkiye, bu yeni dönemde, devlet-piyasakarşıtlığına dayalı neoliberal anlayıştan,devlet-piyasa uyumuna dayalı neoliberalanlayışa geçişin en somut örneğini teşkiletmektedir. İki dönemi ortaklaştıran faktörise kentleşmenin kapitalizmin motor gücü olarak işlev görmesidir. İçindebulunduğumuz dönemde ise bu motorunçalışma prensiplerini belirleyen temel aktör TOKİ’dir.

Aynı zamanda konut dışı işlevlere yönelik yatırımları da örgütleyen

TOKİ, arsa üretimi ve satışı, kamulaştırma,imar planlarının hazırlanması veonaylanmasından kentsel yenilemeprojeleri hazırlamaya kadar sahip olduğu geniş yetkileri sayesinde, emlakpiyasasını ve kentsel mekansal gelişmeyidoğrudan yönlendiren bir kurum olarakkarşımıza çıkmaktadır.

Ne var ki kentleşmenin TOKİ’nin ürettiğisosyal konutların gerçekte esas hedef kitlesitarafından karşılanabilir olmaması biryana16, ağırlıkla özel sermayeye ihaleedilerek gerçekleştirilen projeler, aslenzenginliğin yeniden dağıtımı (redistributionof wealth) üzerine kurulu bir birikim rejimive düzenleme tarzına denk düşmektedir17.Özellikle mega projeler ve içe kapalı toplukonut yatırımlarının etkisiyle kent mekanısürekli parçalanmakta, toplumsal ilişkilerve sınıflar da sürekli ayrışmaktadır.

1950’lerden itibaren büyük kentlere göçetmeye başlayan kır nüfusunun kentegecekondulaşma yoluyla tutunmasına;1980 sonrasında ise kentli alt-orta ve orta sınıfın, devletin sunduğu krediolanaklarından faydalanarak, toplu konutkooperatifleri yoluyla “kendi kendilerinekentleşmesine” dayalı iskan modelinden,bugün, devlet eksenli bir “mülksüz”leştirme(yerinden etme / kamu varlıklarınınözelleştirilmesi) ve “mülklü”leştirme(kitlelerin ev sahibi olmaya özendirilerekborçlandırılması, bu yolla ekonomik vesiyasal sistemin istikrarına bağımlı halegetirilmesi) ikilemine dayalı bir iskanmodeline geçilmiştir.

Sonuç olarak, tüm bu tartışmalar hemdevletin rolünün hem de mevcut planlamapratiğinin yeniden değerlendirilmesinigerekli kılmaktadır.

Türkiye örneğinde, kentsel planlamaeylemi bir dönem, eşitsizlik üretensermayenin açtığı yarayı tedavi etmeyi,kamu yararı ilkesine sadık kalmayı vaateden bir rolde iken, bugün doğrudanmerkezi yönetim aygıtları eliyle sermayeninavantajlarına çalışarak bizzat eşitsizliküretmektedir. Kapitalist mekan üretimi içinbu eşitsizlik, görmezden gelinebilecek birşey gibi görünse de, sürecin iç çelişkileriesasen kendi tutarlılıklarını da zedeleyen veçözen bir karaktere sahiptir.

Planlama aracılığı ile üretilen “yatırımlarcoğrafyası”, aslında baştan kabul edilmiş birtüketim ve karlılık kapasitesi üzerindenkurgulanmaktadır. Ancak bu mekanizmanın

çalışabilmesi, sermayenin beklentileri vetoplumsal dinamiklere bağlıdır. Değişenkonjonktür ve toplumsal çelişkiler, birdönemin avantajlı coğrafi koşullarınıdezavantajlı hale getirebilmektedir.

Hem Lefebvre’in (2003:159) hem deHarvey’in (2003) tespitlerinde, üreticigüçlerin mekansallaşarak kendisini “sabitbir mekansal form içinde” (geometrikolarak limitli bir mekan içinde) dondurması,mekan üretimi için bir tür ekonomi-politikparadoks olarak ele alınmaktadır. Daha da önemlisi, kentlerde yaşayannüfusun büyük bir kısmının sermayeninitkisiyle uyuşmayan gereksinimleri vardır.

Konunun bu ekonomi-politik boyutlarınınyanısıra toplumsal ve mekansal boyutları daaçmazlarla doludur. Kapalı/korunaklısitelerde kentten izole olmuş mekanlar veyaşamlar çoğalmaya devam etmektedir.Tanımlı ve bütünleşik olmayan kent yapısı içerisinde, farklı sosyo-ekonomik vekültürel yapıya sahip gruplar birbirindenkeskin sınırlarla ayrışmaktadır. Belki de busosyal ayrışma ve mekansal parçalanmaçelişkisi, bizi çözüme götüren yolu tıkayanşeyin ta kendisidir.

Zira Lefebvre (2003), “kentsel devrim”itanımlarken onun önündeki engelleri deşöyle ortaya koymuştu:

“Mekanı kullananların dikkati ve çıkarıbaşka bir şeye çekilmemiş olsaydı, önemtaşıdıkları belli olan bu hedeflerin yerinenesneler ikame edilmeseydi, bu kadar tuhafbir ilgisizlik nasıl sürebilirdi?” n EmrahAltınok, Yrd.Doç.Dr., İstanbul BilgiÜniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü.

KaynaklarE. Altınok, “To have or not to have, that is the question: TheUnseen Dimensions of Housing Question in Turkey, The Caseof TOKİ-İstanbul in Post-2000 Period”, The HousingQuestion - Nomad Seminar, University of San Diego, March12-13, 2015.E. Altınok, Kentsel Mekanın Yeniden OrganizasyonununEkonomi Politiği Ve Mülkiyete Müdahale. 2000 SonrasıDönemde İstanbul TOKİ Örneği, Yayımlanmamış DoktoraTezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,İstanbul, 2012.E. Bademci, World Bank’s Changing Approach to Poverty from a Neoliberal to a Third Way Approach: The Case of Turkey, Doktora Tezi, The Graduate School ofSocial Sciences of Middle East Technical University,Ankara, 2007.K. Boratav, “Geçmişe Dönüşü Savunarak İleriye Gitmek”,Türkiye İktisat Kongresi 2005 Bildirileri, Nazım Kitaplığı31, İstanbul, 2005, s. 31-40.S. Güzelsarı, Küresel Kapitalizm ve Devletin Dönüşümü,Türkiye’de Mali İdarede Yeniden Yapılanma,Yayımlanmamış Doktora Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Ankara Üniversitesi, Ankara, 2007.M. Castells, City, Class And Power, St. Martins Press, A

RR

ED

AM

EN

TO

72

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 72

Page 23: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

Kent ve PlanlamaArasında BitmeyenGerilimli İlişki: Türkiye PratiğininSon Otuz Yılı İclal Dinçer n Türkiye’de kent ve planlama ilişkileri üzerindeki araştırma veçalışmaların büyük bir bölümünün bu ikimodern zamanlar olgusunun ilişkilerindekigerilimi konu aldığını biliyoruz. Bu gerilim, bütünde bakıldığında da dönemleregöre ayrılıp incelendiğinde de farklısosyopolitik gerekçelere dayandırılarakçeşitlenen arka planlar eşliğindeaçıklanabiliyor, fakat değişmeyen tek şey var o da gerilimin kendisi.

Bu yazıda kent ve planlamanın bu gerilimliilişkisinin Türkiye’deki son otuzbeş yıllıkserüvenini elbette ki tümüyle değil, birbölümüyle değerlendirme çabası var. Bunuyapmanın çok zor olduğu apaçık ortada, o nedenle yazıya son otuzbeş yılın kent veplanlamadaki birikmiş literatüründen bireksen bulmak gerekecek. Dönemdeğerlendirmesi yaparken her şeyikapsaması ama bir o kadar da genelolmaması için doğru bir seçim yapmakgerekiyor. Bu bağlamda, Dünya ŞehircilikGünü Kongrelerinin1 çağrı metinleri, sonuçbildirgeleri, çerçeve bildirilerininincelenmesini eksene almak mümkün. Bu belgeler hem dönemin kent ve planlamakonularını kapsaması, hem sorunlarınaişaret etmesi hem de planlama camiasınınvizyonunu oluşturmada yön vermesiaçısından denenmeye değer. Bunu yaparken otuzbeş yılın alt dönemlerininsırayla ele alınarak gidilmesi bir yöntem olabilir, ama bu yazı, belki de zor olan yolu seçerek, gerilim eksenleriüzerinden dönemleri karşılıklı ve içiçedeğerlendirmeye çalışacak. Elbette tümgerilimleri kapsaması imkansız, o nedenleönce ele alınacak gerilimlerin nelerolduğuna karar vermek önemli.

Kentle ilgili düşünenler, ama özellikle deplancılar son otuz yılın gerilim eksenlerinitanımlarken en ön sıraya “planlamanınparçalanması ve kentin ayrışması”nıkoyacaklardır. Bu yazı da buradanbaşlayacak. Bunu takip eden ikinci veüçüncü eksenler ise çeşitlenebilir ama bumakalenin kurgusu ve dayandığı literatür

AR

RE

DA

ME

NTO

73New York, 1978.N. Ekzen, “AKP: Neoliberal Dönüşümün Yeni Aktörü”,AKP Kitabı - Bir Dönüşümün Bilançosu; der. İlhan Uzgel,Bülent Duru, Phoneix, Ankara, 2010.B. Eres, S.K. Bahçe, “Sermaye Birikimi ve SiyasalDönüşüm: AKP”, AKP Kitabı - Bir Dönüşümün Bilançosu;der. İlhan Uzgel, Bülent Duru, Phoneix, Ankara, 2010.F. Gülen, “AKP’nin İktidar Olduğu Dönemde Kabul EdilenYasalar Hakkında Değerlendirme”, Mülkiye, cilt: XXX,sayı: Güz, 2009, 145-210.B.A. Güler, “Sosyal Devlet ve Yerelleşme”, Yasal DeğişimSürecinde İnsan, Toplum, Çevre, Kent ve MimarlıkSempozyumu, 21-22 Nisan 2005, Ankara, 2006.D. Harvey, The New Imperialism, Oxford University Press,New York, 2003.H. Lefebvre, The Urban Revolution; çev.: Robert Bonono,University of Minnesota Press, Minneapolis [orijinalbasım: 1970], 2003.P. Marcuse, “A Critical Approach to Solving the HousingProblem”, Cities For People, Not For Profit: CriticalUrban Theory and the Right to the City; ed.: Neil Brennervd., 2012.

Notlar:1 Bu dönemde, David Harvey’in yapısallaştırılmış iç tutarlılığın (structured coherence) inşası süreci içintanımladığı aşamaların neredeyse tamamı Türkiyekoşullarında gerçekleşmiştir. Harvey’e göre (2003),neoliberal düzen içinde sermayenin uluslararasıhareketliliği, aynı zamanda sermayenin ilişki kurduğuulusal sistemlerin de yeniden kodlanmasınıgerektirmektedir. Siyasal yapı (devlet yönetimi),askeri/polis sistemi, hukuk sistemi, para sistemi, mülkiyetsistemi, ulaşım-iletişim sistemi ve değerler sistemi yapısaluyumun temel mekanizmalarıdır. Bu mekanizmalar kimizaman merkez ülkelerin güdümünde rejimin demokratikyollarla neoliberalleştirilmesi biçiminde, kimi zaman iç savaş ve devrimler yoluyla, kimi zaman da epey maliyetliolsa da savaş (doğrudan askeri müdahaleler) aracılığıylainşa edilmektedir. Türkiye örneğinde dışa açılma sürecinibaşlatan bir doktrin olarak 24 Ocak kararlarını, gerekliolan siyasi istikrarı sağlama adına gerçekleştirilen askeribir müdahale olarak da 12 Eylül darbesini örnekgöstermek mümkündür. Uzgel’e ([86]:16) göreTürkiye’de tüm önemli dönüm noktaları askerimüdahaleler sonucu gerçekleşmiştir. Askeri müdahalelersiyasetin sorununu çözmek değil, yeni siyasal-ekonomikyapılanmaların önünü açmak işlevini görmüştür.2 Dünya Bankası 1980-1984 arasında her yıl bir yapısaluyarlama kredisi açarken, bu tarihten sonra 1985-1989arasında mali sektör, tarım sektörü, enerji sektörü gibitemel sektörlerin dünyaya uyarlanması amacıyla sektöreluyarlama kredilerine ağırlık vermiş; 1990’larda busektörlere eğitim ve sağlık da dahil edilmiştir. 1995yılından başlayarak ise uluslararası kuruluşların örgütsel,işlevsel ve yapısal yönleriyle kamu yönetimine, devletaygıtına yönelmiştir (Güzelsarı, [78]:71). Ancak budüzenlemelerin büyük bir kısmı istenilen ölçüde vesistemlilikte gerçekleştirilemeyecek ve Türkiye 2000’liyıllara bütün bu alanlarda köklü değişiklikleri öngörenyasal/kurumsal düzenlemelerin yoğunluğu ile girecektir.3 Boratav’ın dikkat çektiği sosyal politikalardakigerileme süreci her ne kadar 1980’lerle birlikte başlayanbir süreç olsa da, bu gerileme özellikle 2000 sonrasındaivme kazanacaktır.4 Özellikle TOKİ’nin 2004 yılında Başbakanlığabağlanması ile bu örgüt 2000 sonrası dönemde yepyenibir işlev kazanacaktır. Başbakanlık TOKİ aracılığıylaspekülatif emlak yatırımlarını ve dev kentsel projeleriörgütleyen bir kurum haline gelecektir.5 Yalnızca 2002-2006 yılları arasında TBMM’de kabuledilen yasaların sayısı 765’dir. Bu yasaların 294’üuluslararası sözleşmelerin onaylanmasına dair yasalardır(Gülen, 2009:145).6 Çalışma yaşının uzatılması, çalışanın ödeme payınınarttırılması ve bazı çalışanların kapsam dışı bırakılması,sağlık sisteminde yabancı istihdama izin verilmesi vb.düzenlemelerle ilgili detaylı inceleme için bkz.: Eres veBahçe (2010:521).7 1986-2002 aralığında (17 yıl) özelleştirmeden eldeedilen gelir 8,2 milyar dolarken, bu değer sonraki 12 yıltoplamı göz önünde bulundurulduğunda (2003-2015

aralığında) 58,7 milyar dolara çıkmıştır. Bir diğerdeyişle 2002 sonrası dönemde özelleştirmeden eldeedilen gelir önceki döneme kıyasla tam 7 kat artmıştır.Yıl başına düşen ortalama gelir üzerinden birdeğerlendirme yaptığımızda ise 11 kat artışsaptanmaktadır Kaynak: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı:[http://www.oib.gov.tr/program/uygulamalar/yillara_gore.htm]. Aynı incelemeyi hazine arazilerinin satışı içinyaptığımızda da benzer bir tablo ile karşılaşmaktayız.Her iki süreç açısından da 2003 sonrası dönem, çok ciddibir kırılmaya işaret etmektedir. Sermayenin kamusalvarlıklara el koyması / kamuyu mülksüzleştirmesisürecine devlet aracı olmaktadır.8 Büyükşehir Belediye Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özelİdareleri Kanunu, Mahalli İdare Birlikleri Kanunu,Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, YıprananKent Dokularının Yenilenerek Korunması ve YaşatılarakKullanılması Hakkında Kanun bu dönüşümün temelyapıtaşlarını oluşturmaktadır.9 Detaylı inceleme için bkz.: Altınok, 2012. İstanbulörneğinin değerlendirildiği araştırma sonuçlarına göre,2012 itibariyle TOKİ’nin İstanbul’da ürettiği ve üretmeyiplanladığı 125 bin 833 konutun 87 bin 920’sinin (yüzde70) kaynak geliştirme uygulaması olduğu, başka birifadeyle prestijli konut projeleri olduğu tespit edilmiştir.10 Bahsi geçen süreç yalnızca Türkiye örneği üzerindendüşünülmemelidir. Zira küresel piyasaların krizleri deküresel inşaat yatırımlarında çözümlenmekte, çok dahabüyük mekansal sabiteler çok daha yüksek katmadeğerlerle yeni coğrafyalara gömülmektedir. Güney doğuAsya ve Arap dünyasının yıldızlaşan kentleri buna örnekgösterilebilir. Dubai en bilinen ve çarpıcı olanörneklerden birisidir.11 Bkz.: Hürriyet, 18 Mayıs 2008: “Başbakan Erdoğan:Türkiye’yi krizden TOKİ kurtardı”. Başbakan RecepTayyip Erdoğan, “Eğer TOKİ olmamış olsaydı, mortgagekrizi bizi de aynen vururdu. Bunu böyle biliniz” dedi.12 Harvey (2003:112) Tayland ve Endonezya baştaolmak üzere Asya’da yaşanan diğer emlak krizleriniörnek göstererek, ucuz kredilerin ekonomiye haddindenfazla pompalanması ve artan cari açıklarla birlikte krediborçlarının ödenememesi durumunda çok derin krizlerortaya çıkmakta olduğunu ifade etmektedir.13 Sözkonusu mekansal organizasyon kitlesel tüketimmekanlarını (AVM’ler gibi) ve emeğin yeniden üretimi içingerekli diğer modernite fonksiyonlarını (ulaşım, eğitim,sağlık, sosyo-kültürel hizmetler, rekreasyon vb.) içerir.14 Bkz.: Castells, 1978.15 Mülkiyet karmaşık bir haklar paketidir ve bu paketteoturma güvencesi sağlanmayabilir (Marcuse, 2012);ancak konut borcu ödeyen kişiler borçları bitene dekmülkün sahibi olmazlar. Mülk ipoteklidir ve gerçektekrediyi veren kuruma aittir. Örneğin 1999 MarmaraDepremi sonrasında İstanbul’da, depreme dayanıklıolduğu gerekçesiyle pazarlanan yeni yapılar eskiyapıların yerini almış, bu yolla bireyler “eskiden mülksahibiyken şimdi borç sahibi” konumuna düşmüşlerdir.Borç ödemede çıkacak en ufak bir aksaklık, ipoteklimülke el konulmasıyla sonuçlanacaktır. Haliyle “kiraöder gibi” söylemiyle borçlu hale getirilen bireyler, bukez de evlerinin esas sahibi olan bankalara kira öder halegelmişlerdir. İpotek mekanizması konut edinme dışındakiamaçlar için de finans kurumları için karlı bir alandır.Bu mekanizma sayesinde mülklerini hızla arttıranbankalar, borçlar karşılığında kentsel arsa, tarımarazileri, konut ve işyeri gibi çok çeşitli gayrimenkulesahip olmuş ve bu gayrimenkulleri yüksek kar oranlarıylayeniden satışa çıkarmışlardır. El konulangayrimenkullerin satışları için bankaların “emlakservisleri” kurdukları belirtilmiştir. Bu haberlerden birisiiçin bkz.: “Vatandaş battı, bankalar emlak zenginioldu.”, Radikal, 04/12/2011.16 Bu konuyla ilgili detaylı bir inceleme için Bkz.:Altınok, 2015.17 Tüm konut projeleri ve konut dışı diğer uygulamalardikkate alındığında 2003-2012 arasında TOKİ veiştirakçi firmaları yalnızca İstanbul’daki kaynakgeliştirme uygulamalarından toplamda 11,22 milyar TL gelir elde etmiştir. Diğer taraftan TOKİ bu gelirinyalnızca 1,27 milyar TL kadarını (yüzde 11’ini) sosyalkonut projelerine kaynak olarak aktarmıştır. TOKİ’ninİstanbul uygulamaları hakkında daha detaylı araştırmasonuçları için bkz.: Altınok, 2012.

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 73

Page 24: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

gereği önceliği “planlama yetkilerinin -kısmen de olsa- merkezden yereleaktarılması ve dönem içinde yenidenmerkezileşmesi” konusuna vermek gerekti.Son sırada ele alınan ise “kentsel ve kırsalalanın metalaşmasının yarattığı gerilim”olarak tanımlandı. Bu başlık belki diğerikisinin de önünde gelmeliydi ama akışbunu gerektirdi, ama şu da bir gerçek ki her üç başlık da birbiri ile içiçe geçiyor,birbirinin neden-sonuç ilişkilerinitamamlıyor. Bunun dışında “kentsel risklerüzerinden yaşanan gerilimler” ya da“plancının süreç içinde rolünün vekonumunun değişen anlamları” üzerine de tartışma eksenleri açılabilir. Ama bu yazı ilk üçü üzerinde bazısaptamalarda bulunmayı deniyor.

Planlamanın parçalanmasından kentinayrışmasına giden yol 1980-2015Yukarıda sınırlanan çerçeve içindebakıldığında, kent ve planlama arasındayaşanan gerilimin temelinde ikisi arasındakiilişkinin giderek azalması yatıyor. Bu“eşyanın tabiatına aykırı olma2” durumuelbette ki bir anda gerçekleşmedi. Sistemkapitalistleştikçe, sermaye kentleştikçe kenttoprağını düzenleme aracı olan planlama ilekentin arasındaki ayrışma daha da büyüdü.

Bu durumun kısa özetini yaparken, RuşenKeleş’in 3. Şehircilik Kongresinin açılışbildirisinde3 1960-1990 arasındaki dönemitanımlarken kullandığı “Planlı DöneminPlansız Kentleşmesi” mottosuyla başlamakmümkün. Keleş’in de işaret ettiği üzere,1960’larda hızlı kentleşme kendidinamikleriyle kentsel mekanıbiçimlendirirken, başka bir kulvardateknokrat ve bürokrat eksenlimodernleştirmeci planlama öğretisininuygulamaları da mekanı değil, yasalsüreçleri oluşturmaktadır. Bu eşzamanlı vebirbiri ile kesişmeden giden iki eksenplanlamanın giderek parçalanmasına vekentin ayrışmasına giden yolun dabaşlangıcıdır. Bir tarafta planlamahiyerarşisi ve geniş kapsamlı rasyonelplanlama doktrini kurumsallaştırılmayaçalışılırken; diğer tarafta İstanbul baştaolmak üzere ekonominin ve nüfusunyığıldığı kentlerde sanayi ve konut talebininbiçimlendirdiği kentsel mekankendiliğinden oluşmaktadır. Erder’in1999’da belirttiği üzere; “Türkiye’dekentleşmenin, ne kuralları açık “piyasa”kurallarına, ne de etkin kamu denetimininolduğu “planlı” kurallara dayanarakgerçekleştiği söylenebilir. Bu basmakalıpcümlenin anlamı, kentleşmenin süreç ve

sonuçlar olarak gerçekleştiği, ancak bununkarmaşık niteliklerine uygun, yasal vekurumsal düzenlemelerin bir türlüyapılamadığıdır4.”

Planlamanın parçalanması konusunu elealan tartışmalarda, süreç hiç istisnasız 1980yılının yapısal dönüşümleriyle başlar.Çünkü öncü liberalleşme denemelerinesahne olan 1980’li yıllar, ister istemez kenti ve planlamayı da biçimlendirecektir.1980’lerin ilk on yılında süregelen “BirinciKuşak Yapısal Reformlar” temelde istikrar önlemleridir. Bunun için önceliksermayenin dolaşımı önündeki yasal vekurumsal engellerin kaldırılmasıdır.

Bu konuda Mehmet Çubuk’un 3. ŞehircilikKongresi’ndeki sunuş bildirisinde5 dilegetirdiği öncü yapısal dönüşüm ya daderegülasyon örnekleri, bugünü anlamamızaçısından önemli ipuçları veriyor. Örneğin İl İdare Kurullarına verilen mevziimar planı onaylama yetkisine işaret edenÇubuk, bugün İstanbul ve Trakya’da üstplanlar olmadan onaylanan sanayitesislerinin gelişmelerinin arka planlarınıhatırlatıyor. Benzer şekilde, plan yapma ve onaylama süreçlerinde ilçe belediyelerinin yetkilendirildiği vebüyükşehir belediyelerinin devre dışıbırakıldığı ıslah imar planlarının6

yanlışlığına değiniyor ve bu belgeleri “sözde planlar” olarak nitelendiriyor. Bu uygulamalar, planlama disiplininindışında bir yeniden düzenleme aracı olanıslah imar planları kavramının yürürlüğegirdiği 1986 yılının “kentsel alanınmetalaşması”nın başlangıcı olarak kabul etmemizi kolaylaştırıyor. Özellikle o yıllara kadar kentleşme süreci içinde“kullanım değeri” üzerinden tartışılan“konut”un “değişim değeri” ile algılanırhale gelmesi yeni bir başlangıca işaretetmektedir. Gecekondu affı ve ıslah planıtanımlarının planlama ve kentleşmeparadigmaları içindeki etkinliğinin güçlühale gelmesiyle başlayan süreç 2012 yılında çıkacak olan 6306 sayılı7 kentseldönüşüm yasası ile daha da pekişecek,sermayenin kentleşmesinde yeni bir evreyeişaret edecektir.

Dönemin sosyo-politik altyapısını“planlamanın parçalanması ve kentinayrışması” bağlamında daha daderinleştirdiğimiz ve 1980-1990 arasındagerçekleştirilen kurumsal ve yasaldüzenlemelerin izlerini sürdüğümüzde kentve kırsal alanda parçacı ve projeci bakışaçısının hakimiyet kazanmaya başladığına

tanıklık edebiliriz. Örneğin Turizm TeşvikYasası8, yürürlüğe girdiği 1982 yılındanitibaren yürürlükteki plan kararlarınındışındaki Bakanlar Kurulu kararlarıyla“Turizm Bölgesi9” ilanlarıyla, gerekkıyılarda turizm tesislerinin ve gerekseİstanbul’un merkezi iş alanlarında turizmve ofis yapılarının yükselmesinde etkinolmuştur. Bugün toplam 270 turizm teşvikalanından10 İstanbul’da Park Otel, ConradOtel, Swiss Otel, Akmerkez ve Akdenizkıyılarında Antalya Belek başta olmaküzere beş yıldızlı otel bölgeleri bu konudakitemel örneklerdir11.

Bu yaklaşımın giderek evrilmesi,düzenlemelerdeki eksiklikleringiderilmesiyle sermayenin kent toprağıüzerinde yatırımını kolaylaştırıcı süreç2000’li yıllara gelindiğinde kent mekanındayeni örneklerini vermeye başlayacaktır.2000’li yılların bakış açısını yansıtan enönemli örnek 5366 sayılı Yenileme Yasası12

olmuştur. Sulukule, Tarlabaşı gibi sitalanlarında uygulanabilen bu yenidüzenleme ile mevcut yasal sistemin dışınaçıkarma örneği en çok tartışılanderegülasyon uygulamasıdır ve adetadöneme damgasını vurmuştur. Yürürlüğegirdiği 2005 yılına kadar çok özel koruma statüsüne sahip olan sitalanlarından koparılıp adeta özel proje alanı haline getirilen bu alanlarAnayasanın güvencesi altında olan mülkiyethaklarını da gözardı eden uygulamalarakapı açmış ve çok tartışılmıştır.

Bu yıllarda gerçekleştirilen Dünya ŞehircilikKongrelerinde bu süreçlerin eleştirilerininilk izlerine ve yorumlarına rastlamakmümkün. 2006 yılında İzmir’de yapılan 6. Kongre’de13 “Planlama, Siyaset veSiyasalar” teması tartışılırken, ŞehirPlancıları Odasının Dünya Şehircilik GünüBildirgesi’nde adeta bir haykırış var. “…sermayenin yeniden üretiminin hem odağıhem de alanı olan kentsel mekan ve onundüzenleme aracı olan planlama üzerindekietkiler ve baskılar…”dan söz edilen Odanınbildirisinde yıllardır planlamanın statükocuyapısının değiştirilmesi, katılımcı süreçlereaçık hale getirilmesini istediklerinibelirtiyorlar. Yapılan yeni düzenlemelerinŞehir Plancıları Odasının olumlu anlamlaryüklediği kavramlar kullanılarakgerçekleştirildiği, ancak içeriğinin,gerçekleşme biçiminin kendilerininsavunduğunun tam tersi olduğuvurgulanıyor. “… planlama alanına yapılanmüdahalelerin amacının planlamapratiğinin içinin boşaltılması veA

RR

ED

AM

EN

TO

74

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 74

Page 25: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

planlamanın etkinlik alanının daraltılmasıolduğuna üzülerek tanıklık ediyoruz”saptaması konuyu yeterince özetlemekte.Bu saptama bir anlamda kentleşme,planlama, siyaset arasındaki ilişkide de yenibir döneme gelindiğinin işareti olarakyorumlanabilir. Tekeli’nin bu konuhakkında kongrede yapmış olduğudeğerlendirme ise bugünden bakıldığındaumudu koruyan bir duruş sergiliyor ve budönemde temsili demokrasinin aşındığını,plancılar, siyasetçiler ve tüm aktörlerinetkin biçimde dahil olduğu katılımcı birdemokratik müdahale biçiminingeliştirilmesi gerektiğini vurguluyor14.

Bu vurgunun beş yıl sonra gerçekleştirilen 7. Kongre’nin15 daha temasındanbaşlayarak içeriği ve sonuç bildirgesiaçısından yeni ve başka bir aşamayaevrildiği görülecektir. “Herkes İçin Kent,Herkes İçin Planlama: Akıllıca, Adaletle,Yeniden” başlıklı kongrenin davet metni şucümlelerle başlamakta ve dönemin genelyapısını özetlemektedir; “Günümüzde,kentsel mekanın yaşanabilir vepaylaşılabilir bir toplumsal tüketim veüretim alanı olması yanında bir birikimaracı olması durumu, ciddi bir gerilimiortaya çıkarmaktadır. Bu gerilim, kapitalistkentin oluşumundan başlayarak herdönemde mevcut olmakla birlikte,neoliberal kent politikalarınınegemenliğinin arttığı 1990’lar sonrasıdönemde; “değişim değeri” üzerindenyeniden yapılanan kent mekanında giderekdaha belirleyici olmuştur. Devlet veplanlama kurumları ise bu süreçte, pazarındüzenleyicisi olmaktan öte; kapitalist pazarıyönlendiren ve karlılığı artıran temelaktörler olmaya yönelmişlerdir”. Buifadelerin yanısıra metinde yer alan hemküresel üretimin mekanları, hem detüketimin örgütlendiği mekanlar olankentlerde, rant potansiyeli yüksekbölgelerin kentsel projeler yoluyla ve büyükparçalar halinde dönüştürüldüğüne dikkatçekilmekte ve yoksulluk ve dışlanmanınmekansal boyutlarının açıkça ortayaçıktığından söz edilmektedir. Dolayısıyla2010 yılına gelindiğinde planlamanın yerinialan parçacı/projeci bakış ve kent toprağıüzerinden elde edilen rantın önlenemezyükselişi ve eşitsiz dağılımı kentinayrışmasını getirmektedir.

Planlama yetkilerinin -kısmen de olsa-merkezden yerele aktarılması vedönem içinde yeniden merkezileşmesi 1980’li yılların kent yönetimi konularınınaçısından en heyecan veren kurumsal

yeniden düzenlemesi planlamakonusundaki yetkilerin merkezi yönetimorganlarından (İmar İskan Bakanlığı) yerelyönetimlere (belediye ve valilikler)aktarılmasıdır. Bunun ilk uygulaması 1984yılında yürürlüğe giren 3030 sayılıBüyükşehir Yasası16 ile başlar, devamında1985 tarihli 3194 sayılı İmar Yasası17 ileplan yapma ve onama yetkileri yerelyönetimlere devredilir. Fakat genebelirtmek gerekir ki, bu sürece paralelolarak merkezi yönetimin bazı yatırımkonularında/alanlarında yetkisini artırandüzenlemelerin yine aynı dönemdeyürürlüğe girmesine de işaret edilmelidir.Yukarıda da değinilen ve her ikisi de 1982yılında kabul edilen Turizm Teşvik Yasasıve Organize Sanayi Bölgelerinin teşviki içinuygulanan “Sanayi ve Ticaret BakanlığıFonlar Yönetmeliği” merkezi yönetiminyetkiyi elinde tuttuğu alalar/sektörlereyönelik yeniden düzenleme -deregülasyonörnekleridir. Bu sektörlerdeki yatırımlarınyarattığı kentleşme etkisi ise yerelyönetimlerin sorumluluğundaki kentplanları ile çözümlenmek zorundadır.Yerelleştirme ve aynı zamanda merkeziyetkileri de bırakmama olarak ortaya çıkanbu ikili tutum merkezi yönetimin bizzatkendisinin kentsel topraklar üzerindegereğinde söz sahibi olabilmesinin yolunuaçık tutmayı sağlar. Böylelikle sürdürmekteolduğu deregülasyon çalışmalarınagereğinde/ihtiyaç olduğunda devreyegirmek üzere, esnek yapılanma kabiliyetinielinde tutmayı da ekleyerek güçlenir…

Bu süreç 1990’lı yıllarda devam edecek vebazı düzenlemelerin sermaye açısındantaşıdığı hayati önem günümüze geldiğindedaha iyi anlaşılabilecektir. Bunlar içinde enönemlisi “özelleştirme” uygulamalarıdır.İlk kez 1984 yılında çıkarılan yasa18 ilebaşlayan düzenleme sürecinin geçtiği birçokaşama sonrasında olgunlaştığı dönem1990’ların ortasıdır19. Ancak bu konudagerçekleştirilen yasal düzenlemeler 2015yılına kadar devam edecektir. Bugün kamukurum ve kuruluşlarına ait olan her alanınözelleştirmeye tabi tutulabildiği biraşamaya gelinmiştir. Demiryolları,limanlar, karayolları, sağlık, milli eğitimhizmeti veren kamu kurumlarının uygungörülen mülkleri Özelleştirme İdaresiaracılığıyla yatırım alanı olarak satılmakta,süreli kiraya verilmektedir. BugünGalataPort, HaliçPort olarak bilinenprojeler başta olmak üzere Haydarpaşa Gar Binası, Zorlu Center’a dönüşenKarayolları arazileri bu yasal düzenleme ile tartışma gündemindedir.

Bütün bu yeniden düzenleme, sistemiesnekleştirme ve yatırımlara hazır haldetutma girişimlerini, Harvey20 sermayeninsanayi yatırımları yoluyla yarattığı artıkdeğerin tıkandığını, bu krizi aşmak için“ikincil döngü”lere, yani inşa edilmişçevreye yapılan yatırımlara (fabrikalar,bürolar, gökdelenler, oteller, lüks konutlar,alışveriş merkezleri) yöneldiği savıylaaçıklamaktadır. Aynı bağlamdaLefebvre’in21 işaret ettiği üzere, sermayenin içine girdiği bu krizdenkurtulması için yapılı çevrelere yönelmesibir çözüm olmakla beraber bir dizi yenisorunu da beraberinde getirmektedir.Nitekim kent ve planlama konularınınbugün tartıştığımız temel gerilimlerini bu sürecin örnekleri oluşturmaktadır.

2000’li yıllara girildiğinde yerel idarelereverilen yetkilerin merkezi yönetim birimleritarafından geri alınması hızlanmış, 2011yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın22

kurulmasıyla da bu süreç doruk noktasınaulaşmıştır. Bakanlığın kuruluşununyapıldığı Kanun Hükmünde Kararname’nin2. maddesi planlama yetkisinin yerelyönetimlerden nasıl ve hangi koşullardaBakanlık yetkisine alındığını açıklamasıaçısından kayda değerdir: “Devletin hükümve tasarrufu altında bulunan veya mülkiyetiHazineye, kamu kurum veya kuruluşlarınaveya gerçek kişilere veyahut özel hukuktüzel kişilerine ait olan taşınmazlarüzerinde kamu veya özel sektör tarafındangerçekleştirilecek olan yatırımlara ilişkinolarak ilgililerince hazırlandığı veyahazırlatıldığı halde, yetkili idarece üç ayiçinde onaylanmayan etüt, harita, her tür veölçekteki çevre düzeni, nazım ve uygulamaimar planlarını, parselasyon planlarını vedeğişikliklerini ilgililerinin valilikten talepetmesi ve valiliğin Bakanlığa tekliftebulunması üzerine bedeli mukabilindeyapmak, yaptırmak ve onaylamak, başvurutarihinden itibaren iki ay içinde yetkiliidarece verilmemesi halinde bedelimukabilinde resen yapı ruhsatı ve yapıkullanma izni ile işyeri açma ve çalışmaruhsatını vermek”. Planlama veyapılanmayla ilgili diğer işlemlerdekiyetkiyi parsel ölçeğinde Bakanlık’tatoplanmasını hükme bağlayan bu maddekent ve planlama arasındaki gerilimin zirveyaptığı aşama olarak kaydedilmelidir.

Bu kapsamda gerçekleştirilen sondüzenlemelerden biri olan BüyükşehirBelediyeleri Yasası23 da yönetim yetkisininmerkezileştirilmesi anlayışınınyerel/bölgesel ölçekteki uygulamasıdır.

AR

RE

DA

ME

NTO

75

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 75

Page 26: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Bu konuda Tekeli şu değerlendirmeyiyapmaktadır; “Aslında iki kademeli birbelediye sisteminde yeniden düzenlemeleryapılırken, ilçe belediyelerinin büyükşehirbelediyeleriyle ilişkisini demokratikleştirmekyönünde adımlar atılmamış olması da buyasanın hazırlanmasının gerisinde nasıl biryönetim zihniyeti bulunduğunuaydınlatmaktadır. İki kademeli belediyelersistemi tüm dünyada bir yandankoordinasyonu sağlamak, öte yandankatılımcılığa olanak vermek için teşkiledilmişlerdir. Oysa Büyükşehir Yasası 1985yılında Türkiye’nin gündemine girdiktensonra değişik zamanlarda yapılandeğişikliklerle, ilçe belediyeleri sürekli yetkive güç kaybına uğratılmıştır. Günümüzdebüyükşehir belediyelerinin elinde toplananyetkiler, muhalif ilçe belediyelerini işyapamaz hale getirecek yoğunluğaulaşmıştır. Bu sorun karşısında yeniyasanın suskun kalmış olmasını anlamak,tabii ki zordur24”.

Bu bağlamda Dünya Şehircilik GünüKongrelerinin mesajlarını okuma çabasıbizi bazı kanılara ulaştırıyor. Örneğin 1986yılında gerçekleştirilen 2. Türkiye ŞehircilikKongresi25 teması “Türkiye’de İmarHareketlerinde Yeni Dönem” olarakbelirlenmiştir. Kongrenin amacı çok kısasüre önce yürürlüğe girmiş olan 3194 sayılıİmar Kanunu ve bağlı yönetmeliklerinitartışmaktır. Mehmet Çubuk’un açılışkonuşmasında yer verdiği şu ifadelerbugünden bakıldığında dikkat çekicidir;“…ülkenin planlama ve şehircilikle ilgilisorumlularının, uygulayıcılarının o yıl içinde yaptıklarının bir bilançosunuçıkarmak, kazanılan deneyimlerisergilemek, sorunları tartışmak ve yararlısonuçlar çıkarmak… Bu amaçla butoplantılara daha çok kurumsal temsil esası belirlenmiş, ve şehircilikle ilgili kurum vekuruluşların yetkilileri ve sorumluları ya datemsilcileri bildiriler vermişlerdir26…”Kongrenin düzenlenmesinde Bayındırlık veİskan Bakanlığı’nın kaynak aktarması dadikkate değerdir. Buna karşın aradan geçen15 yılın sonunda; 2011 yılındagerçekleştirilen 7. Kongre, çerçeve metni,açılış konuşmaları ve tartışmalarındamerkezi yönetimin o günlerdegerçekleştirmekte olduğu yasal ve kurumsaldüzenlemelerin çok şiddetle eleştirildiği birortama sahne olmaktadır. Şehir PlancılarıOdası Başkanı Necati Uyar’ın “…Günümüzde yaygın olarak rastladığımız“yetkili yönetici” profili, ne yazıktır ki;rantı arttırmaya yönelik plan değişikliğionama yetkilerini seven, ancak

planlamadan hiç haz etmeyen, planlamakararlarını rantın arttırılması veyönlendirilmesi aşamasında hatırlayan,bunun dışında planlama ve mühendislikbilimlerini dışlayan bir karakter yapısına veanlayışa sahiptir27…” ifadesi bunun en çarpıcı örneğidir.

Üniversitenin ve planlama bürokrasinintümüyle aynı fikirde olmasa da, aynısalonlarda kent ve planlama konularınıkarşılıklı görüşebildiği, her iki tarafınkatılımıyla sınırlı da olsa müzakereyapabildiği günlerden onbeş yıl içindedavetli konuşmacı olarak katıldığı KapanışPanelinde “Kanal İstanbul Projesi”nidesteklediğini belirten bir teknokratmeslektaş profiline ve buna tepkisiniprotesto ederek açıklayan şehir plancılarıcamiasına gelinmiştir28. Dolayısıyla kent veplanlama arasındaki gerilimin boyutugiderek artmakta, hatta planlamacamiasının kendi içindeki bölünmesinegiden yolun taşları döşenmektedir. Bununyanısıra literatüre son yansıyan çalışmalar2000’li yıllarda gerçekleştirilen bütün bukurumsal yeniden düzenlemeler, kamukaynaklarının kayırmacılık (clientalism)ekseninde kullanılması ile açıklandığı birdöneme girildiğine işaret etmektedir29.Özelleştirme düzenlemelerinin üçüncüaşamasına varılan 2010’lu yıllardaihalecilik, taşeronlaştırma konularının kentve planlama arasındaki gerilimitırmandıran unsurlar olmaya devamedeceği ihtimali gündemdedir.

Kentsel ve kırsal alanınmetalaşmasının yarattığı gerilim Bu bölümdeki değerlendirmeye Şengül’ün Lefebvre, Castells ve Harvey’inçalışmalarında sınıf, sermaye, kent, devletarasında kurdukları ilişkileri karşılaştırmalıolarak ele aldığı makalesinden30 alıntıylabaşlamak kolaylaştırıcı olacak: “…kapitalizmin giderek artan biçimde kentmekanına kendi mantığını empozeetmesidir. Sözkonusu süreç bir yandan kentin metalaşmasına yol açıp kapitalizmin büyümesine olanaksağlarken diğer yandan kapitalizmin üretimsürecindeki çelişkilerine benzer çelişkilerinkendisini kent mekanında da göstermesineyol açmıştır”.

Bu saptama,1980’lerden bugüne uzanan 35 yılda kent toprakları üzerinde yaşanansürecin kısa özetini veriyor. Genel olaraktüm ülkelerde fakat özellikle Türkiye gibiekonomisi sınırlı olan ülkelerde en önemligerilim, biriken sermaye için yeni yatırım

alanları bulunamadığında içine girilenkrizlerdir. Bu krizlerden çıkmak üzeredevletin sermaye için yeni yatırımalanları/sektörleri/konuları bulması gerekir.Bu konuda kent toprağına yapılan yeniinşaatlar veya yapılı çevrelerin yıkılarakyeniden inşa edilmesi, hatta tarihi çevreninrestorasyon faaliyetleri bunların başındageliyor. Altyapı ve enerji yatırımlarının(HES tartışmaları, maden yatırımları,büyük çevre yolu vb. ulaşım alanlarıyatırımları) ise kentsel alan dışında yeniyatırım konuları olarak son dönemdesıklıkla gündeme geldiğini izliyoruz31.

Kentsel toprağa yapılan yatırımlar elealındığında, 1999 Marmara Depremi ile2011 Van Depremi’nin önemli kırılmanoktaları olduğu belirtilmelidir. 1999Depremi, “teknik bilgi” olarakplanlamanın taşıdığı önemi öneçıkarmasına rağmen, kısa sürede “kentseltoprak rantının değerlendirilmesi” ve“kentsel dönüşüm” paradigmasınıtetiklemiştir. Süreç bugün planlamakurumunun karşı karşıya kaldığı en büyükrisktir. 1999 yılından itibaren kentseldönüşüm konusu önce BelediyeKanunu’nda verilen yetkilerledüzenlenecek, ardından 5366 sayılıYenileme Yasası ile gündeme gelerektartışma ortamını biçimlendirecektir. Bu düzenlemelerde depremin korkutucuetkisinin kullanılmasının etik sorun olduğu not edilmelidir.

Bu paradigmanın günümüzde ulaştığıaşama kent topraklarının sermaye ilekurduğu “derin ilişki” ile açıklanabilir. Builişkiyi özel mülkiyetin sahibi, kat maliki,toprak sahibi olmayan kullanıcısı, bir başkadeyimle işgalcisi ve daha da önemlisi“devlet”in bizzat kendisinin fark etmişolması ve elde edeceği karı maksimizeetmek üzerine pazarlık masasında yeralması “kent” tanımlarını bir tarafa“planlama” kavramını diğer tarafasavurmuştur. Dolayısıyla bu döneminkentsel dönüşümü yeniden düzenleyenaraçları olan 6306 sayılı Afet RiskiAltındaki Alanların DönüştürülmesiHakkında Kanun, riskli alan ilan etme,acele kamulaştırma yapma gibi yetkileriyleyapılı çevreye müdahalede hareketkabiliyeti çok yüksek bir düzenlemearacıdır. 1990’dan beri güçlendirilenyetkilerine şirket kurma, kurulu şirketlereortak olma hakkı verilen TOKİ isekamulaştırma, her tür ve ölçekteki planlarıyapma, yaptırma ve resen yürürlüğe koymayetkisiyle, devleti bizzat yatırımcı haleA

RR

ED

AM

EN

TO

76

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 76

Page 27: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

getiren aracı kuruma dönüşmektedir.Önemle kaydedilmesi gereken husus, budüzenlemelerin, bir önceki dönemin“kullanım değeri”nden “değişim değeri”negeçişte araç olarak kullanılan ve eleştirilenıslah planlarının çok daha üstünde etkiyesahip olduğudur. Tekeli bu konuda1980’ler ile 2000’li yıllar arasındaki enbüyük farklılığın “ölçeğin büyümesi”olduğuna işaret eder ve kapitalin hacminin,yatırımın fiziksel olarak büyüklüğünün vebunların birbirini nasıl tamamladığına vedevamında da toplumu nasıl etkilediğinedikkat çeker32.

Birkaç soruyla bitirmek...Türkiye’de kent ve planlama ilişkileriarasında varolan gerilimleri ele almayaçalışan bu makalede sonuç için birkaç soru sormak gerekiyor: Bunlardan birincisi;son 30-35 yıldır kent topraklarının değeriniyükseltmeyi esas alarak planlama sistemdeyapılan yeniden düzenlemeler planlamakurumu içinde ne kadar yerleşik halegelmiştir, yarattığı etkiler nelerdir? İkincisoru ise akabinde gelecektir: Bu anlayışın vedüzenlemelerin kent ve planlama üzerindebıraktığı tortu nedir? Bu birikimin geriyeçevrilmesi tartışılabilir mi? Kentleri veplanlamayı geleceğe dönük olarak nelerbekliyor… Bugünden bir cevabımız olabilirmi? n İclal Dinçer, Prof. Dr., Yıldız TeknikÜniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir veBölge Planlama Bölümü.

Notlar:1 Bu makale sistematik bir Dünya Şehircilik GünüKongre metinleri incelemesi yapmıyor. Makalenin anakonusu olan “gerilim” örneklerini açıklamayıkolaylaştırıcı olması bağlamında kongre metinlerindenyararlanıldı. Dünya Şehircilik Günü kavramınınTürkiye’deki gelişim öyküsü için bkz: Mehmet Çubuk,Planlama Gündemi: Dünyada ve Türkiye`de, 8 KasımDünya Şehircilik Günü Oluşum Öyküsü:[http://www.planlama.org/index.php/planlama-guendemi/58-planlamaorg-yazlar/prof-dr-mehmet-cubuk/208-prof-dr-mehmet-cubukun-planlamaorg-cin-hazrlad-makalesi].2 Bu deyimi planlamanın sosyalist sistemdeki kurucuişlevine karşın, kapitalizmdeki düzenleyici işlevikavramları bağlamında kullanıyorum. Bu konudakapsamlı bir yayın olarak bkz.: Aslı Yılmaz Uçar,“Kapitalizmde Planlama: Tarihsel ve ToplumsalÇözümleme”, Amme İdaresi Dergisi, cilt 47, sayı 3, Eylül2014, s. 43-68. Kapitalizmin yarattığı bütün bu eşitsizgelişim ve sermaye birikiminin sürekliliği için piyasayayapılan müdahalelerin yarattığı etkiler kentselplanlamanın çözüm üretemediği alana tekabül eder. 3 Ruşen Keleş, “Planlı Dönemin Plansız Kentleşmesi-30Yılın (1961-1991) Bilançosu”, 3. Türkiye ŞehircilikKongresi, 6-8 Kasım 1991, İzmir, s. 9-25.4 Sema Erder, “Göç, Yerleşme ve ‘Çok’ KültürelTanışma”, Birikim, 123, Temmuz, 1999:[http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/6451/goc-yerlesme-ve-cok-kulturel-tanisma#.VuP9NvmLTDd]. 5 Mehmet Çubuk, “Türk Şehirciliğinde Yeni Bir UlusalStatüye Doğru”, 3. Türkiye Şehircilik Kongresi, 6-8Kasım 1991, İzmir, s. 1-8.6 İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı YapılaraUygulanacak İşlemlere Ait Kanun, Kanun no: 2981-

3290, Kabul Tarihi: 22.5.1986.7 Afet Riski Altındaki Alanların DönüştürülmesiHakkında Kanun, Kanun Numarası: 6306, Kabul Tarihi:16.05.2012.8 Turizmi Teşvik Kanunu, Kanun Numarası: 2634 KabulTarihi: 12.03.1982.9 Turizmi Teşvik Kanunu, 01.08.2003 tarihindeyürürlüğe giren 4957 sayılı Kanun ile değiştirilmiş teşvikalanları “Kültür ve Turizm Koruma ve GelişimBölgeleri”, “Turizm Merkezleri” ve “Kültür ve TurizmKoruma ve Gelişim Alt Bölgeleri” tanımlanmıştır.10 [http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/TR,9669/ktkgb-ve-turizm-merkezleri.html]. 11 Bu konudaki çoklu yapıyı ele alan bir makale içinbkz.: Feridun Duyguluer, “2014 Yerel Seçimlerine Doğruİmar Sürecinin Yeni Araçları”, Mimarlık, s. 375, Ocak-Şubat 2014. 12 Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz VarlıklarınYenilenerek Korunması ve Yaşatılarak KullanılmasıHakkında Kanun, Kanun Numarası: 5366 Kabul Tarihi:16.6.2005.13 Altıncı Türkiye Şehircilik Kongresi: Planlama, Siyasetve Siyasalar, 6-8 Kasım 2006, Dokuz Eylül Üniversitesi,İzmir.14 İlhan Tekeli, “Siyaset ve Planlama İlişkisi YenidenTanımlanırken”, Altıncı Türkiye Şehircilik Kongresi:Planlama, Siyaset ve Siyasalar, 6-8 Kasım 2006, DokuzEylül Üniversitesi, İzmir, s. 37-51.15 Yedinci Türkiye Şehircilik Kongresi: Herkes İçin Kent,Herkes İçin Planlama: Akıllıca, Adaletle, Yeniden, 14-16Kasım 2011, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul. 16 Büyükşehir Belediye Kanunu, Kanun Numarası: 3030(eski), Kabul Tarihi: 27.06.198417 İmar Kanunu, Kanun Numarası: 3194 Kabul Tarihi:03.05.198518 Bu konuda bkz.:[http://www.oib.gov.tr/baskanlik/yasal_cerceve.htm]. 19 Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun, KanunNumarası: 4046, Kabul Tarihi: 24.11.199420 David Harvey, The Urbanization of Capital, 1985.21 Henri Lefebvre, The Production of Space, 1991.22 Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve GörevleriHakkında Kanun Hükmünde Kararname, Tarihi:29.06.2011, No: 64423 Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Kanun Numarası:5216, Kabul Tarihi: 10.07.2004 ve 2014 yılında 6361sayılı yasayla yapılan değişiklikler. 24 İlhan Tekeli, “Gündem: Büyükşehir YasasıDüzenlemeleri, Siyasi Kültürümüzün Zafiyetini Bir KezDaha Sergiliyor”, Mimarlık, no: 369, Ocak-Şubat 2013:[http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=383&RecID=3023].25 Evren Aydın, “Türkiye’de Şehircilik Kongreleri”,Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, cilt 3, sayı 6,2005, s. 617-632.26 Mehmet Çubuk, “Kongre Genel Temasını AçıklamaKonuşması”, 2. Türkiye Şehircilik Kongresi, 6-8 Kasım1986, İstanbul, s. 19.27 Necati Uyar, “7. Türkiye Şehircilik Kongresi AçılışKonuşması”, Yedinci Türkiye Şehircilik Kongresi: Herkesİçin Kent, Herkes İçin Planlama: Akıllıca, Adaletle,Yeniden, 14-16 Kasım 2011, Yıldız Teknik Üniversitesi,İstanbul. 28 Bahar Bayhan, “Şehircilik Kongresi’nin SonGününde...”, Arkitera, 17 Kasım 2011:[http://www.arkitera.com/haber/4708/sehircilik-kongresinin-son-gununde].29 Bu konuda bkz.: Gökçen Kılınç vd., YerelYönetimlerde İmar Uygulamaları ve Etik, Türkiye’deYolsuzluğun Önlenmesi İçin Etik Projesi, 2009. 30 Tarık Şengül, “Sınıf Mücadelesi ve Kent Mekanı”,Praksis (2), 2001, s. 9-31.31 Bu konuda bir değerlendirme için bkz: Fuat Ercan,“Kışla ve AVM’ye karşı üç beş ağaç: Kent ve metalaşmaüzerine notlar”: [http://www.toplumsol.org/kisla-ve-avmye-karsi-ucbes-agac-kent-ve-metalasma-uzerine-notlar-fuat-ercan].32 İlhan Tekeli, “Siyasetçiler ve Mega Projeler Üzerine”,Mega Projeler ve İstanbul, ed.: Ömer Devrim Aksoyak,MSGSÜ, ŞBPB, 2014, s. 12-21.

Koruma Alanında1989’dan Bu YanaNeler Değişti? Hangi YöneGidiyoruz? Zeynep Ahunbay n Yıllar hızla geçiyor.Arredamento Mimarlık Dergisi yayınabaşlayalı 27 yıl olmuş; 300. sayısınaulaşmış. Uzun yılları başarıyla aşarakbugünlere ulaşmasına katkıda bulunanyayın kurulunu, yöneticileri ve yazarlarısaygıyla selamlıyor, kutluyorum.

Türkiye’de son 27 yıl koruma açısındanpek huzurlu geçmedi; kentsel ve doğalçevreyi korumak için çok mücadele edildi,hayal kırıklıkları yaşandı. Olumsuzluklarakarşın, bilinçlenmenin ve kaynaklarınartması sevindirici; yapılan araştırma veyayınlar, mimarlık alanına önemli katkılar,kayıtlar. 27 yılın ardından, korumaalanında ortaya çıkan olumlu ve olumsuzdeğişikliklere göz atmak, geçmişte kalankural ve yaklaşımları hatırlamak, eskiçevremizi günümüzle karşılaştırmakönemli. Arredamento Mimarlık Dergisi’nesunduğu değerlendirme fırsatından dolayıteşekkür ediyorum.

Türkiye’de koruma alanının kuramsal veuygulama alanı Kültür ve TurizmBakanlığı, kamu kurumları (TBMM MilliSaraylar, Vakıflar Genel Müdürlüğü, KaraYolları Genel Müdürlüğü, belediyeler),üniversiteler, mimarlar ve yüklenicilerarasında paylaşılmış durumdadır. Kültürmirasımızı koruma misyonunu üstlenenKültür ve Turizm Bakanlığı yaptığı yasaldüzenlemeler, yönetmeliklerle göreviniyerine getirme çabası içindedir. Maalesefkadrosu ve parasal kaynakları üstlendiğizorlu göreve göre çok kısıtlıdır. Ayrıcasiyasiler koruma alanına çokkarışmaktadır. Bu nedenle, son onbeş yıliçinde yapılan kimi yasa ve ilke kararıdeğişiklikleri, ülkemizdeki korumauygulamalarını uluslararası kurallardanuzaklaştıran, gerilim yaratan düzenlemelergetirmiştir. Bakanlığın kanatları altındaolması gereken kültür varlıklarının bazenaçıkta, korumasız kaldığını görmek kaygı

AR

RE

DA

ME

NTO

77

Koruma ve Restorasyon

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 77

Page 28: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

vericidir. Dünya Mirası alanlarının“yenileme alanı” ilan edilmesi, yaratılankavram kargaşasının somut bir örneğidir.Aşağıda son 27 yılda koruma alanındagözlenen olumlu ve olumsuz değişimlereilişkin bir özet sunulmaktadır.

Koruma ilkelerinde, uygulamalardagörülen olumlu değişimlerKoruma projelerinin hazırlanması ve uygulama sırasındaki denetim ve karar verme aşamalarında deneyimli, iyi yetişmiş mimar ve mühendislere gerek duyulmaktadır.

1989’a oranla, koruma alanındaki eğitiminve yayınların artmasıyla, bu yönde olumlubir gelişim olmuş; kültür mirasınınyönetimi, kentsel ve anıtsal koruma ile ilgilieğitim programları birçok üniversitedeönlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerindeyer almıştır. Eskisine oranla, korumaalanında yetişmiş; yüksek lisans ve doktorayapmış daha çok mimar, mühendis,koruma uzmanımız bulunmaktadır.Uzman kadroların yönetim, projegeliştirme, karar verme ve uygulamasüreçlerinde yer almaları, korumauygulamalarının düzeyini yükseltmektedir.

Koruma uygulamalarında özgün tasarımın,malzeme ve strüktürün korunması temel

ilkelerden biridir. Bu ilkenin Türkiye’deyasal zemine oturmasında, uygulamalardayer bulmasında, 1999 yılında Kültür veTurizm Bakanlığının aldığı 660 sayılı ilkekararı önemli rol oynamıştır. Daha önce,harap durumdaki II. Grup eserler yıkılıpbetonarme strüktürlü olarak yenidenyapılırken, ahşap konakların, yalılarınözgün dokuları tümüyle yok oluyordu. 660 sayılı ilke kararıyla yeniden yapımda,özgün malzeme ve tekniğin kullanılmasıvurgulanmış; çağdaş malzeme ile yenidenyapım seçeneği kaldırılmıştır. 660 sayılıilke kararıyla anıtlara yapılacak basit vekapsamlı onarım müdahaleleri ve durumagöre gerekli belgeleme, proje hazırlamakoşulları da tanımlanmıştır. Bu ilkekararından sonra Kültür Bakanlığı veVakıflar Genel Müdürlüğü’nün önemlieserler için proje hazırlamadan Kurulkararı alıp onarım yapması usulü sonaermiştir. Önemli anıtların projelerininhazırlanması ve uygulamalarının izlenmesiiçin bilim kurullarının oluşturulması dauygulamanın kalitesinin yükseltilmesinekatkı yapan olumlu bir gelişmedir.

Teknik gelişmeler21. yüzyılda koruma çalışmalarının ilkaşaması olan belgelemenin hızını vehassasiyetini arttıran teknolojik gelişimleryaşanmıştır. Rölöve çizimleri için alınan

ölçülerin yeterli ve doğru olması; çizimaşamasının dikkatle yapılması çokönemlidir. Bu süreçler çok yakın zamanakadar zahmetli alan çalışmalarıyla, elle yada nivo, teodolit, mira vb. araçlarlayapılmakta; uzun zaman ve emekharcanmaktaydı. Ölçme tekniklerialanındaki ilerlemeler, lazerli optikaletlerin kullanılması, belgelemenin çokdaha hassas ve hızlı yapılmasına olanaksağlamıştır. Ölçme için kullanılan teknikdonanımın, teknolojinin gelişmesinibelgeleme aşamasına katkısı büyüktür.

Onarım müdahalelerinin tanımlanmasında,disiplinler arası çalışmaların artması daönemli bir gelişmedir. Belgelemedensonraki aşamalarda, analiz vedeğerlendirme için iyi yetişmiş sanat vemimarlık tarihçilerine, malzemebilimcilerine, ahşap ve kargir taşıyıcı sistemuzmanlarına gerek duyulmaktadır. İnşaatmühendislerinin uluslararası korumailkeleri ve uygun koruma tekniklerikonularında eğitim almaları, analiz vesağlamlaştırma alanına daha aktifkatılmaları önemli bir gelişmedir. Eserlereyalnız dıştan bakarak teşhis koymak veiyileştirici müdahaleler önermek sağlıklıolmamaktadır. Tarihi strüktürleri georadarvb. ileri tekniklerle, hasarsız incelemeolanaklarının artması da, müdahalelerinA

RR

ED

AM

EN

TO

78

DO

SYA

1 2

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 78

Page 29: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

doğru tanımlanmasına katkısağlamaktadır. Ayrıca, yerel yönetimlerebağlı olarak KUDEB’lerin kurulması vedonanımlarının artmasıyla, sivil ve anıtsalmimari koruma uygulamalarına teknikdestek verilmesi önemli bir gelişmedir.

Uygulama sayısındaki artışKoruma alanına eskisine oranla daha çokkaynak ayrılması, uzun süre ihmal edilen,maddi olanaksızlıklar nedeniyle doğrudürüst belgelenemeyen, onarılamayananıtların, kentsel alanların kamu eliylebelgelenmesi, projelendirilmesi veonarımlarının bilimsel yöntemlerleyapılmasına olanak sağlamıştır. Parasaldestek bulunması olumlu bir gelişmedir;ancak başarı için önceliklerin doğrubelirlenmesi ve uygulamaların denetiminin bilimsel ilkelere uygun olarak yürütülmesi konularına özengösterilmesi gerekmektedir.

Yasal düzenlemeler2004’ten bu yana emlak vergilerine ekolarak toplanan yüzde 10 “KültürVarlıklarının Korunmasına Katkı Payı”,özellikle büyük şehirlerde, koruma proje veuygulamalarını destekleyen önemli birkaynak olmuştur. Belediyeler, KültürBakanlığı ve Vakıflar bu kaynaktanyararlanarak önemli, onarıma ihtiyacı olan

eserlerin projelerini ve uygulamalarınıyapmaktadırlar. Bursa’nın Cumalıkızıkköyünde, yıllarca teknik ve parasal destekgörmeyen kırsal miras bu kaynakla elealınmış; Yıldırım Belediyesi’nin girişimiylecami ve hamam gibi anıtsal yapılarınyanısıra, özel mülkiyette olan birçok evinrestorasyon projeleri yaptırılmış, KorumaKurulu onayı alınarak uygulamayageçilmiştir. Benzer biçimde Sivas’ın Divriği ilçesinde terk edilmiş tarihi evlerinonarımı için kaymakamlık tarafındanyönlendirilen çalışmalar sürmektedir. Kamuyöneticilerinin kültür mirasının korumayaeğilimli olması, uygulama girişimlerinidesteklemesi, sağlanan fonların kullanımınıkolaylaştırması önemlidir.

Türkiye Dünya Mirası Sözleşmesi’ni1983’te imzalamış ve 1984’te İstanbul veGöreme dosyalarını hazırlayarakyurdumuzdaki arkeolojik ve kentsel mirasıDünya Mirası Listesi’ne önermeyebaşlamıştır. İlk başvurular yapıldığı sırada,önerilen alanlar için yönetim planı talepedilmezken, UNESCO Dünya Mirasıalanlarında karşılaşılan sorunlar nedeniyle,Liste’ye girmiş ve aday gösterilen alanlarınyönetim planının hazırlanması zorunlukılınmıştır. Böylece, daha önce DünyaMirası Listesine girmiş olan İstanbul,Hierapolis gibi alanlar için istenen yönetim

planlarının hazırlanması, uzun, zahmetlisüreçlerde gelişmiştir. Zorluklardan biri1983’te yürürlüğe giren 2863 sayılıkoruma yasamızda yönetim planıkavramının yer almamasıydı. DünyaMirası alanlarının yönetimi için gerekduyulan “yönetim planı” 2004’te yasayaeklenmiştir. Alan yönetimiyle ilgiliyönetmelik ise 2005’te yayınlanmıştır.

Ülkemizdeki Dünya Mirası alanları ile ilgili sorunlar, bu alandaki korumaçalışmalarının yoğunlaştırılmasını, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda bu alandaçalışan uzman kadroların yer almasınıgerektirmiştir. Kültür Bakanlığı’nınNemrut, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün

AR

RE

DA

ME

NTO

79

1 Bursa, Cumalıkızık’ta “Kültür VarlıklarınınKorunmasına Katkı Payı” ile Yıldırım Belediyesi tarafından projelendirilip onarılan bir tarihi ev, 2013.

2 İTÜ Restorasyon yüksek lisans eğitimikapsamında İstanbul Süleymaniye’de 16. yüzyıleseri Siyavuş Paşa Medresesi’nde belgeleme,2009 (Yüzyıldır harap durumda olan medrese“Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı”ile onarılmıştır).

3 Karaköy’de 1950’lerde meydan açılmasısırasında yıkılan ve şimdi yeniden yapılmakistenen Kara Mustafa Paşa Mescidi tabelası, 2013.

4 Unkapanı’nda özgün yerinden kaydırılarakyeniden yapılan Süleyman Subaşı Mescidi, 2014.

3 4

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 79

Page 30: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Divriği Ulu Cami gibi DM alanları içinayrıntılı çalışmalar yaptırması da önemligelişmelerdir. Yönetim planları konusundaüniversitelerde araştırmalar, tezler, yayınlaryapılmıştır. İstanbul, Bursa gibi önemlitarihi kentlerimiz için hazırlanan yönetim planları yürürlüğe girmiştir ancak uygulamalar henüz emeklemeaşamasındadır. Yöneticilerin ve paydaşlarınbu konuda deneyim kazanması, kentsel veanıtsal mirasın sürekli bakımı ve izlenmesiiçin gerekli ekiplerin oluşturulması, maddi kaynak yanında kurumlar arasıeşgüdüm sağlanması konuları üzerindeçalışılması gerekmektedir.

Sivil toplum örgütlerinin etkinlikleriTürkiye’de halen doğal ve kültürel mirasınkorunması alanında çalışan sivil toplum

kuruluşu sayısı, 1989’dakine oranla dahafazladır. Mimarlar Odası meslekiuygulamaların kalitesinin yükselmesi içineğitim, kuram, mesleki denetim alanındaçalışmalar yapmakta; yasaları, ilkekararlarını ve mega projeleri izleyerek,tarihi çevreye verecekleri zararlarıönlemeye engel olmaya çabalamaktadır.Meslek odaları (mimar, kent plancısı,inşaat mühendisi) düzenledikleri dizikonferanslar, yayınlar, sergilerle dekoruma alanındaki bilinçlenmeye katkı sağlamaktadırlar.

ICOMOS Türkiye, Europa NostraTürkiye, uluslararası kuralları, yenigelişimleri, ilkeleri koruma alanındaçalışan meslek insanlarına duyuranetkinliklerle, koruma ilkelerininyaygınlaşması ve uygulamaların düzeyininyükseltilmesine yönelik çalışmalaryapmaktadır. KUMİD (Kültürel MirasınDostları Derneği) Avrupa Birliği KültürMevzuatını Türkçeleştirerek bu alandaçalışanların önemli belgelere rahatçaulaşılmasını sağlamıştır. ÇEKÜL eğitimkursları, yayın, sempozyum gibietkinliklerle yerel yönetim kadrolarına,serbest meslek mensuplarına kentsel vekırsal koruma, yönetim planları gibikonularda meslek içi eğitim desteğisunmaktadır.

Korumayı olumsuz etkileyen değişimlerBelediyelerin koruma alanlarında rantadönük girişimleri -para ve güç birliği- tarihiçevrenin yok edilmesine, bozulmasına yolaçmaktadır. Dünya Mirası statüsünde olanSüleymaniye sit alanının yenileme alanıilan edilmesi, büyük yıkımlar yapılmasıuluslararası kuralları saymayan birdüzenlemedir. Dünya Mirası Karasurlarınabitişik Sulukule ve Ayvansaray’da yapılanyıkım ve yenilemeler, tarihi çevreyi tahripeden, aykırı müdahalelerdir.

İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin yaptığıkoruma planında yer alan çok sayıda ihya projesi, tarihi kentin 20. yüzyılplanlamasına, değişimine ters düşen, geriyedönüş talepleri içermektedir. 1950’lerdeyol açılması, meydan oluşturmak amacıylayıkılmış, üzerinden yol geçmiş camilerinyeniden yapılmaları gündeme gelmektedir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bakım-onarımından sorumlu olduğuKarasurlarının yıkık dökük halde olmasınaseyirci kalıp, yolda veya yeşil alan içindekalan camilerin ihyası için kaynak ayırmasıA

RR

ED

AM

EN

TO

80

DO

SYA

5 Haliç Metro Köprüsüyapımı, 2013.

6 Galata Surlarınınüstünden geçen HaliçMetro Köprüsü, 2009.

7 Dünya Mirası Yedikuleve gökdelenler, 2012.

5

6

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 80

Page 31: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

büyük bir çelişkidir. Örneğin,Unkapanı’nda Atatürk Bulvarı yapılırkenyıkılan Süleyman Subaşı Mescidi, asıl yeri köprünün bağlantı yolu altındakaldığından, doğuya kaydırılarak, yeşilalan içinde yeniden yapılmıştır.Süleymaniye’nin eteğinde yapılan bu“çakma” cami rekonstrüksiyonu, tarihiçevreye bir değer katmayan, tersineSüleymaniye gibi özgün bir değere karşı,sahteliğiyle rahatsız edici, korumayla ilgisiolmayan bir uygulamadır. Mimarlar OdasıTarihi Yarımada’da yer alan ve benzerşekilde yeniden yapılmak istenen bazıcamiler için dava açarak tepkisinigöstermiştir. Bilirkişi heyeti konuyu kentselkoruma açısından değerlendirerek, ihyalarıolumsuz bulmuş ancak hakimler “tarihieser ihyasının olumlu olduğu” görüşüylefarklı bir karar vermişlerdir. Bu karardanhukukçuların dahi rekonstrüksiyonlarınanlamını tam olarak kavrayamadıklarıanlaşılmaktadır. Buna karşın, Taksim GeziParkı’nı yok etmeye yönelik Taksim TopçuKışlası projesi büyük bir kitlenin tepkisiniçekmiştir. Kentin merkezinde, ihtiyaçduyulan bir yeşil alanı yok etmeye yönelikproje büyük tepkiyle karşılanmış; Geziolayları çıkmıştır.

Son dönemde koruma alanının aşırıpolitize olduğu -Koruma Kurullarındauzmanlığın bir yana itildiği- kenti savunmakapasitesinin düşürüldüğü gözlenmektedir.İstanbul için yapılan büyük ölçekliplanlarda ve Koruma İmar Planı’nda yer

almayan ulaşım ve benzeri müdahalelerinKoruma/Yenileme Kurullarına sunuluponaylatılması ve etki değerlendirmesiraporu alınmadan uygulamaya konulmasısakıncalı durumlar yaratmıştır. Aslında“bilimsel” olan Koruma Kurullarının buözelliğinin politik müdahalelerleçizilmesiyle, Haliç Metro Köprüsü,Yenikapı Dolgusu, Avrasya Tüneli gibiTarihi Yarımada’yı olumsuz etkileyenemrivakiler gerçekleşmiştir.

Ayrıcalıklı imarların kent siluetine olumsuz etkileri: Yedikule, Mecidiyeköy-Zincirlikuyu- Maslak ekseninde veKadıköy’de yükselen gökdelenler, Çamlıcatepesindeki cami, Tarihi Yarımada veBoğaz silüetinin kabusu olumsuzluklardır.1990’larda Taksim Gümüşsuyu’ndaki ParkOtel’in üst katlarının, kent yönetimitarafından yıkılmasına karşın, yargı kararıolduğu halde Yedikule’deki gökdelenlere elsürülmemesi, geçen sürede yaklaşımlarındeğiştiğine işaret etmektedir.

Günümüzde politikanın koruma alanına,onarımlara çok karışması sonucu,uygulamalar bilimsel olmaktanuzaklaşmaktadır. Özellikle camiyeçevrilmiş Hıristiyan eserlerinin onarımısorunludur. Eski kiliselerin restorasyonları,onların sahip olduğu tarihi katmanları,estetik değerleri ortaya çıkaracak şekilde,bilimsel yöntemlere göre değil, Hıristiyankimliği örtülerek yapılmaktadır.Uygulamalarda çok katmanlılığın kabulü

ve ifadesi zayıftır; alt tabakalarbaskılanmaktadır. Galata Arap Camisi’nde(eski St. Paul Kilisesi) ortaya çıkanfresklerin üstü örtülmüş -kimseyegösterilmemiştir. Çok katmanlı kentlerinve anıtların sunuluşunda, daha çok İslamidönemin mekan ve cephe düzeninin,bezemelerinin öne çıkarılması, altkatmanların perdelenmesi, çağdaş korumailkelerine aykırı bir yaklaşımdır.

Cumhuriyet döneminde müze olarakziyarete açılan İznik ve TrabzonAyasofya’larının tekrar camiyedönüştürülmesi- laiklikten uzaklaşaneylemler olarak öne çıkmaktadır. Çokkatmanlı tarihi eserleri sahip oldukları tümdönemleriyle sunma ilkesinin gözardıedilmesi, arkeolojik nitelik taşıyan anıtsaleserlerin müze kullanımı kaldırılarakKültür Bakanlığı’nın yönetimindençıkarılması, kaygı uyandırmaktadır.Herhalde Fatih bugün yaşasaydı, TrabzonAyasofyası’nın günümüz kültürüne,anlayışına uygun bir şekilde sergilenmesineizin verirdi. Ülkemizin sahip olduğuzenginliklerin mono-kültür sansürüyleperdelenmesi, “kılıç hakkı” gibi beş asır geride kalan gerekçelerle kültürvarlıklarının tüm tarihi ve estetikdeğerleriyle algılanmasının engellenmesininülkemizdeki koruma bilincineyakışmadığını belirterek, yakın birgelecekte terk edilmesini diliyorum.n Zeynep Ahunbay, Prof.Dr., İTÜMimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü.

AR

RE

DA

ME

NTO

81

7

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 81

Page 32: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

27 YıldaTürkiye’de Kültür-SanatHayatıGörgün Taner n Otuz yıl öncesininİstanbul’unu düşündüğümde, yenihareketlenmeye başlamış bir kültür-sanatortamı canlanıyor gözümde. Bugün genelmüdürü olduğum İstanbul Kültür SanatVakfı’nda o sıralarda İstanbul FilmFestivali ekibinde yer alıyordum. İKSV, 1973 yılında başlattığı İstanbulFestivali’ni kentin en büyük kültür-sanatetkinliği olarak İstanbullu sanatseverlerinhayatının bir parçası haline getirmişti. O sırada hala Sinema Günleri adıyladüzenlenen İstanbul Film Festivali,dünyaya rengarenk pencereler açan birşenlik olarak sinemaseverlerin gönlündeçoktan yer etmişti. Ve tabii ilk İstanbulBienali, o yıllardaki adıyla “UluslararasıÇağdaş Sanat Sergileri”, heyecan dolu birhazırlık sürecindeydi.

O zamandan bu zamana İKSV, klasikmüzik, sinema, tiyatro, ve caz/güncelmüzik gibi farklı alanlarda uluslararasıölçekte dört festival, güncel sanat vetasarım alanlarında iki bienal düzenleyenve yıl boyunca hem özel projeleriyle hemde kendi performans merkezindeetkinlikler gerçekleştiren, yurtdışındaTürkiye’nin güncel kültür-sanat üretimininsergilendiği platformlar yaratan, yaratıcıendüstrilerin farklı aktörlerini çeşitlişekillerde destekleyen bir kurum halinegeldi. Bu süreçte İstanbul’un kültür-sanatyaşamı da aslında buna benzer bir ivmeylegüçlendi, zenginleşti. Kent nüfusu hızlaartarken, nüfusla aynı hızı yakalayamasada kültür-sanat alanında çalışankurumların sayısı arttı, varolan kurumlaryapılarını kuvvetlendirdiler ve festivaller,konserler, sergiler, İstanbullular tarafındandaha çok benimsendi, belli bir kitle içingündelik yaşamın vazgeçilmezleri arasınagirdiler. Bir yandan hem organizasyon hem de izleyici tarafında büyük bir tecrübe birikti. Yepyeni müzeler kuruldu,performans mekanları açıldı. Bağımsıztiyatro toplulukları zorluklara direnerekküçük sahneler kurdular ve yaşatmaya

devam ediyorlar. Düşününce, kültüreerişim ve kültürel etkinliklere katılma vekatkıda bulunma hakkının insanhaklarının temel bir bileşeni olduğu fikri aslında burada yeni yenibenimsenmeye başladı. Bu arada İstanbul,Avrupa Kültür Başkenti unvanını taşıdığıbir yıl geçirdi. Sonuçta bugün İstanbul,Berlin, Barselona ve Amsterdam gibikültür-sanat ortamının zenginliğiyletanınan Avrupa kentleriyle birlikteanılıyor. Uluslararası etkileşim de yine budönemde oldukça arttı. Türkiye, sanatınbirçok farklı disiplininde uluslararasıarenada daha belirgin bir varlıkgöstermeye başladı. Kente yıllarca emekvermiş, toprağını beslemiş, tohumlar ekmiş kurumlar, sanatçılar, sanatseverlersayesinde bugün dünyanın önemli kültür-sanat merkezleri arasında sayılıyor İstanbul.

İstanbul’da değişmeyen bir şey varsa o daburanın çok genç ve çeşitlilik içeren birnüfusa sahip olması, her zaman değişimeaçık yapısı ve öngörülemez dinamikleri.Bugün otuz yıl öncesine göre kültür vesanata ilgi çok daha yoğun. Bir otuz yılöncesine baktık, şimdi de bir otuz yılötesini düşünelim. Önümüzdeki budönemde İstanbul birçok konudadünyadaki merkezlerden biri olmaya aday; ancak bence en büyük potansiyeli,kültür ve sanat alanında. Altyapıeksiklikleri tamamlandığı, sanat alanındakigirişimleri destekleyecek sermayeningüçlendiği, özgür ifade ortamları sunankurumlar yaşamlarını sürdürebilecekmekanizmalarla desteklendiği süreceİstanbul’un, belki bundan bir otuz senesonra, dünyanın en önemli birkaç kültür-sanat başkenti arasında yer almasımümkün. Şimdi bu inançla çalışan kişi ve inisiyatiflere, üretimin belkemiğiolan yaratıcı endüstrilerin emekçilerine,yüksek kapasiteli sinema salonlarına,yeterli akustik ve sahne özelliklerinisağlayan performans merkezlerine, nitelikli sergi mekanlarına, eğitimli gözler ve eleştirel bir bakışla takip ettikleri etkinliklere katkıda da bulunanizleyicilere, sözünü sakınmayan ve ufukaçıcı okumalarıyla hem sanatçıların hem de sanatseverlerin deneyimlerinizenginleştiren eleştirmenlere ve tabiiküratörleri, sanatçıları, eleştirmenleridestekleyen kurumlara ihtiyacımız var. n Görgün Taner, İstanbul Kültür SanatVakfı Genel Müdürü.

Mimarlar Odası’nınGündeminden BazıSatırbaşlarıBülend Tuna n Arredamento Mimarlıkdergisinin 300. sayısını, emeği geçenherkesi kutluyorum; dergi nitelikliiçeriğiyle Türkiye mimarlık ortamınaönemli bir katkı sağlamıştır. Dergininyayına başladığı günden bugüneyaşadığımız 27 yıldaki değişimlerin farklı yönleriyle irdelenmesi çerçevesindekikatkılar sadece geçmişin hatırlanmasınısağlamayacak, bugünümüzü ve geleceköngörülerimizi tartışmamız bakımından da önemli bir fırsat sunacaktır diyedüşünüyorum. Ben de bu bütünlükçerçevesinde meslek örgütlenmesi üzerinebazı tespitleri, yakın tarihimizdeki önemligündemleri ve geleceğe yönelik önerilerimipaylaşmaya çalışacağım.

1989’a doğru80’lerde Türkiye’nin yaşadığı kaos ortamıdiğer toplum örgütlerini olduğu gibi,şüphesiz Mimarlar Odası’nı da etkilemişti.Bir yandan meslek ortamının geçirdiğideğişiklikler, meslekler arasında yaşanangerginlikler, ihtisas ayrımının tam olaraksağlanamaması gibi sorunlar; öte yandankamu ve toplum yararına çalışan birmeslek kuruluşu olarak Oda’nınyöneticiliğini üstlenen isimlerin buortamlarda yaşadığı sıkıntılar, doğal olarakMimarlar Odası’nı kendi konumunugözden geçirmeye yöneltmişti. 1954’dekikuruluşundan itibaren üç şube ve bunlarabağlı temsilcilikler çerçevesinde sürdürülenörgütlenme çalışmaları 1986’dakişubeleşme kararlarıyla yeni bir dönemeevrildi. 1986’da yapılan tartışma veardından gelen ülke çapında örgütlenmeçalışmaları, Oda’nın tarihi içerisindeönemli bir dönüm noktası işlevinigörmüştür. Mimarlar Odası’nın yurtsathında yaygınlaşması, sorumluluğunpaylaşılması anlamında bile olumluolmuştur. Oda’nın söylemlerinin geniş bircoğrafyada etkin bir şekilde duyurulmasıve hayata geçirilmesi mümkün olabilmiştir.1986’yı Oda tarihinde yeni bir açılım, yenigörevlerin değerlendirilmesi ve Odayapılanmasının yeni görevlere göre yenidenkurgulanması ve Türkiye çapında yayılmışA

RR

ED

AM

EN

TO

82

DO

SYA

Kültür - Sanat Mimarlar Odası

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 82

Page 33: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

bir örgüt yapısı arayışı olarakdeğerlendirmek mümkün.

1989’da dünya çapında yaşanangelişmeler, arayışın zamanlamasındakiisabetliliği göstermişti. Özellikledemokratik kitle örgütlerinde, meslekkuruluşlarında, sendikalarda yaşanankargaşa pek çok ülkede farklı etkililikte veboyutlarda hissedilmişti. Ancak ülkemizdediğer Avrupa ülkelerinden farklı olarakdeğerlendirilmesi gereken bir durum sözkonusuydu. Öncelikle 1980’e gelenekadarki kargaşa ortamını ve 1980’denitibaren yaşanan zor ortamını sayabiliriz.80 sonrasının teneffüs edilmesi güç havasıdemokratik kitle örgütlerinde yönetimkademesinde görev alanların dağılmasına,ilgisizleşmesine, hapislikle veyagöçmenlikle sonuçlanan yollarasavrulmalarına yol açmıştı. Ve son olarakda Berlin duvarının yıkılmasının ardındanyaşanan derin hayal kırıklığının getirdiğisavrulmayı belirtmek gerekiyor.Demokratik kitle örgütlerinde görev alan, çalışmaları omuzlayan pek çokinsanın artık ürkmesi, dahası yapılanlarıanlamsız bulması, uzaklaşması, en iyimser ihtimalle sadece uzaktandesteklemekle yetinmesi ciddi bir kopuşun yaşanmasına yol açmıştır.

Her dönem böylesi değişikliklerinyaşandığı ve gidenlerin veya yorulanlarınyerini yeni gelenlerin doldurduğu, yeniheyecanların, yeni beklentilerin olduğugözlenebilirdi. Ancak 80 sonrasınınyarattığı apolitiklik rüzgarı böylesiçalışmalara gönüllü olmanın özendirildiğibir ortamı sağlamaktan oldukça uzaktı.Mimarlar Odası’nın da ortamın bir aktörüolarak etkilenmemesi olanaksız bugelişmelerden payına düşeni aldığınısöyleyebiliriz. Belki diğer demokratik kitleörgütlerinde, sendikalarda oldukça ağır birşekilde hissedilen bu sarsıntıyı, özgül

şartları nedeniyle Odamız daha hafifatlatmış olabilir. Ancak gelişmelerintamamen dışında kalındığını ve yaşanantartışmaların hiç de böylesi bir nedenebağlanamayacağını söyleyebilir miyiz?

Kent suçlarına karşı yoğun mücadeleMimarlar Odası’nın o sıkıntılı günlerin zorşartları altında Tarlabaşı yıkımlarına karşıverdiği mücadele önemli bir değişiminişaret fişeği olmuştur. Yerel yönetimlerinANAP zamanında yetkilerinin artırılmasıve mali açıdan güçlendirilmesi özellikleİstanbul genelinde pek çok yıkımınyaşanmasına yol açmıştı. İstanbul 60öncesindeki Menderes yıkımlarından sonrabüyük Dalan yıkımlarını yaşadı. “Seçildim,yaparım” anlayışı, hukuk tanımazlık o günlerde de geçerli bir davranış şekliolarak yöneticilerde yer etmişti, Haliç,Tarlabaşı, her yer yıkılıyor,“temizleniyordu”. Elbette tepkininörgütlenmesi de gecikmedi; kent suçlarıkavramının dile getirilmeye başlanması,kentli inisiyatiflerin çabaları, ortaksavunma refleksleri geliştirilmesi odönemin kazanımları olarak dilegetirilebilecekler bu eylemlerin sonucuydu.Nitekim daha sonraki yıllarda da özellikle önem kazanan mahalle dernekleri, çevrelerini koruma çabasıiçerisine giren duyarlı kentli örgütlenmeleridayanışması, farklı yaratıcı direnişörneklerinin gündeme gelmesi, örnekhukuk mücadelelerinin sürdürülmesi hep o dönemin kazanımlarının devamıolarak görülmelidir. 90’lı yılların kentdirenişlerinde öne çıkan Park Otel veGökkafes mücadeleleri, Arnavutköygönüllülerinin köprüye karşı yaşamalanlarını savunma girişimleri ve dahaniceleri önemli deneyimlerdi. MimarlarOdası kente yönelik müdahalelerintakipçisi olmuş, hukuk ve teknikalanındaki önemli bilgi birikiminedayanarak STK’larla birlikte direniş

ortaklığını sürdürmüştür, halen desürdürmektedir.

Mimarlar Odası’nın toplum ve kamuhizmetinde sürdürdüğü mücadelesi doğal olarak pek çok kişi ve kurumurahatsız etmekte, onların çıkarlarınızedeleyebilmektedir. Toplumun herkesiminde meslektaşımız olsun olmasın pek çok dostumuzun olduğu doğrudur,ancak çekinceyle birlikte bir düşmanlıkduygusu besleyenlerin sayısı da az değildir.Örneğin şimdiki TBMM Başkanı İsmailKahraman’ın Kültür Bakanı olduğudönemde Mimarlar Odası, sözleşmesiolmasına rağmen hukuksuz bir şekildeYıldız Dış Karakol binasındaki yerindenapar topar çıkartılmış, eşyaları, evraklarıçöp kamyonlarına konarak götürülmüştü.Nice sonra açılan dava kazanılmış ve Odaeski yerine dönmekle kalmamış, buhukuksuz uygulamada sorumluluğubulunan Kültür Bakanı’na şahsi davaaçarak tazminat kazanmıştı.

İktidar partisi yöneticileri konuşmalarındameslek odalarını, özellikle adını vererekMimarlar Odası’nı ideolojik davranmaklasuçlamaktadırlar. Mimarlar Odası’nınkendi görevini yerine getirmediği, siyasetleuğraştığı, yerel yönetimlerin projeleriniengellemeyi marifet saydığı, dava açmaktanbaşka bir şey yapmadığı gibi pek çok iddia sıkça dile getirilmektedir. DevletDenetleme Kurulu’nun Cumhurbaşkanı’nıngörevlendirmesiyle meslek odaları hakkındahazırladığı rapor, yönetimin bu konudakihazırlıklarına altlık olabilecek bir çalışmayıoluşturması bakımından önemli. Raporunyayınlandığı günden bu yana yerelyönetimlerden en üst kamu yöneticisinekadar her fırsatta meslek örgütlerine,özellikle de Mimarlar Odası’na saldırmak,kapatma tehditleri savurmak rutin birsöylem tarzı oldu. Hatta bazı müteahhitlerOda’yı teröristlikle bile suçlayabildi.

AR

RE

DA

ME

NTO

83

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 83

Page 34: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Meslek odalarını savunmak, görevlerininne olduğunu anlatmak, yönetimlerin buyeniden yapılanma söylemleriyle dilegetirdikleri önerileri deşifre etmek,kamuoyuna doğru bilgiler aktarmakdurumundayız. Anlamadıkları önemli birhusus var; Mimarlar Odası, hükümetinmimarlıktan sorumlu devlet bakanlığıdeğildir; yönetimlerin aldığı her kararıonaylayan, onun nasıl hayata geçeceğinidüşünmekle kendini sınırlayan resmi birkurum değildir. Şüphesiz, siyasi biryapılanma da değildir; gücünüAnayasa’dan alan, kamu yararına hizmeteden bir meslek örgütüdür. Kuruluşundanbu yana kente karşı suç niteliği taşıyankararları ve yapılaşma uygulamalarınıyakından takip etmek, incelemek,irdelemek ve gerekirse hukuki yollarabaşvurmakla yükümlüdür. Bu görevi,elbette İdareye hoş görünmek veyazıtlaşmak için değil, toplumsalsorumluluğu gereği yapmaktadır.Kamuoyunu bilgilendirmekte; yönetimleringölge kabinesi gibi çalışmakta; kentle ilgilikararlarda söz sahibi olduğunu herortamda dile getirmektedir.

1999 depremi ve sonrası1999 yılında peş peşe yaşanan depremleryakın tarihimizde gördüğümüz en büyükfelaketlerdendi. Binlerce insanımızınöldüğünü, yaşam çevrelerimizin tahripolduğunu gördük. Yıllardan beri bucoğrafyanın doğal bir olayı olarakyaşadığımız depremler bizi her

zamankinden daha fazla irkiltti,önlem alınması, çare bulunmasıkonusunda arayışa yöneltti.Bunda elbette depremin Marmara bölgesinde olmasının ve gelecek tehdidin İstanbul’ayönelik olacağına dairöngörülerin payı olduğunu dadüşünebiliriz. Muhtemel İstanbuldepreminin yaratabileceği hasarınbüyüklüğü, kitlesel ölümlerinkolay göze alınamayacakboyutlarda olabileceği gerçeğihepimizi ürküttü.

Yapı stokumuzun sağlıksızlığıkonusunda endişelerimiz vardı,ancak bu kadarını doğrusu kimsebeklemiyordu. Yerel yönetimlerinyerleşilmemesi gereken bölgeleriimara açtığını, vatandaşlarınyapsat düzeninin vahşi pazarındasahipsiz ve korunmasızbırakıldığını, kamu yönetimininkendi binalarını bile doğru dürüst

yapmaktan aciz olduğunu ve bunlar gibinice acı gerçeği görüyor, duyuyorduk.Üstelik böylesi bir büyük afet karşısındanasıl davranılması gerektiğine yönelikhiçbir teknik, lojistik ve psikolojikhazırlığın yapılmadığı, yöneticilerin neyapacağını bilmez bir şaşkınlık içerisindekaldıkları, seferber olmuş yardımgönüllülerini yönlendirebilecek birorganizasyonun olmadığı derin bir kaosortamının yaşandığı günlerdi.

Deprem sonrasında yıkıcı sarsıntılarınyerini suçlu arama günlerine bırakmıştı.Baş suçlu olarak da yeterli teknik hizmetisunmayan, hatalı imalata göz yumanteknik elemanlar gösterildi. Depremsonrası bölgede açılan davalar hukuksistemimizin bu konuda ne kadar yetersizve donanımsız olduğunu bir kez dahagözler önüne serdi. Ölen binlerce kişininsorumlusu olarak birkaç küçük müteahhityargı önüne çıkarıldı ve kamuoyununtepkisi yönlendirildi. Bunca yıkıma nedenolan yapı düzeninin aktörleri, bunuyönlendirenler, izlemekle yetinenler, gözyumanlar, yapı üretim zincirinde yer alanher bir kalem iş erbabının sonuç üründekipayı üretilen belirsizlik ortamındabulanıklaştırıldı, yeterince tartışılamadı.

“Deprem Şûrası” yapıldı, bilim insanları“Ulusal Deprem Konseyi” gibi kurumsalyapılanmalarda görüşlerini, çözümönerilerini aktardılar. Dört üniversitemizinyoğun bir çabasıyla “İstanbul Deprem

Master Planı” (2003) hazırlandı, bütün buarayışlarda afetlere yönelik çok yönlü yeni bir yaklaşım öngörülüyor veyönetimlere yol gösterici bilimsel bir katkısunuluyordu. Ancak, çok geçmeden UlusalDeprem Konseyi dağıtıldı, yönetiminkararıyla hazırlanan raporlar rafakaldırıldı. Ülkemizdeki pek çok bilimselkuruluşun, örneğin Kandilli DepremAraştırma Enstitüsü’nün, İstanbulBüyükşehir Belediyesi’nin JICA (JaponyaUluslararası İşbirliği Ajansı) işbirliği ilehazırlattığı raporların bugün İstanbul’unyapılanmasını yönlendirdiğini, çalışmalarayol gösterdiğini söyleyebilir miyiz? Buraporlarda riskli olduğu söylenenbölgelerdeki yapı stoku 16 sene dahayaşlanmış ve hırpalanmış olarak halayerinde duruyor. Bu raporlardayapılmaması gerektiği söylenen hemen herşey yapılıyor; yeşil alanlar imara açılıyor,sahiller yeni dolgularla daha riskli halegetiriliyor; mahallelerde afet anındainsanlara toplanma alanı bile bırakılmadı.İmar mevzuatı ve yapı denetimi alanındabirbiri ardına düzenlemeler getirildi.Yeterince irdelenmeden, yaşananlardanders çıkarmak bir yana, mevcut yapıüretme sisteminin baş sorumlularınınyönlendirmesiyle hazırlanan yönetmeliklerevrile değişe bugün tartıştığımız kentseldönüşüm sürecine dönüştü. Kentseldönüşüm alanlarının riskin bertarafedilmesine yönelik olarak değil, rantındeğerine göre belirlendiği çok açık birşekilde görülüyor.

Mimarlığımızı ve eğitimimizi sorguluyoruz Mimarlık ve Eğitim Kurultayı fikri 1999depreminin sonrasında gündeme geldi.Marmara depreminden sonra yıkımınnedeni eksik teknik hizmet olarakgösterilmesiyle, o zamanki yönetim yinekanun hükmünde kararnamelerle ortamıdüzenlemeye kalkışmış; 595 ve 601 sayılıkanun hükmünde kararnamelerle bir takımuzmanlıklar ihdas edilmişti. Tartışmalar vedavalar sonucunda bu KHK’lar iptal edildi,başka süreçler yaşandı. Aradan geçenbunca yıla rağmen hala daha kanunhükmünde kararnamelerle, torba yasalarlayapı üretim sürecinin düzenlenmesineçalışıldığını, getirilen her yeni yönetmeliğinbaşka başka sorunlara yol açtığını, sonuçtayine tartışıldığını görüyoruz.

Teknik elemanların eğitimininyetersizliğinin dile getirilmesi, yapıdenetiminin “uzman” mimar vemühendisler eliyle yapılması yönündekiA

RR

ED

AM

EN

TO

84

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 84

Page 35: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

girişimler sonuçta Mimarlar Odası’nınakademya ile birlikte yeni birdeğerlendirme sürecinin başlatılmasınıtetikledi. Ülkemizdeki mimarlıkdiplomalarının uluslararası standartlardakiyetersizliğini tartışırken, meslekörgütlerinin “uzmanlık” sertifikasıdüzenlemekle görevlendirilmek istenmesitartışmayı körükledi. Meslek örgütleriuzmanlığın akademik bir eğitimlesağlanabileceğini dile getirdi ve böyle bir görevlendirmeyi reddetti. Bu şartlar altında Mimarlık ve EğitimKurultayı düzenlenmesi ve sorunlarımızınbirlikte irdelenmesi gündeme geldi. İlkkurultay “Nasıl Bir Gelecek, Nasıl BirMimarlık?” başlığı altında 2001 yılındagerçekleştirildi. O tarihten bu yana ikiyılda bir değişik temalar çerçevesindetoplam sekiz kurultay düzenlendi.

Sorunun bir bütün olarak, birbirine bağlıbir zincir olarak gözden geçirilmesi veherbirinin beraber irdelenmesininsağlanması kurultayların önemli birkazanımı. Elbette eğitimde eksikliklervardı, elbette yönetmeliklerimiz eksikti,elbette Türkiye’deki genel tasarım kültürüya da mimarlığa bakışta sorunlar vardı vebütün bunların birlikte ele alınmasıgerekiyordu. Mimarlık eğitiminin vemimarlık meslek ortamının birbirindenkaynaklanan ve birbirine yansıyansorunlarının bir bütün olarak elealınmasının önemli olduğunun kavranmasıkurultay çalışmalarının temel motivasyonuolduğunu belirtebiliriz. Mimarlıkalanındaki paydaşların birbirini dinleme, anlama ve ortak değerlendirmeortamının sağlanması, ortak değerlendirmeplatformlarının oluşması, bugünkarşımızdaki devasa sorunların üstesindengelebilme konusundaki ortak iradegösterebilmemizi, bu konuda umutluolabilmemizi sağladı. Mimarlık eğitiminin başlangıcından, sürekli mesleki eğitime kadar geniş bir yelpazedeher konu kendi içerisinde irdelendi, farklıyapılanma önerileri ortaya atıldı, bunlarınbir kısmı olgunlaştı, kurumlaştı.

Doğal olarak hepimizin mimarlık meslekuygulamasıyla ilgili ayrı bir görüşü vardı.Oda içerisinde de bir tartışma süreciyaşandı; mimarlık meslek hukuku,mimarlık eğitiminin süresi, mimarlıkeğitiminden sonra meslek pratiği, mesleğekabul gibi konularda tartışmalaryürütüldü. Uluslararası mimarlıkkuruluşlarının uygulanmasını tavsiyeettikleri kararlar, eğitim süreleri, nitelikler

ve Türkiye’deki yasal zorunlulukları bu süreç içersinde Mimarlar Odası veeğitimciler olarak beraberce bir noktayagetirebildik. Bazı oluşumlar süreç içerisindekurultay kazanımı olarak hayatımıza girdi;Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi (SMGM)ve Mimarlık Akreditasyon Kurulu (MİAK)kurultay tartışmalarının bir ürünü olarakhayatımızda yer aldı, kendi yapılanmalarıiçinde çalışmalarını sürdürüyorlar.

Mimarlık ve mimarlık eğitimindeuluslararası standartların aranmasıkurultaylar sürecinde gündeme geldi vekendi kendimize yeterlilik duygusundansıyrılmaya başladık. Çok iyi eğitimveriyorduk, çok mimar yetiştiriyorduk,ama mimarlarımız sınırlarımızdan birmetre dışarı çıktıklarında “siz mimardeğilsiniz” denildiği zaman şaşkınadönüyorlardı ve biz de yurtdışında mimarolarak tanınmayan mimarlar yetiştirenlerolarak mahcup oluyorduk. Bunun nasılgiderilebileceği konusunu uzunca birsüredir tartışıyoruz. Uluslararasıstandartlarda eğitim yapmak, asgari eğitim koşullarını verebilmek önemli. Dört yılda yetki almak ve bu yetkiyikayıtsız, şartsız ömür boyu kullanmanınartık olamayacağı çok kolaykabullenilmese de, sürekli mesleki gelişimkonusundaki çalışmalarda hukuksal olarakbir geri adım atılmasına neden olunsa da,zihinlerde yer etmeye başladı.

AB çerçevesinde düzenlenen uyumyasalarından “Mesleki YeterliliklerinBelirlenmesi ve Karşılıklı Tanınması”başlıklı AB direktifi bu kapsamda önemlibir eşik olarak değerlendiriliyordu. Ancakülkemizle AB arasındaki ilişkilerin dalgalıbir seyir izlemesi ve bu uyum yasasının, AB Genel Sekreterliği (şimdi bakanlığı)bünyesinde hazır olmasına rağmenbekletilmesinin doğal olarak bazı haksızuygulamalara yol açabildiğini görüyoruz.

“Mimarlığın ve mimarların kimyasıdeğişiyor”; bu sav doğal olarak haylitartışmalı; dilerim önümüzdeki süreçtefarklı katılımlarla bu konuyu değişikboyutlarıyla ele alma fırsatı buluruz.Mimarlık okulları arasındaki farklarıngiderek artması, öğretim üyesi yetersizliği,mekan ve altyapı eksiklikleri ve pek çokidari sorun altında boğuşan okullarındurumu elbette Kurultay ortamlarında daele alınan konulardan birisi. Devlet vevakıf bünyesindeki okullarda farklıboyutlarda sorunlar olduğunun bilinmesi,ayrıştıran, dışlayan, ötekileştiren değil,

sorunları irdeleyen bir değerlendirmesürecine ihtiyaç olduğunun unutulmamasıgerekiyor. Mimarlık kontenjanlarınındurumu ve bu kontenjanlarındağılımındaki dengesizlikler özel birdeğerlendirmeye ihtiyaç gösteriyor. Burada esas sorun devlet üniversitesi vevakıf üniversitesi arasında bozulandengenin, vakıf üniversitesi mezunlarınınhızla artmasının yakın ve orta vadedemezun olacak mimarların sınıfsalbileşimindeki değişikliğin, işolanaklarındaki eşitsizliğin, bunun meslek ortamına nasıl yansıyacağının elealınması, değerlendirilmesidir.

UIA 2005 Dünya Mimarlık KongresiUIA Dünya Mimarlık Kongresi’nin2005’de İstanbul’da tüm kentte yaşanacakbir mimarlık şöleni olarak düzenlenmesifikri hepimizi heyecanlandırmıştı. 1999’daBeijing’de yapılan UIA Kongresi’nde2005’de İstanbul’da yapılacağıkararlaştırılmış, o tarihten itibaren ciddi bir hazırlık süreci başlatılmıştı.

Kimi çağrılı olarak katılacak ünlü isimlerin etrafında yaratılan büyülüatmosferi yaşamak, kimi akademik bildirisağanağından yararlanmak, bazıları damesleğimiz adına yaşanacak böylesi büyükbir etkinliğin coşkusuna katılmakheyecanıyla kongreyi bekledik.

AR

RE

DA

ME

NTO

85

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 85

Page 36: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Ele alınmasını ve tartışılmasını istediğimiz,ülkemiz ve mesleğimiz için hayati önemdegördüğümüz konular çerçevesindedüzenlenen tartışma ortamlarınameslektaşlarımızın katılmaları, katkıkoymaları önemliydi. Bu tartışmalarınçalışmalara yol göstereceğini, bizlerizenginleştireceğini düşünüyorduk.Mesleğimizin oldukça hırpalandığıülkemizde dünya mimarlarıyla toplanıyorolmamız önemli bir şanstı.

Mimarlar Odası İstanbul Kongresiöncesinde yedi bölgede TürkiyeKongreleri’ni düzenleyerek genel kurulasunulacak ulusal bildirgenin temalarınıyerelde tartışmaya açmıştı. Bu yöntemyerelde sahiplenmeyi getirmekle kalmamış,Dünya Mimarlık Kongresi’ni belirli birtarih içerisine kısıtlamaması bakımındanda yararlı olmuştu. İstanbul Kongresibelirlenen “Kentler/MimarlıkLAR’ınPazaryeri” teması çerçevesinde, çok yoğunbir katılımla gerçekleştirildi. UIAçevrelerinde İstanbul Kongresi’nin çokbaşarılı geçtiği yönünde bir kanaat haladillendiriliyor.

Elbette böylesi bir etkinlik çerçevesindepek çok tartışmanın, kırgınlıklarınyaşandığını da hatırlatmalıyım. Sonuçta bu ortamda neler konuşulduğu,“mimarlıkların pazaryeri” temasının farklışekillerde nasıl değerlendirildiği, gerilimler,eleştiriler vb. hepsi arşivde vehafızalarımızda.

Ulusal Mimarlık Politikası2000’li yıllarda gündemimize yeni bir konugirdi; mimarlığımız ve kentleşmemiz adına

sevindirici birtartışma ortamıyaratıldı. UlusalMimarlıkPolitikaları, mimarlık ürünleri veyapılı çevreninniteliğinin kamuyararına olduğudüşüncesindenhareketle, mimarlıkuygulamalarındastandartları yukarıyaçekme hedefini,hükümetpolitikalarıylabütünleştirmeamacını taşıyanmetinlerdir. Özelliklekamu yapılarınıninşa süreciyle ilgili

belirli koşulların getirilmesi, kamunun yolgösterici olması hedeflenmekte, nitelikliyapılara ulaşmanın yolları aranmakta, buamaçla mimarlık meslek kuruluşlarıylahükümet kurumları arasında işbirliğiortamları sağlanmaktadır. Sadece kamunundeğil, inşaat sektörünün geneli için yükseknitelikli bir referans çerçevesi çizilmesihedeflenmekte, yüksek kalite, yüksekstandartlar, sürdürülebilir kalkınma,mimari mirasın korunarak gelecekkuşaklara aktarılması ve mimarlıktayenilikçi yaklaşımların özendirilmesi gibibaşlıklar ele alınmaktadır.

Kimi ülkelerde yasa şeklinde, kimiülkelerde hükümet politikası düzeyinde,kimi ülkelerde de farklı biçimlerdeyürürlükte olan, kabul gören mimarlıkpolitikaları vardı. Ulusal düzeyde kabulgören politikaların yanısıra, bölgesel veyerel yönetimler de mimarlık ve yapılıçevreye ilişkin çeşitli politikalaroluşturmaktaydı. Bu kapsamda yapılançalışmalarda, farklı ülkelerin mimarlıkpolitikaları veya strateji belgeleri biçimindeoluşturdukları metinler, yol gösterici, ufukaçıcı olmuştu. Mimarlık ve EğitimKurultayı’nın ardından üzerinde ayrıntılıbir şekilde çalışılarak geliştirilen TürkiyeMimarlık Politikası metni, Nisan 2006’dagerçekleştirilen Mimarlar Odası GenelKurulu’nda gündeme alınarakdeğerlendirilmiş ve benimsenmiştir. 2006ve 2007 yıllarında yoğun bir şekildeyürütülen etkinliklerle mimarlara, merkezive yerel yönetimlere, mimarlık okullarınave kamuoyuna sunulan; değerlendirilmesi,geliştirilmesi, irdelenmesi ve nihayetindebenimsenmesi istenen Türkiye Mimarlık

Politikası üzerindeki tartışmanın sürmesi,metnin ve gerekçesinin güncellenmesi,mimarlık uygulamalarında rehber olarakkullanılması bugün için de gündemdedir.

Uluslararası ortamda bu konuda yaşanangelişmeler ve yapılan çalışmalar Odamızcayakından izlenmiştir. Mimarlar Odası,Avrupa Mimarlar Konseyi’ninçalışmalarına katılmaktadır. AB dönembaşkanlığını üstlenen ülkelerin sırasıylaevsahipliği yaptıkları ve meslekkuruluşlarıyla birlikte ülkelerin mimarlıklailgili kararlarda etkin olan kamukuruluşlarının temsilcilerinin dekatıldıkları Avrupa Mimarlık PolitikalarıForumu’na da üye olmuş ve Türkiye’denkamu yönetiminin temsilcilerinin dekatıldığı toplantılarına katılmıştır.

Kentlerimiz dönüşüyorKentlerimize baktığımız zaman içimiziacıtan, bütün iyimserlik çağrılarına rağmengelecek için karamsar olmamıza yol açanbir manzara ile karşılaşıyoruz. Bukentlerde yaşıyor, çalışıyoruz; bu yapılardabizim de imzamız var, bizler desorumluyuz; ama gerçek bu kadar basitolmayabiliyor. Mimarlar olarak kentlerinplanlamasında, yapı ve yapılı çevreüretimiyle ilgili kararlarda ne yazık ki,yeterince etkin olamadığımızı görüyoruz.Sadece imar mevzuatı gerekli gördüğü içinbir mimarın imzasına başvurulması, öteyandan mimarlığın aranmadığı, talepedilmediği, hatta yer yer erişilmezbulunduğu bir ortamda, meslektaşlarımızınkendilerini sadece projelerini üstlendikleriyapıların parselleriyle sınırlamaları, kentleve kentleşmeyle ilgilenmemeleri,mimarlığın kentleşmeye bakışında birzafiyet yaratmıştır denebilir.

Kentlerimiz ciddi bir sorun yumağınadönüşmüş durumda. Kentlerimizin küreselsermayenin yarattığı olağanüstü bir rantbaskısına maruz kaldığını; özellikleİstanbul’da hemen her gün bir büyük imarhamlesi haberinin günlük basında yeraldığını, kentimizi yaşanılır kılabilmek,yaşam kalitesini yükseltmek amacıyladeğerlendirilebilecek alanların birer bireryapılaşmaya açıldığını görüyoruz.Kentlerimiz dönüşüyor, hem de çok hızlıbir şekilde dönüşüyor. Doğal olarak herzaman kentlerde bir dönüşüm yaşanır, amabugün müthiş bir rant kavgası var vemeslektaşlarımız içerisinde de bu rantınteknisyenliğini yapmak zorunda kalan,buna özellikle istekli de olanmeslektaşlarımız olabiliyor.A

RR

ED

AM

EN

TO

86

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 86

Page 37: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

Ülkemizin yakın uzak tarihi içerisinde pekçok yabancı mimarın eserininkentlerimizde yer aldığını, bunlarınmimarlık tarihi derslerinde degösterildiğini, bu anlamda bir yabancıdüşmanlığının sözkonusu olmadığınıiçtenlikle söylerken; bazı ünlü yabancımimarların, yanlış ve haksız imaruygulamalarını perdelemek için ülkemizedavet edildiklerini gördük. İstanbulBüyükşehir Belediye Başkanı meslektaşımızKadir Topbaş’ın “herkes ipek kumaşdikemez” diyebildiğini, ülkemizde geçerliimar hukuku çerçevesinde henüz çalışmaizni bile alma zahmetine katlanmayan buyabancı mimarlara, büyük iltifatlarlaönemli kentsel projelerin sorumluluğununverilebildiğini gördük.

Öte yandan, meslektaşlarımızın kendilerini sadece projelerini üstlendikleriyapıların parselleriyle sınırladıklarını,kentle ve kentleşmeyle çok dailgilenmediklerini gördük. Hatta bazımeslektaşlarımızın, bu büyük imarpazarından pay alabilme telaşı içinegirdiklerini, merkezi ve yerel yönetimin hergün bir yenisini piyasaya sürdüğü yanlış vehaksız imar uygulamalarına karşıMimarlar Odası’nın yürüttüğümücadeleden rahatsız olduğunu gördük.

Kentlerde yaşamak da yönetmek de ayrıbir sorumluluk gerektiriyor. Buncasorunun üstesinden gelebilecek iradeye,kentin olanaklarını, zenginliğini bilerekdavranabilme, potansiyeli hareketegeçirebilme becerisine sahip olmayıgerektiriyor. Şüphesiz ki kentlerdemimarlık yapmak da sorumlulukgerektiriyor. Kentlerde yıllardır oncamimarın, yapı ustasının eserinin,birikiminin yanına kendi yorumunuzu,yapınızı koymak; katkınızı, yaratıcılığınızıesirgememek; nitelikli tasarım katkısıylasadece yapının sahibine ve kullanıcısınadeğil, kente ve kentliye yaşam kalitesini,beğeni düzeyini yükselten bir etkibırakabilmek... Yıllardır pek çokmeslektaşımız çok saygın eserlergerçekleştirdiler, bunca kaosun içerisindekolaylıkla fark edilmese de, kullanıcılarıtarafından hoyratça değiştirilse de nitelikli duruşlarıyla örnek olmaya devam ediyorlar.

Mimarinin dünyanın herhangi bir yerindegörülebilecek bir yapının bu topraklaraışınlanması işlemine; planlamanın ise arsasahibiyle yatırımcının pazarlığı olarakgörülmesine indirgendiği ortamlarda, bizim

anladığımız anlamda mimarlığın veplanlamanın bu olmadığının, sağlıklıkentleşmenin, yaşanılır kentler yaratmanınçözümünün bu olmadığının özelliklevurgulanması, kamuoyuna açıklanmasıgerekiyordu. Mimarlar Odası’nın bugünekadar yaptığı, bugünden sonra da daha iyibir şekilde yapması gereken özetle budur.

Değişen dünyayı kavramakKüreselleşmenin meslek alanlarımızagetirdiği “mimarlık mesleğini yapmabiçimiyle” nasıl ilişkileneceğimizsorusunun cevabı mimarlık pratiğimizidoğrudan ilgilendirmektedir. Dünyamızdaher şey hızla değişmekte ve bu değişiminbirçok olumlu, olumsuz etkileriolmaktadır. Ülkemizde uygulanan liberalpolitikalar ve buna bağlı olarak yapılanyasal ve yönetsel düzenlemeler karşısındaMimarlar Odası’nın kamusal ve toplumsalsorumlulukları da artıyor.

Böyle bir tartışma başlığı altında herşeyden önce küreselleşmenin artan etkisine,bunun mesleğimize yansımalarınadeğinmemiz, küresel hizmet ticaretinigündeme getirmemiz gerekiyor. Küreselhizmet ticareti kapsamında, yıldızmimarlar, bunların yarattığı modalar,modaların ışın hızıyla yayılması vb.bunların hepsi gündemde; bunlarTürkiye’deki mimarlık meslek ortamına doğrudan etkiliyor.

Mimarlık bürolarının değişimini de bukapsamda irdeleyebiliriz. Türkiye birküçük bürolar cenneti, genellikle bir ikimimarın oluşturduğu bürolar çoğunlukta.Küreselleşen ve küresel hizmet ticaretininarttığı bir dünyada bu bürolarımızın nasılevrildiğini, buna yetişemeyen, buna cevapveremeyen büroların neler yapacağınıgörmemiz, göstermemiz gerekiyor. Sonuçtabu bürolar bizim mimarlık meslekortamımızın önemli aktörleri.

Mimarın profiline baktığımız zaman,mimarın farklı hallerini görüyoruz.

Tasarım yapan mimar, ücretli mimar,kamu görevlisi mimar gibi bir sürü anabaşlıklar altında gruplandırmalaryapabiliyoruz. Mimarlar Odası’na kayıtlı47.862 mimar var (31.12.2015 tarihiitibariyle); çok önemli bir kesim ücretliolarak çalışıyor. Bürolarda ya da yapısektörünün farklı alanlarında, kamukesiminde ücretli olarak çalışıyor. 2015yılında büro tescili yapmış büro sayısı9.268 (yüzde 19). Bunları da tek kalemhalinde göremiyorsunuz. Büyük büro,küçük büro var, metropollerdeki bürolarvar, Anadolu kentlerindeki bürolar var vebütün bunlarla beraber butik hizmet yapanbürolar var, müteahhit kapsamındadeğerlendirebileceğimiz mimarlar var; yanikendi içinde farklılaşan kesimler var. Bufarklı mimarların her birisinin meslekörgütünden beklentileri de farklı.Dolayısıyla, öne alınmasını istediğigörevler, öncelikle ele alınmasını dilegetirdiği talepler var ve bunları sürekli dilegetiriyorlar. Üyeler Oda’ya kızıyor,eleştiriyor, ama başı sıkıştığında da “Odam nerede” diyebilmesini, Oda’ya yeni görevler yüklemesini, Oda’sınıhatırlamasını önemli buluyorum.

“Meslek örgütlenmesi nereye gidiyor, nasılolmalı, yakın gelecekte bizleri neler ve negibi görev alanları bekliyor?” konusunu budeğerlendirme çerçevesinde açmak isterim.Böylesi kritik anlarda yöneticilerindünyada ve ülkemizde mesleğimiziilgilendiren konulardaki gelişmeleridikkatli bir şekilde takip etmek, gereklidüzenlemeleri yapabilmek gibi bir görevivar. Bu nasıl gerçekleşecek? Önceliklemevcut yapıyı ve geleneği iyi tanımlamak,ona sahip çıkmak ve geliştirmekle görevebaşlamak gerekiyor. Bunu özellikle boş birarsaya yapı yapılmadığı duygusunubelirtmek için söylüyorum. MimarlarOdası’nın bunca yılda yaptıklarının,yapabildiklerinin farkında olunmasıönemli. Elbette daha iyisini yapmak içinmutlaka yenileri gelecektir, ama bubirikimi bilmek, anlamak önemli.

AR

RE

DA

ME

NTO

87

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 87

Page 38: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Geleni anlamak, algılamak, kavramak,yorumlamak ve bunların sonucu olarak daOda’nın yeni misyonunu belirlemekgerekiyor. Bu süreç tabii ki birdenbireböyle bir yıldırım parlaması gibi zihnimizegeliverebilecek bir şey değil. Yönetimlerinsorumluluğu sadece gündemin ve çalışmaprogramının hayata geçirilmesinde değil,bir ölçüde bu arayışların örgütlenmesindeve gelecek yönetimlere birikimleriylebirlikte devredilebilmesindedir diyedüşünüyorum. Artan üye sayısı, görevlerinçoğalması, beklentilerin artması, yeni biryapılanmayı ve Mimarlar Odası’nın dahagüçlü olmasını gerekli kılıyor.

Meslek ortamında yeni yapılanmalargündemde. Mimarlık Vakfı, MimarlıkEnstitüsü kendi alanlarında uzun yıllardanberi ortama katkı yapmaya çalışıyorlar.Benzer şekilde Oda’yla bağını doğrudankuran, Oda’yla beraber çalışan yapılaroluşuyor; Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi, Mimarlık Akreditasyon Kurulu,Mimarlık Mesleğe Kabul Kurulu,Mimarlık Araştırmaları Merkezi gibi. Bu yapılanmaları geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Bu yapılanmalar meslek ortamına katkısağlanabilmesinin yollarını önemli orandazenginleştiriyorlar ve alanlarıyla ilgiliönemli birikim sağlıyorlar. Bu yapılarlailgili deneyimlerin irdelenmesi,olanaklarının ve varsa risklerinin iyideğerlendirilmesi gerekmekte. Odaörgütlülüğünün daha aktif olabilmesineyönelik kurumsal destek sağlamapotansiyelleri olduğunu düşünüyorum.Bütün bu yapıların meslek örgütümüzlenasıl bir ilişki içerisinde çalışmayıyürütecekleri, ne gibi görevlerüstlenecekleri çok dikkatli bir şekildeirdelenmelidir. Oda yönetimlerindekitartışmalardan etkilenmeden, Oda’yarağmen veya Oda’yla rekabet eden birkurumlaşma değil, mimarlık çalışmalarına,mesleğimizin gelişmesine, dolayısıylaOda’ya, mimarlık meslek ortamınaüretimleriyle hizmet vermeleri, yardımcıolmaları amaçlanmalıdır. Bunlar şimdiyekadar çok denenmemiş yapılardır. Bizbunları kendi içerisinde yenilenmesini vesürekliliğini sağlayan bir yapılar bütünüolarak görmemiz ve geliştirmemizgerektiğini düşünüyorum.

Gezi olaylarından bugüne…2013 yılına Gezi olayları damga vurdudiyebiliriz. Taksim Gezi Parkı’nınyapılaşmaya açılması girişimi yıllardır

kentlerimizin her bölgesinde yaşanan rantve talan çılgınlığına karşı kamuoyundakibiriken tepkinin fitilini ateşleyen bir etkenoldu. Yakın tarihimizde göremeyeceğimizbir katılımla kitleler olayı protesto ettiler,yönetimin polisiye tedbirlerle olayıçözmeye çalışması gerilimi tırmandırmış,İstanbul başta olmak üzere tüm kentlerdeprotestolar çığ gibi büyümüştü. Ülkemizender görülecek bir şekilde bir yapılaşmaprojesine, bir kent sorununa karşı büyükbir başkaldırı içerisine girdi. Yönetimekarşı biriken öfke bu kanaldan dışavurmuş, olaylarda ne yazık ki pek çokgencimiz hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişiyaralanmıştı. Alışık olduğumuz kentlidirenişlerinden nicelik ve nitelik olarakoldukça farklı bir mücadele içerisinde tümtoplumun dikkati bu soruna kilitlendi.Dünyadaki benzer direniş örneklerinedikkat çekildi, farklı katılım ve örgütlenmeönerileri, yaratıcı fikirler, “orantısız zeka”ürünü sloganlar peş peşe ortaya atıldı;ortam benzersiz bir hal aldı.

Mimarlar Odası pek çok kuruluşla birlikteGezi Parkı dayanışmasının içerisinde yeralmış, meslektaşlarımızın ve kamuoyununda yürekten desteğiyle ortamın neredeysesözcülüğü görevini üstlenmiştir. Buçabanın içerisinde doğrudan yer alanlarınyargılanması, bedel ödettirme gayretlerisürdü; ama neticede Gezi Parkıyapılaşmasına da izin verilmemiş oldu.

Bugün ise bambaşka bir atmosferiçerisindeyiz. Ne zaman ve nasıl biteceğinikestiremediğimiz bir savaşın dehşetiniyaşıyoruz, tüm dünyayla birlikte.Kanıksanan ölüm haberleri, ağırbombardımanlar altındaki kentler, göç yollarına düşen binlerce insan… On binlerce kişinin yaşadığı kentlerdegünlerce sokağa çıkma yasağı uygulanıyor,hendekler kazılıyor, kapanması için ordu tanklarla kentlere giriyor, evleryıkılıyor, insanlar bulabildikleri sopalarageçirdikleri beyaz bezlerle mahsurkaldıkları evlerinden çıkmaya çalışıyorlar.Ekranlarda izleyicileri daha fazlairkiltmemek için ehlileştirilmiş savaşgörüntülerini izliyoruz, bunlar bile dehşetverici. UNESCO Dünya Miras Listesineyeni giren Diyarbakır Sur ilçesi yerleyeksan olmuş. Başbakan en kısa zamandaToledo’ya benzer bir kent inşa edileceğinimüjdeliyor; inşaat en sevdiğimiz kelime…

Seçimlere doğru artan ve sonrasında iyicetırmandırılan terör ortamında endişeleriçinde yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz.

10 Ekim Cumartesi günü Ankara’dameslek örgütlerinin ve sendikalarıngerçekleştireceği Emek, Barış ve DemokrasiMitingi ülke tarihindeki en kanlı terörsaldırılarından birinin hedefi oldu. Yüzün üzerinde vatandaşımız hayatınıkaybetti ve ne yazık ki böylesi bir acı bilebizi birleştiremedi, acımızı ortak birduygudaşlıkla yaşayamadık. Bütün ülke bir“taziye çadırı”na döndü. Savaş olmasın,insanlar ölmesin demek, barış istemek suçsayıldı, bildiriye imza atan akademisyenlerokullardan uzaklaştırıldı.

Mimarlığı, meslek ortamımızı,kentlerimizin yaşam kalitesini nasılgeliştirebileceğimizi konuşuyoruz; biryanda da en temel insan hakkının, insancayaşama hakkının, barınma hakkının yokedildiği ortamları görüyoruz. Sözlerimiz,dileklerimiz anlamsızlaşabiliyor. Ölen her insanla biraz daha eksildiğimizi,vicdanlarımızın yıkılan binaların enkazlarıaltında ezildiğini hissediyoruz. Dünyanın,ülkemizin ve içinde yaşadığımızıncoğrafyanın geleceğe yönelik iyimserolmamıza izin vermeyen atmosferi birkarabasan gibi üzerimize çöküyor.

Yıkılan kentleri yeniden yapmak, yaşamçevrelerini yeniden yeşertmek, elbette çokönemli, nasıl ve ne şekilde yapılmasıgerektiğini söylemek, yapılanlara yolgöstermek, yardımcı olmak meslekinsanları olarak görevimiz. Sonuçtabinlerce yılın kültürel birikimininkatmanlaştığı yerleşimlerden söz ediyoruz.Asıl sorun kırılan kalplerin, gösterilmeyenempatinin, ötekileştirmenin yarattığıburukluğun nasıl giderileceği, birbirimizinacısına yabancılaşmanın aşındırdığı insanideğerlerin nasıl onarılacağı, özcesi insanolarak yapmamız gerekenlerdir.

Çocuklarımıza savaşsız bir dünya vaatetmiştik, geçmişteki acıların yaşanmamasıiçin çaba sarf edeceğimizi söylemiştik;şimdi bu duyarlılığı göstermenin zamanıdiye düşünüyorum.

Yeter ki istensin. Yeter ki barışa bir şansverilsin. n Bülend Tuna, TMMOBMimarlar Odası Eski Başkanı.

AR

RE

DA

ME

NTO

88

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 88

Page 39: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

“Dekorasyon”danMimarlığaSuha Özkan n 1990’lı yıllardı. BirleşmişMilletler UNCTAD’da üst düzey görevliekonomist sevgili dostum Mehmet Arda, benim yakın dostu okul arkadaşıÖmer Madra ile tanışmama aracı oldu.Güzel bir Cenevre yaz akşamındabiraraya geldik. Ömer bir düşüncehazinesi ve hoş esprili bir kişiydi.Kaynaşmamız zaman almadı. O yıllarda mimarlık yayıncılığı nerede ise sürünmekte idi. Sevgili Doğan Hasol’un sebatla yürüttüğü Yapı dergisinden başka ciddi birmimarlık süreli yayını yoktu.

Ömer’in olağanüstü bir yayın ve derlemedeneyimi vardı. Başında olduğu dergibenim için bir bilinmezdi. İçeriği isemimarlıktan epey uzakta idi. Genellikledekorasyon, malzeme ve onların tetiklediği reklam odaklıydı.

Ömer kendi entelektüel ve sanatseverkimliği ile, mimarlık ortamında olanboşluğu ve gerçek gereksinimi farketmişti. ABD’den yeni dönmüş olan Uğur Tanyeli ile derginin mimarlıkiçeriğini nitelikli olarak geliştireceğineinanıyordu. O yıllarda ben Cenevre’deAga Khan Mimarlık Ödülü’nü yönetirken, Uğur’u ABD’den banayazdığı mektuplardan biliyordum.Yaratıcı ve standart olmayan düşünceyidestekleyen bir akademik olarak bendegüven verici bir izlenim yaratmıştı.

Ömer ve Mehmet’le sabahın erkensaatlerine değin yaptığımız söyleşideortak konu hep döndü dolaştı dergiyegeldi. Derginin özellikle zengin ve cömertsayfa yapısı, nitelikli baskısı ve BülentErkmen’in eşsiz grafik düzenlemesi ile“beni mimarlık dergisi yapın” diyeseslendiğini duyumsuyordum.

İzleyen zaman süreci içinde dergi ağırlıklıolarak mimarlık konularını kapsayaraktam anlamı ile “Mimarlık” dergisi olduve 1999’da da adını öyle değiştirdi.Ömer yenilikçi maceradan ve deneydenkorkmayan kişiliği ile kendine yeni bir alan seçti. “Açık Radyo”yu kurdu ve

Türk iletişim tarihinin yıldızları arasındayerini aldı. Varolsun.

Uğur, uluslararası mimarlık ortamında bir süreli yayının saygınlığının “olmazsaolmazı” olan, geleni değil gerekeni vedeğeri olanı yayınlamak olduğu ilkesinianımsatarak editörlüğünü sürdürdü.

Genellikle mimarlıkta başarının ölçütü ödüller ve yarışmalar olsa da,güncel olarak dergilerdeki yayınlar çokönem taşır. Büroların projelerini,yayınlanmak üzere dergilere göndermesidoğaldır. Burada dergi editörlerinin seçimi anahtardır. Çünkü dergilerinsaygınlıkları yayınladıkları projeler veöteki içeriklere bağımlı olarak belirlenir.Bu o kadar önemlidir ki, projesi ya dayazısı içerilmeyen kişiler birçok kezeditörü ya da “Tek Seçici”yi düşman ilan ederler. Editörün tek savunması ise seçtiği projelerdeki nitelikten başka bir şey değildir. Kısacası track recorddenilen geçmişidir. Bu nedenle Editörkoltuğuna hep “sıcak” ya da “yakıcı”koltuk denegelir. Bu konumda uzun yıllar boyunca nitelikten ödün vermeyen Doğan Hasol ve Uğur Tanyeli onlarca yıl bu görevi ödünsüz sürdüren kişilerolarak mimarlık tarihimizde Gio Ponti(Domus), Vittorio Gregotti (Casabella),Mildred Schmertz (Architectural Record),Toshi Nakamura (a+u), Peter Davey(Architectural Review), Monica Pidgeon (AD) gibi mimarlık tarihinemalolmuş “anıtsal” editörler ile birlikte anılmalıdırlar.

Üstelik sözünü ettiğimiz editörlerdeolduğu gibi Tanyeli’nin arkasında kalıcıkurumsal akademik bir desteğinolmaması, onun başarısını daha önemlikılmaktadır. Bilinir ki yayıncı kuruluşlarbirçok bileşeni değerlendirip sürekli editördeğiştirmeyi yenilik sanırlar. Oysa önemliolan yeni ya da değişik olmak değil,sürekli olmaktır. Süreklilik ise yayınasaygın kurumsal bir nitelik kazandırır.

Tanyeli benim hesabıma göre otuz yılıaşkın bir süreklilik ile çağdaş mimarlıkortamımızın tarihsel belgeleyicisi olarakanılacaktır. Yayıncısı Bülent Özükan veyardımcıları Sibel Senyücel, CüneytBudak, Kuyaş Örs, Mine Kazmaoğlu,Servet Onay vd. (adlarını unuttuklarımbeni affetsin) şükranla kutlanmalıdırlar.n Suha Özkan, Prof.Dr., H FAIA.

RumbadanCumbaya: Kamusal AlandaAçılımdanKapanmaya…Uğur Tanyeli n Arredamento’nun ilksayısının yayımlandığı 1989’dan bugüneuzanan 300 sayılık aralıkta nelerindeğiştiğinin kısa özeti, bence, kamusalalanın açılmakta olduğu bir ülkedensürekli daraltılmakta olduğu bir ülkeyedoğru gidiş şeklinde olmalı. Yani PeyamiSafa’nın o ünlü romanının adının aksine,“Rumbadan Cumbaya” doğru…

1989’da Türkiye askeri darbe yönetiminsonlandığı, sivil bir iktidarın özgürleşmeimkanlarını -heyecanla olmasa da- elindengeldiğince genişletmeye çabaladığı birevreden geçiyordu. Sadece yasaklarrejiminin aşılmaya başlaması anlamındabunu söylemiyorum; yalnızca ekonomikdışa açılımdan da söz ediyor değilim. Herikisinde de çok kaydadeğer bir sınıraşımıkuşkusuz yaşanmaktaydı. Ancak, asılönemlisi, onlarla da yakından bağlantılı birdüşünsel sınıraşımı ortamı belirmekteydi.1980 öncesindeki onyıllarda Türkiye’dedünyadaki mimari ve kuramsal değişimlerpek az yankı bulmuşlardı. Örneğin, tek birFoucault çevirisine rastlanmayan bir yerdiburası. Sol eğilimlerin güçlü gibi gözüktüğüortamda sol yazının bile güncel ürünlerinedeğil, en fazlası bazı Marksist klasiklereyer vardı. Onlar bile ne kadar üretken birokumaya nesne oluyordu sorusuna olumluyanıt veremem. Pulitzer’in “FelsefeninTemel İlkeleri” gibi sefil, ilkel ve doktrinerbir Marksizm elkitabının ciddi satış sayılarıyakaladığını biliyorum.

Mimarlıktaysa, çoktan ün kazanmışVenturi, Rossi gibi adları neredeyseduymadan yetişmiş ve çalışmakta olan bir camiadan söz edilebilirdi. Ekonomikbunalım nedeniyle 1975-80 arasındayabancı kitap ve dergi ithalatı durmanoktasındaydı ve olsa olsa dönemin enbayat ürünlerine talep yöneltiyordu. Okulkitaplıklarının periyodik raflarının bomboşolduğunu hatırlarım. Kendi hesabımakonuşursam, neredeyse bir kült yayın olan“Five Architects”in 1972 tarihli ilkbaskısını hiç duymamış ve görmemiştim.1975 tarihli daha yaygın ikinci baskıyı ise

AR

RE

DA

ME

NTO

89

Mimarlık

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 89

Page 40: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

ancak 1979’da gördüm. İthalatçı kitapçı,kitabı bana “bunu tek nüsha getirttik, amasizden başkası almaya yanaşmadı” diyetakdim edecekti.

Türkiye 1970’lerde kendi asayişsizlikortamına gömük bir düşünsel ataletyaşıyordu. 1980’lerde ise acıklı bir asayişrejimi içindeydik. Ama tek sorunun terör vebaskı ortamı olduğunu iddia edemem.Tıkanıklık dışsal değil, içseldi. 1970’lerbiterken bir grup arkadaş, sosyalist birülkede endüstri tasarımına gerek olupolmadığını tartışmıştık sabahlara kadar.Ben olduğunu savunuyordum; onlarsabunun yalnızca kapitalist tüketimtoplumunun bir aldatmacası olduğunu… O yıllarda tasarıma ilişkin tartışmalardakiderinlik en fazla galiba bu kadarolabiliyordu. Ciddi ciddi, “siyasal iktidarilericiler tarafından ele geçirilmeden mimaribir kurtuluştan söz edilemez” şeklindekonuşulması çok yaygındı. Muhafazakarsağ aktivistlerinse mimarlık ve tasarım gibikonulara hiç ilgi duymadığını söylemek zordeğildi. Onlar da amaçlarını yine sadecesiyasal iktidara el koymak olaraktanımlamışlardı. Ya da iktidar zatenonlardaydı da, öyle olduğunun farkındadeğillerdi. Ülke kurtuluşunu aklı tatilegöndermek suretiyle başarmayı, mimarlığı(sağda ve solda) “devrim”den sonradüşünmeye başlamayı teklif etmekyadırganmıyordu. Bu koşullarda mimarlıkdergiciliği 1980 darbesiyle birlikte ölmüştü.Mimarlar Odası’nın resmi yayın organı“Mimarlık” bile yayınını durdurmuştu.

1985 sonrasında Türkiye ve mimarlıkortamı canlanmaya koyuldu. Arredamento,hem bu açılımın ürünüdür, hem de açılımıvareden aktörlerden biridir.Yayınlanmasının daha ilk günlerindenitibaren mimarlık ve tasarım adınakonuşulabileceklerin sınırlarınıgenişletmeye çalıştı. Mimarlığı sadecetoplumsal adalet sağlamanın aracı gibitahayyül etmekle yetinilemeyeceğinigöstermeyi amaçladı. Hatta ilk 100sayısında konut iç mekan tasarımlarına dayoğun yer verdi. Gündelik özel yaşamınfiziksel çevresinin toplumsallığın ta kendisiolduğu fikrinden yola çıkıyorduk. Dergi oyüzden “şenlikli” örnekler sundu. Kimiçevrelerden bu nedenle tepki bile topladı.Ahmet Oktay’ın “Türkiye’de PopülerKültür” kitabının önemlice bir kesimininbu anlamda bir Arredamento eleştirisiolduğunu hatırlatacağım. Oktay, tüketimkültürünün dergide sorumsuzcapompalandığını iddia ediyordu. Bunun

haklı bir eleştiri olup olmadığını tartışmakilginç olsa da amacım o değil. Hedefim,Arredamento gibi bir tasarım/mimarlıkdergisinin yaygın bir zeminde okunup,dikkate alınıp irdelendiğine işaret etmek.Bunun anlamı, derginin gerçek bir kamusalaçılım mecrası haline geldiğidir.Beğenenleri vardı, nefret edenleri vardı;okumayıp seyredenlerden akademikçevrelere, muhafazakarlardan liberallerekadar geniş bir alanda önemsendi. Budoğrultuda da yönetildi, yönlendirildi.

O sayede, sonraki yıllardaazımsanmayacak sayıda mimarlıköğrencisinden “bizim eve çocukluğumdanberi Arredamento alınırdı, mimar olmaya o zaman karar verdim” gibi açıklamalarduyacaktım. Bu, Habermas’ın çok sıkbaşvurduğum “modern burjuvakamusallığının doğuşu” kavramıyladoğrudan ilgili bir değişim. Şimdikikuşaklar, 1990 öncesinde çoğu yerdemimarlara ve mimarlık öğrencilerine“mimarın mühendisten farkı ne, mimarlıkne demek” gibi soruların yaygın biçimdesorulduğunu bilmezler. Üst orta gelirgrubundan aşağıya, İstanbul veAnkara’dan orta ve küçük boy kentleredoğru gidildiğinde mimarlık bir bilgi veetkinlik alanı olarak gündemde bile değildi. İnşaat mühendisliğininmimarlıktan çok daha bilinir, saygın ve çekici olduğu bir dönemdi o.

1980’lerin sonundaysa ülke mimarlık vetasarım konuşmak, görmek, heyecanduymak, düşünmek, hatta tarihinde ilk kezolarak mimarlıktan keyif almak istemeyebaşlamıştı. Bu konuların yeni yeni farkınavarılmaktaydı. Daha önceleri mimarlarınbile Türkiye’de kaydadeğer bir mimarlıküretimi yapabildiğine inanmadığınıanımsatacağım. Bu işe ömür vermiş 1900-1970 arası mimar kuşaklarının “bu ülkedemimarlık mı var” diye yine mimarlartarafından aşağılanması olağandı.Arredamento’nun yayın yaşamı işte buaşağılama ve tıkanmanın aşılmasının datarihidir. Arredamento bu ülkede mimarlar,tasarımcılar, mimarlıklar bulunduğunu veanlamlı işler yapılmakta olduğunu ortayakoyan en önemli mecralardan biri oldu.Yaşayan Türk mimarlarıyla ilgiliArredamento “Profil”lerinin o yıllarda azsattığını, ama çok konuşulduğunusöyleyeceğim. Evet, ilginçtir, Türkler’in“Profil” konuğu olduğu sayılaryabancılarınkinden az satardı, fakatkıyaslanmayacak kadar ses getirirdi. Ortammimarlık konuşmak istiyordu.

Türkiye, mimarlığın efsanevi bir uzakgeçmiş başarıları hikayesi gibi anlatılmasıalışkanlığından da yavaş yavaş 1990itibariyle sıyrılmaya başladı. Mimarlık biranlamda olağanlaştı. Kamusal alanınmimarlık ve tasarım bağlamında açılmasıbu demektir. Mimarlık ancak, toplumudönüştürecek bir araç gibi hayaledilmekten ve geçmişi taçlandıran birdüşsel yücelik gibi görülmekten sıyrıldığızaman tartışılabilirlik, konuşulabilirlikedinecekti. Kuşkusuz bunun aksi de doğru:Mimarlık konuşuldukça, tartışıldıkçaolağanlaştı, olağanlaştıkça özgürleşme içinbir zemin tanımlar hale geldi.

Bugünse Türkiye, tarihinin en trajikkamusal alan tıkanmalarından biriniyaşıyor. Bu değişimi sadece hükümetinantidemokratik çabalarıylagerekçelendirmeyeceğim. Tabii ki,yönetimin tıkaç olarak çalıştığı apaçık birgerçek. Ancak, tek susturucunun hükümetolduğunu iddia etmek, yönetimin gücüneve etkisine yapılmış bir iltifat bile sayılır.Kamusal alan tıkanmasının son birkaç yıliçinde ortaya çıktığını söylemek deçocuksuluk olur. Tırmanan tıkanmada asıl vahim olan ve gerekçe oluşturan,Türkiye’de geniş bir toplum kesimininkamusal alan açılımlarına talepyöneltmekten çok, tepki ve dirençgöstermesidir. Bunun o kadar çok uzanımıve tezahürü var ki, burada özetlenmesi bile zor. İstanbul Bilgi Üniversitesi ileYEM’in ortak girişimi olan “BugününTürkiye’sinde Mimarlık Tartışmak”toplantısında tartışmayı biraz denedik. O toplantı bile mimarlık konuşmakta epey zorlandığımızı ortaya koyuyordu.1980’lerin ikinci yarısı ve 1990’larıntoplantılarındaki heyecanı (konuşmaderinliğini değil) hatırlayıp hayıflanmamak zordu.

Kamusal alan tıkanmasını özgürleşmekistememek şeklinde tanımlamak mümkün.Ancak bununla özgürlük kavramınıidealize ediyor değilim. Düşünceninönündeki bariyerleri kaldırmak, aykırı gibi gözüken fikirlere de ifade edilme fırsatı tanımak şeklindeki yüceltici tanımlardeğil anlatmak istediğim şey. Çok aleladebir anlatımla, konuşmak rahat kaçırıcı,huzur bozucu bir etkinliktir, çünkü içindeyaşadığımız ortamın bilincini üretmekdemektir. Bireysel dertler üreten gündelikaksaklıklarla sınırlı kalmayan bir ölçektemevcut durumu sorunsallaştırmakdemektir. Dolayısıyla, travmatik birdönemde (ki, Türkiye yıllardır öyle birA

RR

ED

AM

EN

TO

90

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 90

Page 41: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

dönemi yaşıyor) konuşma arzusu azalır,susturma girişimleri tırmanır. Sorun şu ki,susuldukça, konuşulmayanlar bir tür sahte kutsallık kazanmaya başlar. Bu süreçiki yönde çalışır: Bir yandan sustukçasusulanlar kutsallaştırılır; öte yandan da,kutsallaştırma talebi üretenler susturmapolitikaları geliştirirler. Kamusal alanınböylece daha da daraltıldığı aşikar. Geziolayları susturma isteğinin nasıl abartılı bir hoyratlık edinebildiğini göstermişti.Bugün de Türkiye’de sosyal medyayı birazolsun ziyaret eden herkes karşıtgörüşlülüleri susturmak için canlabaşlasavaşan bir toplumla karşılaşır. Başka biranlatımla, konuşmak başkalarınısusturmak için başvurulan bir pratiktirartık. En yüksek yönetim katmanındanbaşlayarak hemen herkesin açık ve örtükhakaret ve nefret kustuğu bir ülkedekamusal alan açılmaz, kapanır.

Böyle bir yerde modern kamusallığımümkün kılan hedonist pratikler için zeminyoktur. Evet, yanlış yazmadım: Hedonizm,yani haz duyma talebi, keyif sürme isteği,açıkça zevkli, doya doya yaşamabeklentileri kamusal alanı açar. Mimarlıkalanı da böyle açılır. Mimarlık ancak ozaman inşa edilmiş metrekare miktarındanbaşka bir şey olabilir. Huizinga’nın ünlükitabı “Homo Ludens” (oynayan insan)kültürel üretkenliğin bu boyutunu anlatalıneredeyse 80 yıl oldu. Ancak bu beklenti veistekleri duyanlar toplumun başkaüyeleriyle birlikte yaşamaktan rahatsızolmazlar. Yaşam kalitelerini yükseltmektenutanmazlar. Açıkça göstermek yerinesaklamazlar. Neşe toplumsal yaşamındinamiklerinden biridir. Örneğin,karnavallar onun için kamusal yaşamınolmazsa olmazlarıdır. Yas tutmak, hicivyeteneğinden yoksunluk, asık surat, dinselyasakların sürekli hatırlatılması gibiciddiyete davet salgınları kamusal alanısabote ederler. O nedenle, özel yaşamınkapalı dünyasından dış dünyaya açılmak ve eğlenebilmek özgürleştiricidir. Eğlenmeimkanlarını daraltmak düşünmeolanaklarını azaltmakla, buysa kamusalalanı kapatmakla eşanlamlıdır. Taksim’dekiAKM’nin yıllardır kapalı tutulup yıkımaterkedilmesi tabii ki bir rastlantı veya kazadeğil. Özetle 1989’dan bu yana olup bitenşu: Önce cumbanın katı sınırlarını aşıpcanlı bir kamusal yaşama dalan rumbacılar,giderek yeniden cumbalarına doğruçekiliyorlar. Bunun acıklı sonuçlarınıentelektüel ve mimari ortam yaşamayabaşladı ve daha da vahim biçimdeyaşayacak gibi gözüküyor. n Uğur Tanyeli

1989’danGünümüzeMimarlığımızDoğan Tekeli n Mimarlık hizmeti;düşünce-tasarım ve uygulama alanlarınıkapsayan, iki ayrı alanda gerçekleştiriliyor.Bu bakımdan ben de konuyu, bu iki alaniçin ayrı ayrı gözden geçirmek istiyorum.

1950’li yıllardan beri içtenlikle benimseyip,tavizsiz uygulamaya çalıştığımız modernmimarlık da bu hızlı değişimdenetkilenmiş, 1960-70 yılları arasında ilkelerisorgulanmaya başlanmıştı. 80’li yıllardaise; modern mimarinin, o denli inandırıcıbulunan ilkeleri, kısmen reddediliyor ve“postmodern” olarak adlandırılan, farklıbir mimarlık anlayışı ortaya çıkıyordu.1990’dan sonra, büromuzungerçekleştirdiği; Metro City, İş Bankası gibiyapılarımızda bile sınırlı da olsapostmodern anlayışın izleri görülüyordu.

Arredamento Mimarlık dergisi, 1989yılında yayına başladığında, ülkemizde biryandan bu yeni akım yaygınlaşırken, biryandan da modern mimarlık anlayışı,ilkeleri bir ölçüde zayıflamış da olsavarlığını sürdürmekteydi. Bu farklıanlayışlar hüküm sürerken, bir yandan dadönem içinde değişen siyasal iktidar,mimarlığımıza tarihselci ideolojik biranlayışı yerleştirmeye çalışmıştır. Dergininyayın yaşamı, işte böyle farklı bakışaçılarının, farklı amaçların biraradayaşadıkları ve egemen olmaya çalıştıklarıbir dönemi kapsamaktadır.

Modern mimaride; yüksek kaliteli, azsayıda örneği bulunan ülkemizde, post-modern mimarlığın; “yeter ki, farklıve hatta şaşırtıcı olsun: ne yapılsa olur,nasıl yapılsa olur…” biçiminde algılanması,adeta bir kavram kargaşası yaratmıştır.Eğitimde de, pratikte de mimarlığın işlev,strüktür ve estetik gibi evrensel ve herdönemde geçerli olması gereken değerleri,giderek daha az dikkate alınmış ve anlamlı-anlamsız bir biçimcilik öne çıkmıştır.

Siyasal iktidarın; “Selçuk-OsmanlıMimarlığı’nı vurgulayarak ama tam olarakneyi kastettiğini bilmediğimiz anlayışı,gündemi iyice karıştırmıştır. Gerçekteiktidar, ideolojisi doğrultusunda toplumudeğiştirmeyi hedeflerken; mimarlığı, biraraç olarak kullanmak istemiştir.

Beştepe’deki caminin açılışında, SayınCumhurbaşkanı, getirilmek istenilen buanlayışı şöyle açıklıyordu:

“Hamdolsun büyük bir mücadele sonundabiz yeniden; tarihimizin, kültürümüzünkadim mimari anlayışını yeni bir sentezle,yeni bir yorumla ihya etmeyi, ayağakaldırmayı başardık. CumhurbaşkanlığıKülliyesi’nin tüm ana ve yardımcıbinalarıyla işte bu mimari anlayışın enseçkin, en ihtişamlı örneklerinden biriolduğunu düşünüyorum… Cami, araziiçerisindeki diğer yapılarla uyumiçerisinde, Selçuklu ve Osmanlı mimarlıktarihinin bir sentezidir.”

Sayın Cumhurbaşkanı’nın, kime karşı venasıl, büyük bir mücadele verdiğinibilmiyoruz. Ama 20. yüzyılda Türkiye’dedaha önce de mimaride ulusal kimlikarayışları olduğunu, ancak bunların çağın akışına ters düştükleri içinsürdürülemediğini biliyoruz.

Görülüyor ki, 1989’dan günümüzemimarlığımızda büyük bir hareketlilikyaşanmaktadır. Bu ortamda iddialı büyükmimarlık bürolarımız da; “ne yapsamolur” anlayışıyla ve büyük mali kaynaklarkullanarak zaman zaman sıradan yapılaraimza atabiliyorlar.

Sonuç olarak; bütün bu değişim,mimarlığın saygınlığını da etkilemiş,aşındırmıştır. Mimarlığın artık birkutsallığı, bir ayrıcalığı olmadığı sık sıkhatırlatılmaktadır.

Bu dönem, gelecekte bir kültürel zenginlik dönemi olarak mı, yoksa birkargaşa dönemi olarak mı kendinden söz ettirir, bilmiyoruz. Ne var ki;biçimcilik, tarihselcilik, “ne yapsam olur”anlayışı, özellikle halen gelişmekte olanülkemizde mimarlığın amacı olantoplumsal mutluluğa, yapılı çevrenin sürdürülebilirliğine katkı sağlar mı, kuşkuluyum.

1950-60 yılları arasında Mies’in, camprizmalarının benzerlerinin, giderek dahaçok inşa edildiğini gördükçe, bu türyapılardan oluşacak bir kentin; insandoğasına ne kadar aykırı olacağınıdüşünür, bu akımın, çok yaşayamayacağınısöylerdik. Bugün, her ne kadar yanyanagelen biçimlerin uyumsuzluğu, post-modernanlayış tarafından kabul edilse de,uyumsuz yapılardan oluşan kentler, aynışekilde insan doğasına aykırı olacaktır.

AR

RE

DA

ME

NTO

91

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 91

Page 42: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Zaten Eisenman’ın, 2006 yılında UIAkongresindeki konuşmasında, farklıolmak iddiasından vazgeçtiğini ifadeetmesi, belki her şeye rağmen budönemin de uzun sürmeyeceğinin,mimarlığın temel evrensel ilkelerininyeniden gündeme geleceğiningöstergelerinden biri sayılabilir.

Uygulama alanıMimarlık hizmetinin uygulama alanı;büroda, proje üretim tekniklerindenbaşlayarak; yapı-üretim teknikleri,mimar-işveren ilişkileri, iş alma süreçlerive bunun gibi pek çok konuyu içeriyor.Bu konuların her birinde 1989’dan beri büyük değişikliklerin yaşandığınıbiliyoruz. Proje ve yapı üretimalanlarındaki teknolojik gelişmeleri uzun uzun anlatmayı, gerekligörmüyorum. Ancak işveren profilinindeğiştiği, özel sektörün işveren olarakkamu sektörünün önüne geçerek ağırlıkkazandığı, kamuda ise işlerin; meslekikriterler yerine, özel kriterlerle verildiğibelirsizlik hatta adaletsizlikleri içeren bir dönemi yaşıyoruz.

1980’li yıllara kadar korumayıbaşardığımız mimarlık pazarımız,yabancı büyük mimarlık bürolarınınhaksız rekabetine açılmış bulunmaktadır.Kamuda olsun, özel sektörde olsun;kendi mimarlarımız yerine, yabancımimar katkısı ısrarla aranmaktadır. Her biri, mimarlık kamuoyunda zatenuzun uzun tartışılan bu ve bunun gibikonuların, burada bir kez daha elealınmasının yararlı olmayacağına vezaten bu yazının kapsamınasığdırılamayacağını düşünüyorum.

27 yılda, 300 sayı ile çok değerli birbirikimi gerçekleştirerek, mimarlığımızındüşünce ufkunu genişleten ArredamentoMimarlık’a, emek veren, özverileriyleyaşatan ve başarıya ulaştıran herkesikutluyorum. n Doğan Tekeli, Y. Mimar (İTÜ).

Son Otuz YılınMimarlık Kültürü:Ortamlar, Ürünler,Yayınlar, Söylemler Atilla Yücel n Arredamento Mimarlık’ınilk sayısından bugüne kadarki yayınyaşamının belirlediği otuz yıla yaklaşansürecin ülke mimarlığı açısından yerinideğerlendirirken bu sürecin ve sürenin hem ülke, hem de dünya ortamı açısındantarihsel anlamda nerede konumlandığını ve bu bağlamda ne ifade ettiğini dehatırlamakta yarar olduğudüşüncesindeyim. Otuz yılın bir kültürortamında hissedilir bir farklılaşma içinyeterli ve anlamlı bir süre olup olmamasıbüyük ölçüde bu tarihsel konumlanma ileilgili. Mimarlık gibi toplumsal ve politikilişkileri güçlü bir alanda bu gerçekliğikavramak ve değerlendirmek doğru olur.

Bağlam1980’li yılların sonu ile 21. yüzyılın ikincion yılının kapsadığı süre ortasında yüzyıl(ya da bin yıl) dönemecinin de bulunduğubir kronolojik ana tekabül ediyor. Ancakyüz ya da bin yıl sayıları ile belirlenmiş birkronolojik konumlanma tarihsel özaçısından çok anlamlı değil. Buna karşılıko tarihler içinde yer alan toplumsal vepolitik süreçlerin niteliği tarihsel anlamiçeriyor. Bu açıdan yüzyıl dönemecini dekapsayan son otuz yılın özgül bir anlamıolduğu söylenebilir.

Küresel ölçekte bakıldığında sözkonusuolan tarih kesiti soğuk savaş döneminin vebunun kalıntılarının büyük ölçüde geridekaldığı, dünyadaki iki kutuplu güçlerdengesinin değiştiği, küresel kapitalizminsistem olarak yaygınlaştığı ve sistemleştiğibir dünyaya tekabül ediyor. Çok uluslufirmaların büyümesi, enformasyontekniklerinin ve sanal ortamların gelişmesi,tüketimin yaygınlaşması ve başlı başına biramaç haline gelmesi, kapitalin ve bilgidolaşımının mekandan bağımsızlaşması buyeni ekonomi ve teknoloji ortamınınönemli özellikleri. Bunlara tasarım, çevre,mimarlık ve yapım alanlarında metropol ve megapoller patlamasını, sanalteknolojilerin gelişimini, görsel imge

üretiminin yaygınlaşmasını, yapımteknikleri ve özellikle malzeme çeşitliliğinin logaritmik büyümelerleartmasını ekleyebiliriz.

80’li yıllara gelindiğinde postmodernizmdeneyiminin biçimci uçları törpülenmeyebaşlamıştı ama yüzyıl ortalarında başlayanortodoks modernist inancın sarsılması veçoğulculuğun egemenliği yaygınlığınısürdürdü: Minimalist tasarımlarla yerel vetarihsel tonlar, brütalizmi anımsatanifadecilik örnekleri ile yapı-bozumcu dışavurumlar yan yana yer aldı. O günlerdenbu yana küresel kapitalizmin yenimetropollerinde birbiri ile yarışan ve çoğuartık fark edilmeden geçilen birbirininbenzeri çok katlı biçim, teknoloji ve kapitalgösterilerinin yanısıra düşünsel seçkinliğin,küçük ölçeğin ve duyumsallığın “anıtları”da izleyicileri tarafından kutsanıyor: Yeni bir “everything goes” ortamı. Buekonomik, kültürel ve teknolojik imkanlardünyası biçim için de sınırları alabildiğinegenişletti: Eğriliklerin, çatışangeometrilerin, heykelsi kütlelerin çeşitli yenimalzeme bileşimleri ile üretildiği, el vezihnin tasarlayamadığının sanal ortamlardamümkün hale geldiği bir tasarlama veüretim dünyası. Sanal iletişim teknolojileribu üretimin görsel imgelerini anında heryere ve her bireyin ekranına ulaştırıyor.

Türkiye 80’lere siyasal ve toplumsalyaşamının yakın tarihindeki en yıkıcıdarbesi ile uyanmıştı. Ülkedeki görelidemokratik oluşumları büyük ölçüde yıkanve etkileri otuz yıl boyunca süren busarsıntıya karşılık darbeyi izleyen “liberalrestorasyon” zaman içinde aynı zamandaonu dünyanın gidişatı ile buluşturan birgüzergahı da izledi. 80’lerin sonu burestorasyonun ve liberalleşme sürecininstabilize olduğu bir döneme tekabül ediyor.Ekonominin liberalleşmesi, özelleştirmeler,1990’lar ve özelliklede 2000’li yıllardanbaşlayarak bir süre hızlanıp Avrupa ile,bunun da ötesinde genel küresel sistemlerile bütünleşme eğilimi günün iletişimortamının da etkisiyle o güne kadar dahaiçine kapalı bir ekonomi, düşünce ve kültüriklimi olan ülkenin dış dünya ile dahageçirgen ve eş zamanlı ilişkiler kurmasınaimkan verdi. Ekonomi ve refahdüzeyindeki göreli yükselmenin de etkisiylebu eğilim özellikle büyük kentlerin vegelişmiş yörelerin toplumsal ve fizikselmekanında karşılık buldu. Bazı alanlardabunun o güne dek kapalı taşra kimliğinikoruyan yörelerde ve kültürel çevrelerde deyansımaları oldu. Mimarlık eğitimi verenA

RR

ED

AM

EN

TO

92

DO

SYA

Mimarlık Kültürü

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 92

Page 43: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

kurumlar, mimarlık ve tasarım ile ilgiliyayın dünyası, etkinlikler bu ortam içindehızlı bir büyüme ve değişim gösterdi. Budeğişim söylemlere, profesyonel ilişkilereve ürünlere de yansıdı.

Eğitim dünyası1970’lerdeki kısa süren özel yüksek okullardeneyimi hariç tutulursa Mimarlık okulları80’ler öncesinde üç büyük şehirdeki bellibaşlı devlet üniversiteleri ve bunlarınyanında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisibünyesinde yer alan sayıları sınırlı ve çoğuköklü kuruluşlardan oluşuyordu. 12 Eylüldarbesini izleyen YÖK kurumsallaşması veüniversiteleştirme süreci içinde bu sayıartmaya başladı; önce DGSA’nin deüniversiteye dönüştürülmesini içeren bir“tek tipleşme” anlayışı, bunu izleyerekönce vakıf üniversitelerinin, daha sonraözel kurumların yaygınlaşması ile hem sayıartmaya, hem de farklılıklar oluşmayabaşladı. 60’lı yıllarda sayısı 10’u geçmeyenokul sayısı 2015 yılında 115’i öğrencikaydı almış olan 131 mimarlık bölümüneyükselmiş durumda. Bunların yüzde 60’ıdevlet, yüzde 40’ı vakıf üniversitelerinde;yeni bir kategori olarak yakın örnekleriKKTC’de bulunan ve Türkiye’den de ciddisayıda öğrenci alan kurumların benzeriolan tümüyle özel üniversiteler degündemde. Mimarlık okullarının 1980’lerekadar yüzlerle ifade edilen öğrenci sayısı2015 yılında 20.000’i bulmuş durumda.

Eğitim kurumları ve mimarlık eğitimi ileilgili bu sayısal tablonun nitel özelliklerinebakıldığında öncelikle homojenleşmenineğitim süresine ve formatına yansıdığınıgörüyoruz. 4 yıllık meslek eğitimi tek tipesaslı YÖK yaklaşımı içinde kimi karşıçıkışlara rağmen tüm okulları kapsadı.Buna birçok kurumda 2 yıllık lisanssonrası programı eklense de bunların birkısmının düzeyi tartışılır durumda; aynıçekince bazı lisans programları için degeçerli görülmektedir. Üniversitelerin taşra illerine de yaygınlaştırılmasıpolitikasına bağlı olarak ve devletüniversitelerinden başlayan bu çoğalmakimi büyük Anadolu kentlerinde özel vakıf üniversitelerinin mimarlık bölümleriile de devam etmiştir. Bu hızlı sayısalartışın kalite açısından negatif bir maliyetiolması kaçınılmazdı; oldu.

Bu artış YÖK sisteminin ve gelenekselmimarlık eğitimi kurumlarının bir ortaktabusunun da yıkılmasına neden oldu:Öğretim elemanı ihtiyacı o güne kadarkendi akademik kadrosu dışında meslek

ortamına hayli kapalı duran kurumlarıuygulama alanından destek almayayönlendirdi. Bu taşra illerindeki bazı yenikurumlarda yeterliliği tartışılırgörevlendirmeleri teşvik etse deİstanbul’dakiler başta olmak üzere bellibaşlı büyük kentlerdeki daha köklükurumlarda deneyimli ve niteliklitasarımcıların eğitime katılmasına vepedagojik ortamın çok sesliliğe açılmasına,bu arada bazı yenilikçi deneyimlerinyaşanabilmesine vesile oldu. Küreselleşme,işgücünün uluslararası dolaşımı eğilimi,dışa açılma, AB süreci gibi konjonktürkoşulları bazı kurumlarda -mimarlık vetasarım disiplinleri için geçerliliğitartışılabilir görünen- Bologna kriterlerigibi akademik standartları, Erasmus gibideğişim programlarını, farklı ülkelerdeortak stüdyo ve yabancı öğrencideneyimlerini, yabancı dilde ya da çiftdilde öğretimi ve az sayıda kurumukapsasa da akreditasyon (eşlik)programlarını teşvik etti. Bunlar eğitiminve öğretimin daha evrensel bir ortamboyutu kazanması için olumlu kazanımlarolarak görülüyor. Bu hareketlilik ve eğitimdiline bağlı ilişkiler gelişmiş okullardakikuramsal beslenme, söylem zenginleşmesive güncelleşmesini de etkiledi. Güncelmimarlık söylemleri, mimarlığı felsefidüşüncelerle buluşturan yaklaşımlar, dijital olanakların ve bazı star mimartasarımlarının beslediği estetik yaklaşımlarve parametrik tasarım türünden yeniöneriler okul söylemlerinin gündeminegirdi. Buna yine özellikle yeterli gelişmişlikve ilişki olanağına sahip okullardaki artanöğretim dışı programların tanınmıştasarımcı ve kuramcıları ağırlama,uluslararası buluşma ve sergilere sahneolma olanaklarının artmasını ekleyebiliriz.

Etkinlikler, platformlar vekurumlaşmalarOkulların ve kentlerin mimarlık kültürünüzenginleştiren etkinlikler okul ortamlarıdışında da çoğaldı: Mimarlık konularını dageniş ölçüde kapsayan Habitat II gibibüyük uluslararası buluşmalar, sanat vemimarlık bienalleri, tasarım haftaları,önemli uluslararası mimarlık figürlerininokul sınırlarını aşan konuşmaları, sergileri;bunların yanında giderek kurumsallaşan vesayısı sözü edilen süre içinde artan ulusalödül programları: Ulusal MimarlıkÖdüllerini, SME Mimarlık Ödüllerini,Arkitera bünyesindeki Archi Park gibiödülleri, bunlara yeni katılan TurgutCansever Ödülü gibi ulusal girişimleritasarımcı mimarların ilgisini çeken ve

kaliteyi teşvik eden, tasarım ortamınıbesleyen girişimler olarak belirtmekgerekir. Bunlara etkisi yine 80’lerden buyana devam eden Ağa Han MimarlıkÖdülü ve meslek ortamının uluslararasıortama açılmasıyla birlikte ülkemimarlığının ve mimarlarının gündemindede yer almaya başlayan Mies van der Rohe Ödülü gibi prestijli uluslararasıprogramları da eklemeliyiz. Uluslararasısergilere ve Venedik Bienali türündenönemli ve öncü sanat buluşmalarınakatılmayı da mimarlık ve tasarımortamının “seçkin” kesimini motive edenbir etkinlik olarak bu arada sayabiliriz.

Etkinliklerin çoğalması ve meslek kültürüortamının zenginleşmesi bu etkinliklerdegörev alan kurumların da çoğalmasına, asligörevi farklı kimi kuruluşların ise yanetkinlik ve destekçi olarak katılmasınaolanak verdi. Mimarların meslek örgütüTürkiye Mimarlar Odası’nın UluslararasıMimarlık Ödülleri ve Sergisi gibikurumsallaşan programlar ya da belirlimeslek içi eğitim ve yayın faaliyetleridışında sesini ağırlıklı olarak çevre ve genelpolitika arenasında yoğunlaştırma sürecidevam ederken, Türkiye ve İstanbulSerbest Mimarlar Dernekleri sesini meslekkültürü ortamında daha çok duyurmayabaşladı. Buna çeşitli eğitim, yayın, sergi vebenzeri projelere verdikleri kurumsaldestek ile yapı ve tasarım sektörü ile ilgileribulunan Vitra, Kale, Koleksiyon gibikuruluşların kurumsallaşmaya başlayansponsorlukları eklemlendi. Mimarlık vetasarım kültürü açısından bir başka önemliyenilik 2000’li yıllardan başlayarakOsmanlı Bankası Kültür Merkezibünyesinde önce Garanti Galeri (GG),sonra SALT olarak kurumlaşanyapılanmanın kalıcı bir aktör olarak bukültür ortamına katılması oldu. Yapısektörüne bağlı ticari bir işlevi bulunanYapı Endüstri Merkezi’nin 1960’lardan bu yana süren ve 2000’lerde yeni mekansal olanaklarla gelişen katkısı da belirtilmelidir.

Mimarlık edebiyatı ve yayın dünyasıBu soruşturmaya vesile olan ve 300. sayısıyayımlanan Arredamento Mimarlık otuzyıla yakın süre içinde kesintisiz yayınyapan bir mimarlık dergisi. Aynı süreninsonunda yayın yaşamını bugün desürdüren Mimarlık, Yapı, XXI gibi yaygındağıtımlı dergiler, meslek odasınınMimarist, Ege Mimarlık ve benzerlerindenoluşan sürekli yerel yayınları ve haberdergileri, bunların sayısal ortamda

AR

RE

DA

ME

NTO

93

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 93

Page 44: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

yayımlananları, ayrıca Betonart gibi birsektör dergisi olmayı aşan ve meslekkültüründe saygın bir yere oturan yayınlarvar. Mimarlık yayını ortamında bu süreklive hatırı sayılır etkinliğe son yıllardasayıları gittikçe artan özgün telif ve çevirikitapları eklemek gerekiyor. Çağdaş Türkmimarlarının bazılarını kendi ofislerininfinanse ettiği, bazıları kurum ve işverensponsorluğu ile, bir kısmı da profesyonelyayınevleri tarafından basılan mimar, bürove tekil proje monografisi yayınları ciddisayıya ulaştı ve bu sayı artıyor. Dahaönceki dönemlerde Mimar Sinan ve SedadHakkı Eldem adları dışında az sayıda eskive çağdaş mimarın verimine odaklanmışbulunan tasarım ve yayın külliyatıçeşitlenmeye başladı. Yine uzun yıllarboyunca sınırlı sayıda akademik yayındışında sayısı çok sınırlı olarak kalanyabancı mimarlık edebiyatı yapıtları daözellikle son on yıldır yeni ve sistemli çeviriprogramları ile çoğalıyor.

Basılı yayınların yanısıra dijital medyamimarlık alanında da son on yılda giderekyaygınlaştı. Mimarlık dergilerinin birkısmının sayısal nüshaları, Arkitera baştaolmak üzere mimarlık haberleşmeortamlarının, haber ve arkiv sayfaları,mimarlık ofislerinin kendi siteleri ve websayfaları, ilgi gruplarının izlediği blog’lar,bunların yanısıra çeşitli uluslararasımimarlık sitelerinin sağladığı sürekli bilgibasılı medyanın yanında yaygınlık kazandı.Giderek kitap konusunda olduğu gibi ve belki daha ağırlıklı olarak internethaberleşmesinin ve dijital medyanın güncelmimarlık dünyası hakkında bilgi almakiçin basılı olandan daha çok kullanıldığınısöylemek mümkün. Bu özellikle gençkullanıcılar ve öğrenci kesimi için geçerli.

Ayrıca dünyadaki mimarlık üretiminincoğrafi anlamda ve sayısal olarakyaygınlaşmasının, bunlardan bir çoğununaralarında giderek benzeşmesinin, güncelolanın çabuk eskimesinin ve dijitalmedyanın maddeyi, mekanı ve zamanıeritmesinin, sağladığı erişim kolaylığının vebunun düşük maliyetinin de etkisiylemimarlık dünyasında olan biteni izlemekiçin basılı belge en elverişli ortam olmaktançıkmaya; daha kalıcı ve kitap gibi düşünselboyutu önem kazanan bir içerik kazanmayabaşladı. Bunun sektöre getireceği geleceğinne olacağını zaman gösterecek; ama sonotuz yıl ve özellikle son on yılın hızlıgelişimi dijitalin egemenliğinin arttığınıgösteriyor. Mimarlık sitelerininyaygınlaşması bunun göstergesi.

Mimarlık uygulaması ve üretimi,meslek ortamıMimarlık üretimi bu teknoloji veenformasyon gelişimini ve bunlarınbeslediği ideolojik kalıpları giderek dahaçok izliyor; onlardan etkileniyor.Metropolde, özellikle de küreselmekanizmalar ve sermaye ile, kapitalistsistemle en çok bütünleşmiş olanİstanbul’da evrensel bir mimari dil, meslekörgütlenmesi, kurumsallaşma düzeyi artanbüyük büro egemenliği, bunun yanında iseküçük ölçekli ve olabildiğince seçkin“butik” üretim yapan bürolar dahaöncesinde görülmeyen bir gelişmişlikdüzeyi ve geçerlilik kazandı. Bu iki farklıtasarım elitinin yanısıra siyasal iktidarınideolojik ve üslup tercihleri ile debelirlenen devlet yatırımlarının işverenpazarını oluşturduğu bir sektör ile kentseldönüşüm programlarının, TOKİ benzeriuygulamaların beslediği geniş bir kesimdaha var. İlkinin seçkinci konumuna vesınırlı sayısına oranla bu kesim ülkederesmi olarak meslek uygulayan 50.000’iaşkın mimarın büyük çoğunluğununkatıldığı bir tasarım ve uygulama alanınatekabül etmekte. Bunların ürettiklerimimari de, kullandıkları dilsel araçlar da,benimsedikleri ve izledikleri enformasyonkaynak ve kanalları da farklılaşmışdurumda. Ve bu kesimler birbirine pekdokunmadan yan yana yaşıyor.

İlk kesim için dünyadaki eğilime de uygun olarak düşünsel söylemdenyararlanma, onu tasarımını ve ürününümeşrulaştırmak için araç olarak kullanma,basılı ve dijital medyaya ya da sergi, bienal gibi ortamlarda yankı bulma, PRetkinlikleri ve starlık mitosu oluşturma sonon, on beş yılın yükselen eğilimleri. İkincisikendini siyasal güç odaklarına ve kitleyeyönelik girişimci çevrelere yakın durarakbesliyor. TV başta olmak üzere görseliletişim araçlarında yansıma bulan ticarireklam bir başka medya ve PR oluşturmabiçimi olarak özellikle “incelmiş” araçlaragereksinimi olmayan ve farklı bir işverenve kullanıcı kitlesine hitap eden ikincikesimi ilgilendiriyor. Sayısal varlığı vecoğrafi dağılımı genişleyen orta gelirgrubuna egemen olan kültür kalıpları bumimariyi ve onun benimsediği imgelerdünyasını besliyor; siyasal ortam veideolojik tercihlerinin de bunda payı var.

Bu ikinci ve yaygın grubu tasarımdan vemeslek kültüründen çok popüler kültüre ve ticari süreçlere bağlı bir etkinlik olarakgörüp son yirmi-otuz yılın mimarlık

kültürünü bir “meslek eliti” teşkil eden ilkinin gerçekliği açısından bir kezdaha değerlendirirsek; gerek sanaldünyanın ve internet haberleşmesinin,gerekse biçim bolluğu, benzerliği ve ölçekbüyümesinin ortaya koyduğu mitos’ların,örneğin “starlık” imgelerinin ve “orgie”ortamının bu üst üretim ve söylemin bilegeçerliliğini sorgulamayı meşrulaştıran birduruma işaret ettiğini iddia edebiliriz. Bu,yetenekli ve donanımlı tasarımcılarıngiderek çok sayıda ve büyük ölçekteürettikleri bir dünyada ve Türkiye’desözkonusu büyük ölçekli üretim üzerindemimari anlamda konuşmayı giderekgüçleştiriyor; iddialı ve büyük ölçekli birkentsel proje, örneğin bir kule kısa süredebenzerleri ve daha yüksekleri tarafındankuşatılarak tekilliğini anında yitirebiliyorve bu çoğalma olgusu onun doğasındazaten varolduğu için tekilliği geçici vealdatıcı bir öze sahip. Daha önce sözünüettiğimiz küçük ölçekli kimi yapıtlar buçelişkili durumun dışında. Bu durumun -Tafuri’nin ileri kapitalizm çağındaütopyanın imkansızlaşması konusundasöylemiş olduğuna benzer biçimde- mimari söylemin ve eleştirinin tükendiğibir noktaya yaklaştığı kanısındayım. Mimarlık eleştirisinin de, modern mimarlık tarih yazımının da olanağıdüşünsel anlamda giderek güçleşiyor.

Bitirirken: Söylem hakkındaYeninin her türünün yeniden üretildiği,olanaksız denen hemen her şeyin ekonomik ve teknolojik erişilebilirliknoktasına yaklaşıldığı, böylesi birsınırsızlık ve ölçütsüzlüğün getirdiği etik boşluk ile muhafazakar siyasalideolojiden kaynaklanan sahte tarihselcitaleplerin karşıt etkisi altında görünenmimarlık ortamı 1980’lerin sonundanbaşlayarak 21. yüzyılın ilk on beş yılının sonuna gelindiğinde kültüreldağarını besleyen düşünsel çeşitlenme ileekonomi politik gerçeklikten ve ülkesosyolojisinden kaynaklanan ikilemarasında sıkıntılı bir noktada bulunuyor.Bir mimarlık dergisinin 30 yıla yaklaşansürekli ve saygın yayın deneyimi vesilesi ile yapılan bu sorgulama mimarlıkedebiyatının ve mimarlık düşüncesinineleştirel işlevinin sorgulanmasının,mimarlık söyleminin sosyolojiden vepolitikadan ne denli bağımsız olarakyapılabileceğinin bir kez daha gündemegetirilmesiyle noktalanıyor.n Atilla Yücel, Mimar, İTÜ, Prof.Dr.,UKÜ Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi.A

RR

ED

AM

EN

TO

94

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 94

Page 45: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

1980’lerden2010’lara Türkiye’de MimarlıkTarihyazımıÜzerine NotlarT. Elvan Altan n 1980’li yıllar, mimarlıktarihi çalışmalarında yeni yaklaşımlarınuluslararası ortamda ürünlerini vermeyebaşladığı bir dönem olarak dikkat çeker.Önceki onyılların sosyal bilim alanındakisorgulamalarının etkileri mimarlıktarihyazımında bu dönemde yansımasınıbulmaya başlamış; örneğin, Spiro Kostof’un1985’te basılmış olan A History ofArchitecture: Settings and Rituals başlıklıkitabı, binalara ve onları yaratan mimarlaraodaklanan geleneksel tarihyazımınıeleştirerek, yapıların materyal gerçekliğininbilgisiyle birlikte bütüncül kültürelbağlamının da değerlendirilmesi gereğinivurgulayan yaklaşımı disiplinin gündemineçekmişti. 1980’lere gelindiğinde Türkiye’deüretilen mimarlık tarihyazımıçalışmalarında da bu yaklaşım kabulgörmekte; yapılı çevreyi siyasi ve kültürelbağlamı temsil eden toplumsal bir eylemolarak değerlendiren araştırmalarartmaktaydı. Bu dönemde Türkiye’demimarlık tarihi çalışmalarının temelaraştırma konusu olan Osmanlı veCumhuriyet dönemleri1 üzerine çalışmalarınbu çerçevede geliştiği; zaman içinde değişenyaklaşımlarla kurgulanmış olsa da, erkenCumhuriyet yıllarında Celal EsadArseven’in yayınlarından 20. yüzyılın ikinciyarısında Doğan Kuban ve Bülent Özer’inçalışmalarına uzanan süreçte çalışmalarışekillendiren “milli” ve “modern” birmimarlık tartışmasının da böylece 1980’lerede taşındığı görülür. Bu yılların önemlietkinliklerinden biri olarak Kültür veTurizm Bakanlığı’nın 1984 yılındadüzenlediği “Mimaride Türk Milli ÜslubuSemineri”, geçmişten bugüne uzanan birçerçevede tanımlanan “Türk mimarlığı”nın“milli” karakterine 20. yüzyıl boyuncayapılan vurgunun güncel tartışmalarınısergilerken; University of PennsylvaniaPress’in aynı yıl yayınladığı, Renata Holodile Ahmet Evin’in derledikleri ve ülkeninönde gelen mimarlık tarihçilerinin

yazılarından oluşan Modern TurkishArchitecture (Modern Türk Mimarlığı2)kitabı ise, bu mimarlığın “modern”karakterini bütüncül bir kurgu içindeuluslararası ortama sunmaktaydı.

Türkiye’de 20. yüzyıl boyunca milliyetçi vemodernleşmeci paradigmalar çerçevesindeyaklaşım ve metodlarını oluşturan mimarlıktarihi disiplininin, 20. yüzyılın ikinciyarısından itibaren uluslararası ortamdagittikçe baskın hale gelen modernizmeleştirisini 1990’lı yıllardan itibarengündemine almaya başladığı söylenebilir.1990’lı yıllar, milli-devlet sisteminin vemilliyetçi ideolojinin de yoğun olarakeleştirildiği bir dönemdi. Bu dönemdenitibaren Türkiye mimarlık tarihi üretimindede eleştirel yaklaşımın güçlendiği; milliyetçive modernleşmeci paradigmaları tartışmayabaşlayan çalışmaların, özellikle ülkede yenikurulan devletin ürettiği 20. yüzyılmimarlığını ve Osmanlı mimarlığı ile bumimarlığın Cumhuriyet dönemiyle ilişkisiniyeniden değerlendirmeye çalıştıklarıgörülür3. 1998 yılında Cumhuriyet’inkuruluşunun 75. yılı nedeniyle TarihVakfı’nın Ankara’da düzenlediği konferansve ardından değişik alanlara odaklanarakbasılan yayınlar arasında yer alan YıldızSey’in derlediği 75 Yılda Değişen Kent veMimarlık kitabı, Türkiye’de modern dönemmimarlığının çok yönlü dinamiklerini vesonuçlarını sunarak, bu tartışma ortamınıyansıtmaktadır4. Benzer şekilde, 1999yılında Osmanlı İmparatorluğu’nunkuruluşunun 700. yılı nedeniyle TMMOBMimarlar Odası’nın Osmanlı Mimarlığının7 Yüzyılı: “Uluslarüstü Bir Miras”başlığıyla İstanbul’da düzenlediği konferansve Nur Akın, Afife Batur ve Selçuk Batur’underledikleri aynı başlıklı kitap, Osmanlımimarlığının tarihyazımında ortaya çıkanyeni sorgulamaları ortaya koymaktadır.

Yüzyıl dönümünde güçlenen bu yenitartışma ve sorgulamalar, 2000’li yıllardasayıları hızla artan çalışmalarla Türkiye’demimarlık tarihyazımında yerleşmeyebaşlayan yeni yaklaşımları şekillendirdiler.Bu değişim, uluslararası ortamda disiplineryaklaşım değişiklikleriyle eşzamanlıolmuştur. Mimarlık tarihçilerininuluslararası olarak en etkili kuruluşu olanSociety of Architectural Historians’ındergisinin 2000’li yılların başlarındakisayılarında disiplinin yeni açılımlarıtartışılmakta; örneğin, derginin derleyeniEve Blau, kuruluşun 2002 yılındakikonferansının açılış konuşmasında, budönemde mimarlık tarihinin disiplinin

değişimine yol açan bir kriz içinde olduğunuvurgulamaktaydı. 2004 yılında ODTÜ’deaynı başlıkla düzenlenen konferanstan yolaçıkarak 2006’da Dana Arnold ve BelginTuran Özkaya ile birlikte derlediğimizRethinking Architectural Historiography(Mimarlık Tarihyazımını YenidenDüşünmek) başlıklı kitapta incelendiği gibi,mimarlık tarihçilerinin tarihyazımı pratiğinedönüp yeniden bakması ve bu pratiğingenelgeçer hale gelmiş alışkanlıklarınısorgulaması ile ortaya çıkan bu değişim,mimarlık tarihinde çalışma konularının vetemalarının çeşitlenmesinde olduğu kadar,yeni bakış açılarının ve metodolojilerinoluşmasıyla da kendini göstermektedir.Tarihi yazarken tarihin nasıl yazılmış veyazılmakta olduğunun farkında olmayı,yani öncelikle tarihyazımı pratiğine eleştirelyaklaşmayı gerekli kılan yeni yaklaşımlar,geleneksel tarihyazımının anıtsal yapılar vemimarlarına odaklanarak sürdürdüğüpratiği dönüştürerek, yapılı çevrenin dahakapsayıcı bir çerçevede ele alınmasının vedisiplinlerarası kuramsal yaklaşımlarladeğerlendirilmesinin yolunu açmıştır.

Güncel mimarlık tarihyazımı anlayışı,bağlamsal analizi öne çıkarmaklayetinmemekte; mimarlık ürününün içindebulunduğu tarihsel bağlamın sadece biryansıması olmadığını, bu bağlamın birparçası olarak, aynı zamanda onu bizzatürettiğini söylemekte; mimarlık ürünününne olduğunu ve nasıl üretildiğini incelediğigibi, bağlamının üretiminde nasıl rolaldığını da değerlendirmektedir. Dolayısıyla,mimarlık ürünü, yapılı çevrenin üretiminietkileyen çoğul faktörlerden biridir; onutasarlayan mimar da, bu üretimin, kamusalya da özel işvereninden işçisine vekullanıcısına uzanan çoğul aktörleriarasında yer alır. Yapılı çevre üretimini buşekilde çok-boyutlu bir alan olarak elealmak ise, bu üretimde rol alan aktörlerinve etkili olan faktörlerin aralarındaki çok-yönlü ilişkileri anlamayı gerekli kılar. Son dönem tarihyazımında öne çıkan vemimarlık tarihi alanında da Francis D. K. Ching, Mark M. Jarzombek veVikramaditya Prakash’ın yazdıkları A Global History of Architecture (2006) ileSpiro Kostof’un 1980’lerdeki yayınınınRichard Ingersoll tarafından düzenlenenyeni edisyonu World Architecture: A Cross-Cultural History (2013)kitaplarında örneklenen “küresel tarih” ya da “dünya tarihi” metodolojileri, yapılı çevre üretimi gibi tarihsel oluşumların bu ilişki ağları üzerindendeğerlendirilmesini önermektedir5.

AR

RE

DA

ME

NTO

95

Mimarlık Tarihçiliği

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 95

Page 46: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Son dönemde Türkiye mimarlık tarihialanında bu yeni yaklaşımlarlagerçekleştirilen araştırmalar artmakta;sıradan yapılardan kentsel biçimleregeleneksel yaklaşımların göremediği tümyapılı çevre ürünlerini kapsamaya çalışan,sadece mimarlık ürününü değil, o ürününözgün üretim ve tüketim koşul ve süreçlerinifarklı disiplinlerden edinilen çerçevelerdeninceleyen ve ülkede üretilen mimarlığıdönemsel ve coğrafi sınırlarının ötesiyleilişkilendirerek yorumlayan birçokçalışmanın katkısıyla mimarlık tarihyazımıdönüşmektedir. Kapsayıcı ve çoğulcueleştirel çerçevelerden geliştirilen vemimarlık üretimini çok-boyutlu bir alanolarak ele alan güncel tarihyazımıyaklaşımlarının ürünü olan çok sayıdakiçalışma, bütüncül ve değişmez söylemleri vebüyük anlatıları eleştirmekte; dolayısıyla,Türkiye mimarlık tarihyazımında uzun sürebaskın olan milliyetçi paradigmaların kısıtlıve tanımlı çerçevelerini kırdığı gibi,modernleşme paradigmasının “doğu/batı”ya da “gelişmiş/geri kalmış” gibi tanımlarınıda sorgulamakta ve bu ikilemlerin ötesindeyorumlar sunabilmektedir6.

Yeni bakış açılarının etkisi çalışmakonularının ve yaklaşımlarının değişimindeartarak hissedilse de, mimarlık tarihinigeleneksel yaklaşımla çalışan bir tarihyazımıpratiği de aslında sürmekte ve Türkiyeortamında milliyetçilik ve modernleşmeparadigmalarının etkisi de bir yandandevam etmektedir. Türkiye mimarlıktarihyazımında hala Osmanlı veCumhuriyet dönemlerinin araştırma konusu olarak odakta olmayı sürdürmesi,Eskiçağ ve Bizans dönemlerinin7 ya dagayri-Müslim nüfusların8 üretimi gibi bubölgede yaşamış çeşitli kültürlerinmimarlıklarının çalışmalarda yeterlidüzeyde ele alınmamış olması, “modern” ve “milli” kimlik kurgusunun ve sondönemde özellikle Osmanlı-Selçuklu9

mimarlığı üzerinden geliştirilen “Türk-İslam” kimliği kurgusunun süren etkisinivurgulamayı gerekli kılıyor.

Mimarlık tarihi alanını son onyıllardaetkilemiş olan yeni yaklaşım ve metodlarınTürkiye’de yaygınlaşmasının önündekiengelleri değerlendirebilmek için, disiplininkurumsal şekillenmesine dikkat çekmemizgerekiyor. Mimarlık tarihi araştırmaalanının disipliner yapısını kurgulayankurumlar öncelikle üniversitelerdir.1960’lardan itibaren bu alanda lisansüstüeğitime başlayan İstanbul TeknikÜniversitesi ve Mimar Sinan Güzel

Sanatlar Üniversitesi’nde, ardından açılanprogramlarla 1980’lerden itibaren OrtaDoğu Teknik Üniversitesi’nde ve1990’lardan itibaren de Yıldız TeknikÜniversitesi’nde mimarlık tarihi çalışmalarıyüksek lisans ve doktora düzeylerindeyürütülmektedir. Son yıllarda bunlaraeklenen mimarlık tarihi yüksek lisansprogramlarında ve birçok üniversitede demimarlık araştırma alanı altında yürütülentarih çalışmalarıyla, disiplinin akademikkurumsal çerçevesi gelişmiştir. Türkiye’ninneredeyse tüm illerinde mimarlık bölümleriaçılmış durumdayken, mimarlık tarihilisansüstü çalışmaların yürütüldüğüüniversitelerin hemen hepsinin İstanbul veAnkara’da bulunması, yüksek eğitimalanının genel kadro ve altyapı sorunlarınıgösterdiği gibi, mimarlık tarihi alanındakiyeni yaklaşım ve metodların daha yaygınkabul görmesinin önündeki engele de işaretediyor. Mimarlık tarihi çalışmalarına yönverebilecek bir diğer kurumsal çerçeve de bu çalışmaları finansal olarak dadestekleyecek olan özel araştırma merkezleriolabilir. Tarih Vakfı gibi özel kurumların,Ankara, İstanbul, Anadolu Medeniyetleri ve Akdeniz Medeniyetleri gibi yapılı çevreyide içeren temaları odağına alan özelaraştırma merkezlerinin/enstitülerin veözellikle eskiçağ çalışmaları yürüten yurtdışımerkezli enstitülerin çalışmaları alanaönemli katkı sağlıyor olsa da, Türkiye’demimarlık tarihi araştırmalarına odaklananbir merkezin bulunmaması ve dolayısıyla bu çalışmaların finansal desteğinin kısıtlıolması da, akademik araştırmalarınyaygınlaşmasını zorlaştırmaktadır.

Her akademik uzmanlık alanı gibi mimarlıktarihi de ancak gerçekleştirilmiş olançalışmaların paylaşılması ile disiplinerçerçevesini güçlendirebilir. Bu noktada,mimarlık tarihi çalışmalarının verilerininkapsamlı olarak derlendiği arşivlerinbulunmaması, önemli bir eksiklik olarakvurgulanabilir10. Bu alanda lisansüstüçalışmaların sayısı artmış olsa da, yapılanyayınlar da hala yeterli düzeyde değildir.Mimarlık tarihi çalışmaları MimarlarOdası’nın ve üniversitelerin mimarlıkfakültelerinin dergilerinde ya da mimarlıkalanında uzmanlaşmış diğer süreliyayınlarda basılıyorsa da, yayın alanındakien önemli sorunun tamamlanançalışmaların sonuçlarının hızlı bir şekildepaylaşılabileceği mimarlık tarihi alanınaözelleşmiş bir süreli yayının eksikliği olduğusöylenebilir. Bir diğer akademik paylaşımplatformu olan konferans ve seminerbenzeri toplantılar için de aynı durum

geçerlidir: Mimarlık ve tarih alanlarınıntoplantılarında mimarlık tarihi çalışmalarısunulmakta; ancak, bu uzmanlık alanınaodaklanmış ve güncel çalışmalarınpaylaşılacağı bir platformun eksikliği11,araştırmacıların karşılıklı bilgilenme vetartışma olanağını engellemektedir.

Çalışmaların yürütüldüğü üniversite vearaştırma merkezleri gibi kurumların,ürünlerinin derlendiği arşivlerin vepaylaşıldığı yayın ve etkinlik ortamlarınınçoğalmasının yanısıra, Türkiye’de mimarlıktarihi çalışmalarını yürütenlerin araştırmave iletişim ortamlarının gelişmesinisağlayacak yollardan biri de, bu alanda birörgütlenmenin oluşturulmasıdır. 1980’liyılların sonundan 2010’lu yıllara uzananyaklaşık otuz yılda gerçekleştirilen çoksayıdaki çalışma, mimarlık tarihi araştırmaalanının kapsamını genişletmiş vetarihyazımının uluslararası güncelçerçeveleriyle uyumlu bir şekilde yeniyaklaşım ve metodları uygulamayabaşlamıştır. Ancak, mimarlık tarihiuzmanlık alanındaki araştırmalarıngeleneksel sınırlarının daha yaygın ve etkinbir şekilde aşılabilmesi, disiplininönkabullerinin sürekli sorgulanmasını vetartışılmasını sağlayacak daha güçlü ve açıkbir iletişim ortamıyla mümkün olabilecektir.n T. Elvan Altan, Prof.Dr., ODTÜMimarlık Bölümü.

Notlar:1 İletişim Yayınları tarafından basılan ve Murat Belge ve Bülent Özüakın’ın hazırladıkları CumhuriyetDönemi Türkiye Ansiklopedisi (1983) ile Murat Belge veFahri Aral’ın hazırladıkları Tanzimat’tan Cumhuriyet’eTürkiye Ansiklopedisi (1985), bu araştırma konularının1980’lerde tarihyazımı alanında hala geçerliliklerinisürdürdüklerini ve yeniden düşünülmeye değergörüldüklerini göstermektedir. Afife Batur tarafındanyazılmış olan “Batılılaşma Döneminde OsmanlıMimarlığı” ve “Cumhuriyet Döneminde Türk Mimarlığı” başlıklı yazılar da, geç dönem Osmanlı ve erken dönem Cumhuriyet mimarlığını bütüncül olarakele alan çalışmalar olarak bu kapsamlı yayınların içindeyer almaktaydı.2 Kitabın Türkçe çevirisi, derleyenlerin arasına SuhaÖzkan’ın katılımıyla, 2007 yılında Modern TürkMimarlığı, 1900-1980 başlığıyla TMMOB MimarlarOdası İstanbul Şubesi tarafından yayınlanmıştır.3 Arredamento Dekorasyon dergisinin yayına başladığı1989 yılında mimarlık lisans derecemi alıp mimarlıktarihi alanında lisansüstü eğitimime başladığımda, benimtez çalışmalarım da, milliyetçi ve modernleşmeciparadigmaların erken Cumhuriyet dönemi bağlamındatartışılması çerçevesinde kurgulanmıştı.4 Aynı yıl MIT’de düzenlenen bir toplantı da modernTürkiye’nin uluslaşma deneyimini mimarlığı da kapsayanfarklı disipliner bakış açılarından tartışmaya açmıştı.Sibel Bozdoğan ve Reşat Kasaba (der.), Türkiye’deModernleşme ve Ulusal Kimlik, Tarih Vakfı YurtYayınları, İstanbul, 1998.5 “European Architectural History Network” isimli örgütde, örneğin, geleneksel dernek örneklerinden farklı olarak,Avrupa mimarlık tarihini çalışanları biraraya getiren bir“ağ” oluşturmak üzere 2006 yılında kurulmuştur.

AR

RE

DA

ME

NTO

96

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 96

Page 47: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

6 2000’li yılların başından bu yana tamamlanan doktoratezleri ve yayınlanan çok sayıda makale ve kitap ile,Türkiye’de mimarlık tarihi çalışmalarının odağınıoluşturan Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerininmimarlıklarına, konuttan kente, görsellikten toplumsalcinsiyete uzanan farklı çerçevelerden bakan literatürgelişmektedir. Bu dönemde yayınlanan kitaplarıngenişleyen araştırma yaklaşımlarını örneklemek üzere,bkz.: Esra Akcan, Architecture in Translation: Germany,Turkey and the Modern House, Duke University Press,2012 (Çeviride Modern Olan: Şehir ve Konutta Türk-Alman İlişkileri, YKY, 2009).Elvan Altan Ergut ve Bilge İmamoğlu, Cumhuriyet’inMekânları / Zamanları / İnsanları, ODTÜ MimarlıkFakültesi ve Dipnot Yayınevi, Ankara, 2010.Gülsüm Baydar, Osmanlı-Türk MimarlarındaMeslekleşme, TMMOB Mimarlar Odası, Ankara, 2012. Sibel Bozdoğan, Modernism and Nation Building: TurkishArchitectural Culture in the Early Republic, WashingtonUniversity Press, 2001 (Modernleşme ve Ulusun İnşası:Erken Cumhuriyet Türkiyesi’nde Mimarlık Kültürü, MetisYayınları, İstanbul, 2002). Sibel Bozdoğan ve Esra Akcan, Turkey: ModernArchitectures in History, Reaction Books, 2012.Ali Cengizkan, Modernin Saati, Mimarlar Derneği 1927ve Boyut Yayın, Ankara, 2002; Ali Cengizkan, MübadeleKonut ve Yerleşimleri, ODTÜ Mimarlık Fakültesi veArkadaş Yayınları, Ankara, 2004; Ali Cengizkan,Fabrikada Barınmak, ODTÜ Mimarlık Fakültesi veArkadaş Yayınları, Ankara, 2009. Zeynep Çelik, Empire, Architecture, and the City: French-Ottoman Encounters, 1830-1914, University ofWashington Press, 2008.Neslihan Dostoğlu (der.), Cumhuriyet Döneminde Kadın veMimarlık, Mimarlar Odası Yayını, Ankara, 2005.E. Eldem, D. Goffman ve B. Masters, The Ottoman City between East and West (Cambridge University Press, 1999).Alev Erkmen, Geç Osmanlı Dünyasında Mimarlık ve Hafıza.Arşiv, Jübile, Âbide, Akın Nalça Kitapları, 2011. Ahmet Ersoy, Architecture and the Late Ottoman Historicalİmaginary. Reconfiguring the Architectural Past in aModernizing Empire, Ashgate, 2015.Çiğdem Kafesçioğlu, Constantinopolis/Istanbul: Cultural Encounter, Imperial Vision, and the Constructionof the Ottoman Capital, Pennsylvania State UniversityPress, 2009.Gülru Necipoğlu, The Age of Sinan: Architectural Culturein the Ottoman Empire, Princeton University Press,Princeton-Oxford, 2005.Oya Şenyurt, Osmanlı Mimarlık Örgütlenmesinde Değişimve Dönüşüm, Doğu Kitabevi, 2011; Oya Şenyurt, OsmanlıMimarisinin Temel İlkeleri, Doğu Kitabevi, 2015.Uğur Tanyeli, İstanbul 1900-2000: Konutu veModernleşmeyi Metropolden Okumak, Akın NalçaYayınları, İstanbul, 2004. Uğur Tanyeli, Mimarlığın Aktörleri: Türkiye 1900-2000,Garanti Galeri, İstanbul, 2007.Uğur Tanyeli, Sınıraşımı Metinleri. Osmanlı MekânınınPeşinde 15.-19. Yüzyıllar, Metis Yayınları, İstanbul, 2016.7 Eskiçağ ve Bizans dönemleri ile ilgili yakın zamandayayınlanmış kapsamlı iki çalışma için, bkz.: Semra Ögel (der.), Metin Ahunbay’a Armağan: BizansMimarisi Üzerine Yazılar, Sanat Tarihi Defterleri (8), Ege Yayınları, İstanbul, 2004.Scott Redford ve Nina Ergin (der.), Perceptions of thePast in the Turkish Republic: Classical and ByzantinePeriods, Ancient Near Eastern Studies, Supplement 31,Leuven-Paris-Walpole, MA., 2010.8 Gayri-Müslim grupların mimarlık alanındaki katkılarıkonusunda yakın zamanda yayınlanmış kapsamlıderlemeler için, bkz.: H. Kuruyazıcı ve E. Şarlak (der.), Batılılaşan İstanbul’unRum Mimarları, İstanbul 2010, İstanbul, 2010.H. Kuruyazıcı (der.), Batılılaşan İstanbul’un ErmeniMimarları, Hrant Dink Vakfı Yayınları, İstanbul, 2010.9 Dolayısıyla, Selçuklu mimarlığı çalışmaları halaçoğunlukla geleneksel yaklaşımlarla geliştirilmektedir. Bualandaki güncel bir çalışma için, bkz.: Ali Uzay Peker veKenan Bilici, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi:

Mimarlık ve Sanat, T.C. Kültür ve Turizm BakanlığıYayınları, 2006.10 Kültür Bakanlığı bünyesinde oluşan Türkiye KültürVarlıkları Envanteri ya da Mimarlar Odası’nın şubelerindeyürütülen belirli kentlerin yapıları hakkında veritoplanması gibi çalışmaların yanısıra, SALT kurumubünyesinde oluşan özel arşiv ya da DOCOMOMO gibiörgütlerin ve “Arkiv” Arkitera Mimarlık Arşivi ile Yapı-Endüstri Merkezi “Mimarlık Müzesi” gibi dijitalplatformların da katkısıyla mimarlık tarihiaraştırmalarında başvurulacak arşiv kaynakları gelişiyorolsa da, bu arşivlerin kapsamı ve ulaşılabilirliği halabeklenen düzeyde değildir.11 Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık TarihiLisansüstü Programı tarafından 1999 yılından beri her iki senede bir düzenlenen “Doktora AraştırmalarıSempozyumu”, bu alanda sürekliliğini koruyan tek etkinliktir.

“KimsesizBekleyiş”1989-2016B. Deniz Çalış Kural n Leo Steinberg -sonradan “kimsesiz bekleyiş” vurgusuylayücelttiği, Jasper Johns’un 1958 tarihlisergisini ilk kez gezdiğinde oldukçarahatsız olur, eserleri kasvetli ve yılgınbulur, beğenmez, sıkılır, sinirlenir; amaziyaretinin sonrasında sergiyi uzun bir süreaklından da çıkaramaz: “... resimlerzihnimden çıkmadı -üzerimde kuvvetli birtesir ve depresif bir etki yarattı. Resimlerinaklımdan atamadığım düşüncesi banatehdit altında bir kaybolmuşluk veya yokolma duygusu verdi1.” NihayetindeSteinberg, sergide yakaladığı fikri şuşekilde özetler2:

Ve bir anda Jasper Johns’un resimlerininaslında kimsesiz bir bekleyişi ifade ettiğinianladım. Duvara ters asılmış kanvasçevrilmeyi bekliyor; çekmece açılmayıbekliyor… Johns bir eserinde storukapatılmış bir pencere resmetmiş ki,dünyadaki tüm storlar gibi açılmayı bekliyor.Boş askı birinin elbiselerini bekliyor.

Leo Steinberg ve kendisini bizlerletanıştıran çok sevgili Jale Erzen’e ithafen,ben de bu yazımı, dönüp dönüpdüşündüğüm ve aklımdan çıkaramadığımbirkaç imge ile Leo Steinberg’in “kimsesizbekleyiş” vurgusundaki gibi bireyinyokluğu/yoksunluğu veya varlığı üzerindenkurgulamak istiyorum.

Üç bahçe: Birbirine karşıt veyabirbirinden yoksun mekanlarBu imgelerden ilki, peyzaj mimarı YvesBrunier (1962-1991) tarafından yapılmış1989 tarihli bir montaj - dönem dönem

geri dönüp baktığım bir peyzaj temsili3.Linear bir parkın içinde yer alan vetamamen estetize edilmiş bir elma bahçesi.Yarı masal, yarı gerçek… (Resim 1)Tanıdık elma ağaçlarının gövdeleri beyazaboyanmış. Peyzaj temsilinin tekniği ile deuyumlu bir şekilde, bu elma bahçesinimutlu, güneşli ve verimli taşralıtoprağından koparıp, kentin içerisine,toprağı çok da verimli olmayan, ama parkolarak planlanmış bu alana bir montaj gibitaşırken, beyaz kumla kaplı olan yerzemini bu aykırı karşılaşmayı daha davurguluyor. Bahçenin çeperinde yer alanyatay sınırı aynayla kaplı bir duvaroluşturuyor. Bu ayna, taşralı kimliğe sahipolan elma bahçesinin mevsimlerle dönüşençiçeklerini, yapraklarını, meyveleriniyansımalarla çoğaltarak sonsuzluğataşıyor. Yarı taşralı, yarı kentli. Yarı canlı,yarı cansız. Devinim içinde, ama durağan.

Bireyin olmadığı bir mekan temsili.Şaşırtıcı olan, mimari sunum temsillerindeher zaman kullanıcı olarak adlandırdığımızaktörlerin bu örnekte, çizilen çerçevede yeralmaması. Yves Brunier’in bu çalışmasındahiç kimse yok. Böylece mekan, dahamasalımsı, daha gerçek dışı, daha zamansızbir hal alıyor. Bahçenin inşa edilipedilmemesi artık önemli değil. Karşımızdabize sunulan mekan hayali bir sanat eserigibi gerçekliğin ötesine geçiyor.

Yves Brunier gibi dönüp dönüp baktığımbaşka bir sanatçı ise Gustav Klimt (1862-1918). Viyanalı bir ressam. Witgenstein,Karl Kraus, Peter Alternberg ve AdolfLoos’un aksine eleştirel olmamaklasuçladığım; rahatsız ettiği, sinirlendirdiğihalde bir türlü aklımdan çıkmayan birressam. Bildiğim Klimt, içinde yaşadığıtoplumu eleştirmesi gerekirken, tam aksineestetize edip, rüyalarla sarılıp sarmalıyor,karşımıza Bizans mozaiklerinde gibi altınvaraklı cennetvari bir fonda şuhu içindeuyuyan, öpüşen, sarılan -sanki gerçeklerdenkaçan veya kaçış olarak, aslındavarolmayan baştan çıkarıcı bir hayaldünyasında yaşayan bireyler çıkarıyor.

Ama Klimt de aklımdan hiç çıkmıyor.

Sonra, bu sene ilk defa ilk defa Klimt’in bir peyzaj resmini görüyorum.Harvard Sanat Müzesi’nde sergilenenArmut Ağacı (1903/1918) (Resim 2). İlk olarak 1903 senesinde resmettiği vesonradan 1918’de tekrar elden geçirdiğiyağlı boya tablo Yves Brunier’in ElmaBahçesi imgesini anımsatıyor.

AR

RE

DA

ME

NTO

97

*

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 97

Page 48: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Klimt’in resmettiği şaşırtıcı derecedekimasalsı dünya, pek çoğu kare formatındaçerçevelenmiş olan diğer peyzaj resimleriyledaha da zenginleşiyor, daha da anlamkazanmaya başlıyor4.

Aynı Yves Brunier örneğinde olduğu gibibu meyve bahçesinde de hiç kimse yok.Bahçe kendiliğinden varolmuş diyedüşünecek olsak, meyve ağaçları o kadarbakımlı ki, insan eli değmemiş olmasıoldukça inanılmaz.

Klimt’in tüm eserlerine baktığımızda, kentkurgusunda yer alan ve rüyalar alemindegerçeklerden kaçan bireylerin asılı kaldığısoyut mekanların aksine; kent dışında yeralan kırsal peyzajlarda - meyve bahçeleri,kırlar, ormanlar ve korularda, veya gölkenarında konumlanmış pitoresk köymanzaralarında, bireyin nefes aldığı,iyileştiği, uykudan uyandığı mekanlarkarşımıza çıkıyor. Gustav Klimt’insanatında kent-taşra veya kent-kır olarakortaya çıkan bu ikilem, sanki YvesBrunier’in de tanıdık, içten ve mutlu taşralıbahçeyi kente bir montaj olarak yapıştırmaeylemindeki esin kaynaklarından biri...

Yves Brunier’in kolajlarındaki tartışmagötürmez bu Klimt referansı kimbilir belki1980’lerin sonunda, kent içinde de doğanıntüm güzelliği, kırsallığı, naifliği,taşralılığının aşinalığı, samimiyeti veikramperverliğiyle kendini sunduğuziyaretçilerine misafirperver bir duruşsergileyebileceğinin ilk ipuçlarını veriyor.

Bu bağlamda, bir üçüncü bahçe daha var. Peyzaj mimarı Michael VanValkenburgh tarafından tasarlanan ve1999-2006 senelerinde inşa edilenTeardrop Park (Resim 3). Bu parkta da birkolaj olarak karşımıza çıkan, kendi zamanve mekanından koparılmış ve kentdışından getirilmiş öğelerde tasarlanarakkentli aktörlere sunulmuş masalımsı öğelergörüyoruz. Kentin sürekliliğinde, onunayrılmaz bir parçası olmaktansa, kente ait olmayan tanıdık taşralının, kent içindeyer aldığı bir mekan. Bireyi bir an olsunkentli güncel hayatın dinamiklerindenkoparan ve başka bir boyuta taşıyan birpark. Veya kentli bireyin eşzamanlıvarolan farklı gerçeklikler yaşayabileceğiniöneren bir mekan.

Manhattan, New York’ta yer alan bir konutprojesinin merkezinde tasarlanmış olanTeardrop Park’ın şiirselliği kaçınılmaz. İlkiki örnekte gördüğümüz varoluşçu izleritaşımadığını düşünebiliriz. İlk bakışta,Gustav Klimt’in peyzaj resimlerindekibakımlı ve verimli bahçelerin kaçınılmazolarak anımsattığı yozlaşmış kent kültürüile yarattığı güçlü karşıtlığı göremeyebiliriz.Veya, Yves Brunier’in, bireyin yabancılaştığıkentsel dokuya neşeli ve tanıdık bir ElmaBahçesi’nin oyuncu bir şekilde yapıştırılmasıediminde olduğu gibi, tasarımcının, çocuksubir naiflikle masalsı bir dünyaya kaçmakisteyişindeki hüznü, bu parktabulamayabiliriz. Ancak şüphesiz ki, VanValkenburgh’un, New York eyaletininA

RR

ED

AM

EN

TO

98

DO

SYA

1

2

1 Taşralı deneyimi kente montajlayan elmabahçesi temsili: “Elma Bahçesi,” 1989,Yves Brunier, Museumpark Projesi / OMA,Rotterdam (Kaynak: Yves BrunierLandscape Architect, Michel Jacques,editor, Birkhauser, Basel, 1996, s. 48).

2 Kente karşıt peyzaj temsili: “ArmutAğacı”, 1903/1918, Gustav Klimt.

3 Doğayı kente taşıyan kaya duvarları:“Teardrop Park, Manhattan, NY”, 1999-2006, MVV - Michael Van Valkenburgh(Fotoğraflar: B. Deniz Çalış Kural, 2012).

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 98

Page 49: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

kuzeyinden taşınıp getirilen kayaparçalarıyla, kent içinde inşa ettiği kayaduvarı5 güncel süblime bir etkiyaratmaktadır. Bu, metropolün ötesindevarolan, görkemli ve ürkütücü CatskillDağları’nın kayalık peyzajının, kent içinetaşınmasından başka bir şey değildir. Hatta,neşeli ve naïf meyve ağaçlarının oluşturduğubahçe imgeleriyle karşılaştırıldığında; buörnekte, kente taşınan kayaların betonarmebir duvara monte edilmiş olması, hemmontaj algısını, hem de mekanın şiirselalgısını daha da kuvvetlendirmektedir.

GezintiBu üç bahçe üzerinden pek çok sorusorabiliriz. Bireyin yoksunluğu, ikiligerçeklikler, aynı anda deneyimlenen karşıtmekanlar, mekan ve mekan imgesiüretiminde varoluşçu, eleştirel yaklaşımlarve daha niceleri. Peki, bu bahçelere nasılgeldik6?Birbiriyle uzlaşmaz gibi gözüken buüç bahçenin imgeleri nasıl oluyor hayaldünyamızda yanyana varolabiliyor? Bunoktada, sanat ve mimarlık tarihinde1980’lerde etkin olan iki isimden bahsetmekistiyorum7. İlki, sanat eleştirmeni RosalindKrauss, diğeri ise mimarlık tarihçisi KennethFrampton. Krauss bize sanat eserlerininincelenmesinde, eserin bütünlüğünü

bozmadan onu oluşturan tüm parçaları,elimize alıp evirip çevirip incelerken,Frampton da neredeyse aynı tekniği, modernmimarlık tarihini anlatırken yapılı çevre içinkullanıyor. Böylece, bir sanat eseri veyaherhangi bir mimari yapıyı, sözkonusu olaneserin bağlamsal çerçevesindenuzaklaşmadan, ama çoğu zaman da bubağlamı da sorgulayıp, tekrar inşa ederek,genişletip zenginleştirerek oluşturduğumuzkavramsal çerçevede, yenidenokuyabileceğimizi görüyoruz.

Krauss, sanat tarihi okumalarında,disiplinlerin konvansiyonel olaraktariflediği duvarları yıkıp, sanat, mimarlıkve peyzaj arasındaki sınırları yenidensorgulandığında ortaya çıkabilecekanlamsal olarak zenginleşmiş, mekansalolarak genişlemiş disiplinlerüstü bir mekanalgısı, pratiği, okuması ve/veya eleştirisinedikkatimizi çekiyor8. Kurguladığı tablodakidönüşüm ve geçişler, daha sonra, mimarlıktarihi okumalarında da mimari mekanın,peyzaj ve sanat disiplinlerinin vizyonlarıyladaha da zenginleşmesine önayak oluyor9.

Frampton bir yandan modern mimarlıktarihinin örnekleri, bir yandan da yerelmimarlık pratiğinde modern yansımalar

üzerine yazıyor. İncelenen tüm örneklerde,mimari dilin parçalarının -yapıyı oluşturanher bir mimari elemanın, tasarımcınıninisiyatifi doğrultusunda şekillendirilmeyeçalışılan kimliği ile bu elemanlarıntasarımcının edimine paralel veya aykırıolarak varolduğu gerçekliği- bu edimeuyum veya çelişkilerini, irdeleyentektonik/atektonik okumalar önemkazanıyor10. Bu tektonik sorgulama,Frampton’ın geliştirdiği çerçevede genelolarak yapısal öğeler etrafındaşekillenirken, farklı mimarlık tarihçileritarafından anlamsal arayışların da aracıolarak kullanılabiliyor11.

Montaj kavramına geri dönecek olursak,Yves Brunier’e ait olan ilk imge, ElmaBahçesi; Rem Koolhaas’ın kendi içindebirçok ölçeği -kent, mimarlık ve peyzajölçeklerini barındıran ve özellikle modernmimarlık tarihinden birçok mimari imgeyibir rampa ile birleştirdiği RotterdamKunsthal yapısının peyzaj projesi. LindaPollak bu projede farklı ölçeklerin biraradavarolma durumunu Rem Kolhaas’in kendisözleri ile açıklıyor: “Metropolitanizm...tamamem yapay ve fabrikasyon bir dünya,öyle ki içinde birbiriyle karşıt sayısızgerçeklik aynı anda varolabiliyor12.”

AR

RE

DA

ME

NTO

99

3

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 99

Page 50: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Yoksun birey(ler)Peki bu varoluş bizim için neden önemli?Karşıtlıkların birarada varolması bize nekazandıracak? Bu noktada, yazınınbaşında bahsi geçen her üç bahçede de önplana çıkan birey kavramına tekrar dikkatçekmek istiyorum. Birey, veya dahadoğrusu Leo Steinberg’in Jasper Johns’uneserlerinde yokluğuna dikkat çektiği birey;yoksunluğuyla ön plana çıkan birey.

İlk iki peyzajda, bireyin yokluğu,yoksunluğu veya üçüncü örnek olanTeardrop Park’ta bireyin algısı, arayışı,önemli bir kriter. Her üç örnekte de karşıt veya birbirinden yoksun dünyalarıbiraraya getirecek olan ise yine birey.

Klimt’in armut ağaçlarıyla bezenmişbahçesini resmettiği senelerde AdolfLoos’un inşa ettiği Gustav TurnowskyEvi’nin, yine Adolf Loos tarafındandüzenlenmiş fotoğraflarına baktığımızda,özellikle aile büyüklerinin portrelerininasıldığı büfe ile tanımlanan mekanda,fotoğrafın merkezinde göze çarpan boşluk,aslında aile tarihinin bir parçası olan ev

sahibinin birey olarak modern kenttekiyoksunluğuna, yokluğuna dikkat çekiyor.Mimarlık tarihinde bireyle ilgili en serteleştirileri mimarisi, yazıları vefotoğraflarıyla Adolf Loos’un mimaripratiğinde görüyoruz; bireyinyoksunluğunu13 (Resim 4).

Bireyin mekanın varoluşundaki önemi,Deleuze’ün, 1988 yılında yayınlanan Le pli:Leibniz et le Baroque eserinde de ön planaçıkıyor. Deleuze birbirini tarifleyen olguveya durumların sonsuzluğa evrilirkensürekli birbirlerine dönüşümleri veayrılmaları, dansları ve bu dönüşümlebirlikte varoluşlarını vurgularken,kıvrım/plise kavramı çerçevesinde mekanı,mimarlık ve sanat tarihini de farklışekillerde okuyabileceğimizi gösteriyor. Bu dönüşümde Leibniz’in monad olaraktanımladığı birey, farklı durumları veçokluk deneyimini kendi bedensel vezihinsel bütünlüğü içinde barındırarakbaroğun operasyonel olarak kurgusundakien önemli parça oluyor. Böylece şunu iddiaedebiliriz ki, Deleuze barok kavramı ilenitelendirilebilecek herhangi bir mimariveya sanatsal bir yaratının, bir mekanın tek başına varolmasından çok, bu varoluşudeneyimleyen bireyin de barok kavramınınayrılmaz bir parçası olduğunu vurguluyor.Bu çerçevede, mekanı dönüştürebilenbireyin mekanla kurduğu ilişki statik

değil; birey mekanla ilişki kurdukça, heradımda, hem bireyin mekan içerisindekipozisyonu, hem mekan, hem birey, hem de bireyin mekansal deneyimi değişiyor ve dönüşüyor14.

Stil veya dönemden farklı olarak Barokkavramını operasyonal bir kavram olaraktarifleyen Deleuze’e referans vererek,penceremden gördüğüm manzaradaCarpenter Görsel Sanatlar Merkezi’ninmimari ve peyzajı, iç ve dış mekanı, sokak vekampüsü, sürekli olarak birbirinedönüştürdüğü rampasına cephe vermişHarvard Sanat Müzesi’nin camekanlıçıkmasında sergilenen ve tinsel meleklerindevinim içindeki bedenlerini kil heykelçalışmalarında bıraktığı tensel parmak izleriyleşekillendiren Bernini ile Le Corbusier’inrastlantısal olarak karşı karşıya gelmediğiizlenimine kapılıyorum (Resim 5).

Bu noktada, mimarlık tarihi yazımındaincelenen tarihin bir yapı taşı olarakbireyin karşımıza çıktığını, baroğun bu operasyonal özelliğinin mimarlık tarihi yazılımında bir metod olarakkullanılabileceğini veya kullanıldığını bileiddia edebiliriz15. Böylece birey mimarlıktarihinin en önemli yapı taşlarından birihaline geliyor. Tarih ve yaşamı birbirinebağlıyor. Farklı ölçekleri birarayagelmesini sağlıyor. Mimariyi, peyzajı,kenti, sanatı -her ölçekte mekanı, birarada hayal edebilmemizi,anlamlandırabilmemizi, deneyimlememizi,yazabilmemizi sağlıyor. Yokluğu kültüreleleştirilere vesile olurken, varlığı ile yaratıcıedimi ve mekan tarihi yazılımınıyaratıyor... Mimarlık tarihi yaşamdanbağımsız olarak varolan bir disiplin olarakalgılanmamalı. Mimarlık tarihinin amacı,gelenekselci veya tarihe körü körüne bağlıkalan mekanları tekrar tekrar üretmekdeğil; yaşamın hikayesini barındırabilecek,anlatabilecek mekanları ve tasarımyöntemlerini konuşmak, tartışmakolmalıdır. Bireyin inşası, daha doğrusubireyin kendini inşa edebilmesininolanakları ancak bu şekilde mümkünkılınabilir. Frampton’ın 1990’larınsonunda Columbia Üniversitesi’nde verdiğiModern Mimarlık Tarihi dersinin ilkokuması olan yazısında Nietzsche’nin dedediği gibi tarihe ihtiyacımız var16:

Tabii ki tarihe ihtiyacımız var. Ama buihtiyaç, nazlı gezginin -ki o kibartavırlarıyla bizim kaba ve görgüsüz ihtiyaçve endişelerimizi her ne kadar hor görse de,bilgi bahçesindeki avare gezintisindenA

RR

ED

AM

EN

TO

100

DO

SYA

4

4 Adolf Loos’in mekan kurgusunda bireyin eleştirisive yoksunluğu: “Aile Resimleri ile Büfe”, ViyanaGustav Turnowsky Evi (Kaynak: Adolf Loos DasWerk des Architekten Herausgegeben von HeinrichKulka, Verlag, Viyana, 1931).

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 100

Page 51: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

farklı. Bizim tarihe olan ihtiyacımız hayatve aksiyon için; rahat uğruna yaşam veyaşamsal devinimden vazgeçmek veyaegoist bir hayatı cilalamak veya korkakçayaşamak için değil. n B. Deniz ÇalışKural, Yrd. Doç., İstanbul BilgiÜniversitesi Mimarlık Fakültesi; Araştırmacı, Harvard Üniversitesi AğaHan Programı (2015-2016).

* Bu yazıyı çok sevgili arkadaşım Erik de Jong’a ithaf etmek istiyorum.

Notlar:1 Alıntının tercümesi yazara aittir. Leo Steinberg,“Contemporary Art and The Plight of its Public”,Harper’s Magazine 224, 1 Mart 1962, s. 31-39; 36.ODTÜ Mimarlık’taki öğrencilik yıllarımda, Jale Erzen’in bizlere tanıttığı Steinberg’in, bu yazısınında,tekrar tekrar dönüp düşündüğü Jasper Johns sergisindekieserlerin Steinberg üzerinde bıraktığı etki -bugün hala,çok çarpıcı geliyor.2 Steinberg, a.g.e., s. 38. Alıntının tercümesi yazara aittir.3 Bkz.: Yves Brunier Landscape Architect, ed.: MichelJacques, Birkhauser, Basel, 1996.4 Klimt’in peyzaj çalışmaları ile ilgili olarak bkz.: StephanKoja, Gustav Klimt Landscapes, Prestel, Münih, 2006;Johannes Dobai, Gustav Klimt Landscapes, Weinfeld andNicolson, Londra, 1888, yak. 1981 ve Denise SarahMcColgan, “The Sacred Spring of Nature: Gustav Klimt’sLandscape Paintings and Nietzschean Tragic Vision 1887-1909”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Yale Üniversitesi,2005.5 Kaya duvarının önemini tartışan makalede kayanınverdiği coğrafi referansı yazar Matt Dallos, bir metaforolarak görüyor. Ancak, duvar, aslında bir metafor olmanınötesine geçiyor. Matt Dallos, “Seeing landscape:geography, autobiography, and metaphor”, Studies in the History of Gardens & Designed Landscapes 34:2,2014, s. 146-150.6 Bu yazı için ilk davet aldığımda, benden, MimarlıkTarihi’nin 1989’dan bu yana geçirdiği değişim hakkındabir yazı istendiğini anlamıştım. Mimarlık tarihi hakkındayazdıkça, konvansiyonel anlamda, mimarlık tarihinintanımı çerçevesinde kalacak örneklerden uzaklaştığımıfark ettim ve neticede yazımı bu uzak örnekler üzerindenkurgulamaya karar verdim. Yazıdaki bahsi geçen üçörnek, karşıt veya birbirinden yoksun dünyaları birarayagetiriyor. Her birinde - bahçe, kır, doğa gibi farklıölçeklerde, karşımıza çıkan bir peyzaj vurgusu var. Buörnekleri çoğaltabiliriz. Bu üç örnek çerçevesindemimarlık tarihine baktığımızda, bu mimarlık tarihi değildiyebiliriz. Mimarlık tarihçisi Diane Harris “Bu MimarlıkTarihi Değil!” başlıklı makalesinde, son zamanlardayapılan tarih çalışmalarını eleştiren meslektaşlarıolduğunu, ancak disiplinin sınırlarının ve metotlarının dayenilenmesini gerektiğini vurguladığı makalesinde, bukonuda yazan diğer akademisyenlere de değiniyor. Bkz.:Dianne Harris, “That’s Not Architectural History!”Journal of the Society of Architectural Historians 70.2,June 2011, s. 149-152. Bugün, geleneksel mimarlıktarihinin, mimari elemanlarla şekillenmiş veya inşaedilmiş mekanlarına ek olarak; disiplinin sınırlarınızorlayan ve yenileyen, dönüştüren güncel mimarlıktarihinin, peyzaj kültürüyle gelen mekansal zenginliği deiçselleştirdiğini söyleyebiliriz.7 Mark Jarzombek 1980’lerden sonra mimarlık tarihiçalışmalarında öne çıkan dört kanaldan bahsediyor.Bunlardan ilki semiyotik modelleri kullanan okumalar,ikincisi fenomenolojik yaklaşımlar, üçüncüsü bağlamı önplana çıkaran çalışmalar, dördüncüsü isegeleneksel/yerel/korumacı duruşlar. Bkz.: MarkJarzombek, “Architecture: The Global Imaginary inAntiglobal World”, Grey Room 61, Falll 2015, s. 111-122. Jarzombek, bu kanallardan hiçbirinin aslındamodern mimarlık tarihinin ötesine geçemediğini söylüyor.

Tarihi yazabilmek için daha farklı çerçevelere ihtiyaçduyulduğunu savunuyor. Mimarlık tarihi ile ilgili en sontartışmalarda Mark Jarzombek ve Ching tarafındanhazırlanan Global Mimarlık Tarihi isimli çalışma ön planaçıkıyor. Bu kitap ve çerçevesi kapsamında, paraleldönemlerde farklı kültürler tarafından inşa edilmiş anıtsalyapılar birarada ele alınıyor. Bkz.: Mark Jarzombek,Francis D.K. Ching and Vikramaditya Prakash, A GlobalHistory of Architecture (John Wiley, 2011). Aslında bukitapta yer alan çizimler bile indirgemeci, ama çalışmanınkarşılaştırmalı olarak sunduğu tarih kaçınılmaz olarakönemli. Global mimarlık tarihi tartışmaları, globalin yerelisilmesi ve daha üstün bir okuma yapıyormuş gibi algılanandurumunu eleştirenler, veya, yerel mimarlık okumalarınınaslında global/yerel diyalektiğinde global okumaları dahada desteklediği tartışmaları da bugünün mimarlık tarihidisiplini içerisinde yer alıyor.8 Bkz.: Rosalind Krauss, “Sculpture in the ExpandedField,” October 8, 1979, s. 30-44; ve The Originality of Avant Garden and Modernist Myths, MIT, Cambridge, 1985.9 Bkz.: David Carrier, Rosalind Krauss and the AmericanPhilosophical Art Criticism From Formalism to BeyondPostmodernism, Praeger, Connecticut, 2002; Retracingthe Expanded Field, Encounters between Art andArchitecture, ed.: Spyros Papapetros ve Julian Rose,MIT, Cambridge, MA, 2014. Kendi tarih çalışmalarımdamekanı kent, peyzaj, mimarlık kültürlerinin edebiyat,felsefe, din ve ideoloji çerçevesinde inceleyebilmemi deyine Krauss’un etkisine bağlıyorum. 10 Kenneth Frampton, Studies in Tectonic Culture ThePoetics of Construction in Nineteenth and TwentiethCentury Architecture, MIT, Cambridge, MA, 1995.11 Bu bağlamda, bizdeki en önemli örneğin GünkutAkın’ın 1995 tarihli Selimiye makalesi olduğunudüşünüyorum. Akın, iç mekanda yer alan bir su elemanınıalıp inceleyen ve yepyeni bir kavramsal çerçeve yaratarakOsmanlı Mimarlık tarihinde bir bakıma öncü niteliğindeolan çalışmasında Klasik Osmanlı mimarisinde gizilkalmış arayışları açığa çıkarıyor. Bkz.: Günkut Akın, “The ‘Müezzin Mahfili’ and Pool of the Selimiye Mosquein Edirne”, Muqarnas 12, 1995, s. 63-83. Türkiyebağlamında 1980’lerden sonra mimarlık tarihiyazılımında inanılmaz bir zenginlik ve tazelik görüyoruz.Bu çalışmalar Osmanlı veya Cumhuriyet’in farklıdönemlerinde mimarlık, kent, peyzajı yenidenkurgulayarak bu farklı mecralardaki mekanlarınüretimini, üretim araçlarını sorgulayarak ya yeniden inşaediyor, ya da, parçalara ayırarak eleştiriyor. Bkz.: UğurTanyeli, Rüya, İnşa, İtiraz Mimari Eleştiri Metinleri,Boyut Yayınları, İstanbul, 2011. Mimarlık ölçeğinde,Gülru Necipoğlu ve Jale Erzen’in Mimar Sinan üzerinekisayısız çalışmalarının önemini yadsıyamayız, ki buçalışmalarda da mimari yapının, yapı dili ve estetiğinin,kent dokusundan ve kent kültüründen koparılmadığınıvurgulamamız gerekir. Kent ölçeğinde, şehir tarihiçalışmalarında Doğan Kuban, İstanbul üzerinden kentinçok katmanlı yapısını tekrar kurgularken, ÇiğdemKafescioğlu ise bu kentsel kurgunun Osmanlı’daki

araçlarına ve dinamiklerine dikkat çekiyor. Bkz.: Doğan Kuban, İstanbul, Bir kent tarihi : Bizantion,Konstantinopolis, İstanbul, Türk Tarih Vakfı, İstanbul,1996 ve Çiğdem Kafescioğlu, Constantinopolis/Istanbul:Cultural encounter, imperial vision, and the constructionof the Ottoman capital, Penn State University Press,University Park, 2006. Şehir kültürünü anlamayaçalışırken, Namık Erkal’ın 2001 yılında tamamladığıçalışmasında, Osmanlı kentinin üzerindeki sis perdesi dahanet bir şekilde kalkıyor; idealize edilmiş ölgün veyaromantik kent imgesinin ardında aslında gürültülü birhareketliliğe dönüştüğünü; insan bedeniyle ticari metanınnasıl bir alışveriş içerisinde kente girip çıktığını; neredeyseartık bir mekan olarak tanımlanabilecek bir kıyı hattınınşehrin yaşamında nasıl önem kazandığını, bu hat boyuncakente gelen ticari hammaddelerle kentin nasıl beslendiğinigörüyoruz. Bu yaşayan kent imgesi, silkinmemizisağlarken, çok renkli kentsel hayat dinamikleri de farklıboyutlarıyla tarih çalışmalarındaki yerini almaya başlıyor.Bkz.: Namık Erkal, “Haliç Extra-mural Zone: a Spatio-temporal Framework for Understanding the Architectureof the Istanbul City Frontier,” Yayınlanmamış DoktoraTezi, ODTÜ, 2001. Peyzaj ölçeğinde ise, Osmanlı mekankültürünü anlamak üzere başladığım ve erken Osmanlımodernitesini incelediğim kendi çalışmalarımda peyzaj,kent kültürü, edebiyat, mimarlık, ideoloji ve mistikfelsefeyi biraraya getirirken, disiplinlerarası çoklu birçerçevede bireyin kompleks kimlik pratiklerinitartışıyorum. Bkz.: Deniz Çalış Kural, Şehrengiz, UrbanRituals and Deviant Sufi Mysticism in Ottoman Istanbul,Ashgate, Farnham, 2014. Bunların dışında, daha genelçerçevede, tarih içinde -hem merkezde hem de merkezdışında, gelişmiş olan mekan kültürü gelenekleri üzerinepekçok çalışmadan bahsedebiliriz. Daha yakın tarihimizegeldiğimizde, Sibel Bozdoğan’ın çalışmalarında ise, Türkmodernizminin ve modern kimliğin sorgulanarak yenideninşasına tanık oluyoruz. Bkz.: Sedad Hakkı Eldem (1988);Sibel Bozdoğan ve Reşat Kasaba, Rethinking modernityand national identity in Turkey (1997), Modernism andNation Building Turkish Architect (2015). ErkenCumhuriyet Dönemi’nde konut mimarisini çalışan EsraAkcan ise, 2012 tarihli kitabında, milli sınırların dışınaçıkarak, Türkiye’de eser vermiş olan mimarları çok dahageniş ve kompleks bir çerçevede, farklı coğrafyalardakurgulanan modernizmi, bu farklı coğrafyalar arasındailetişim kuran aktörleri ve kurumların edinimlerini, birçeviri sorunsalı çerçevesinde ele alıyor. Garanti Galeri’desergilenen Mimarlığın Aktörleri Türkiye 1900-2000 isimliaraştırmada ise Uğur Tanyeli’nin mimar bireyin kimliğine

AR

RE

DA

ME

NTO

101

5 Kendini çoğaltan barok deneyimler: Birey, mekan ve hareket. Le Corbusier’intasarımı olan Carpenter Görsel SanatlarMerkezi’ne ait rampanın karşısında,Bernini’nin heykel çalışmalarınınsergilendiği Harvard Sanat Müzesi’ne aitşeffaf çıkma, Harvard Üniversitesi Kampüsü(Fotoğraf: B. Deniz Çalış Kural, 2016).

5

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 101

Page 52: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

(Garanti Galeri, İstanbul, 2007) ve başka bir çalışmasındaise - mimarın ötesinde, sıradan bireyin kimlik temsilinedikkat çektiğini görüyoruz (İstanbul’da MekanMahremiyetinin İhlali ve Teşhiri: Gerilimli Bir Tarihçe ve41 Fotoğraf, Akın Nalça Kitapları, İstanbul, 2012, EnginGerçek’in fotoğrafları ile). Bu ikinci eserde, mahremiyetkavramı üzerinden sorgulanan mekanlar ve kullanıcılarınaait fotoğraflarla ve sunulan eleştirel çerçeveyi, rahatlıkla,Adolf Loos’un mekan fotoğraflarıyla yaptığı kültüreleştirisi ile karşılaştırabiliriz... Bu listeye eklenecek dahapek çok çalışma var... Bu listedeki eserlerde tarihisorgulama ve yeniden okuma, yeniden varoluş ve yenidenvar etme çabası tartışmaya değer. Bu yeniden sorgulamave yapılandırmayı geleceğe nasıl taşıyabiliriz, belki desormamız gereken asıl soru bu olabilir.12 Linda Pollak, “Constructed Ground: Questions ofScale”, Landscape Urbanism Reader, ed.: CharlesWaldheim, Princeton Architectural Press, New York,2006, s. 125-140; 132.13 Deniz Çalış, “Adolf Loos: Boslukta Ironi ve Elestiri”, TM Tasarım Merkezi 2, ODTÜ, Ankara, Ocak 2007, 64-69.14 Kitabın İngilizce baskısı için bkz.: Gilles Deleuze, The Fold Liebniz and the Baroque, çev.: Tom Conley,Athlone, Londra, 1993.15 Peyzaj tarihinde de barok kavramı bir dönem olmanınötesinde anlamlar taşıyor. Bkz.: Deniz Çalış, “Peyzaj veSonsuzluğa Karşı Anlatılan Hikayeler: Fransız BarokBahçelerinin Tasarımcısı Le Notre Sergisi İzlenimleri”,Arredamento Mimarlık, no. 277, Boyut Yayınları,İstanbul, Mart 2014, s. 54-63. Bkz.: Michel Conan,“Introduction: The New Horizons of Baroque GardenCultures,” Baroque Garden Cultures Emulation,Sublimation, Subversion, ed.: Michel Conan, DumbartonOaks, Washington, DC, 2005, s. 1-36. Barok tanımını engeniş anlamlarıyla, bahçe ve peyzaj tarihçisi Michel Conantartışıyor: Farklı sanat ve mimarlık tarihçileri baroğufarklı şekillerde tanımlıyor; protestanlığa karşı oluşanKatolik Reform hareketinin ifadesi; mimari veya sanattaortaya çıkan şekilsel bir özellik; klasik bir dil oluşturanher dönemi takiben gelişen manyerist üslupların dönüştüğükaçınılmaz bir son; şekle ait evrimin bir basamağı,deformasyonu veya hal durumu. Conan, bu tanımlarınötesine geçerek baroğu iki farklı ama birbirinitamamlayan referansla anlamlandırıyor: Birincisi,baroğun, Gilles Deleuze’ün Leibniz okumasında ortayaçıkan çok büklümlü uzay teorisindeki kıvrım (fold)kavramı. İkincisi de Jose Antonio Maravall’ın baroğu birpolitik strateji olarak tanımlaması. Deleuze’ün barokokumasında, sürekli katlanarak sonsuzluğa uzananmekan ve zaman tanımı, doğrusal ve hiyerarşik olarakgelişen konvansiyonel zaman ve mekan algısına meydanokuyor. Barok mekanda, birbiri üzerine katlanarakçakışan zaman ve mekanın yansımaları, Barok bahçelerdede karşımıza çıkıyor. İlk bakışta, çok basit olarak,çizgisel ışınlarla sonsuzluğa uzanıyormuş gibi algılananbahçe aksları, bahçenin içinde tasarlanan ve farklıtarihsel dönemlere referans veren -heykeller ve suoyunlarıyla farklı hikayelerin anlatıldığı mekanlardaizleyiciyi kendi içine çekerek, bu çizgisel düzen içerisindebir nevi kaybolmasını ve farklı ölçek ve birbirinin üzerinebinen metaforlarla sürekli olarak değişen ve dönüşendeneyimler yaşamasını öngören tasarımlarla sağlıyor.Conan’ın okuması uyarınca, Maravall ise barokkavramını, özellikle yönetici sınıfların -sosyal düzenikorumak adına halkın sosyal hayata barışçıl bir şekildekatılabilmesi için, halkı kontrol etmek üzere uyguladığı ve bu bağlamda da, halkı bilinçli bir şekilde yönlendirdiğipolitik bir strateji olarak tartışıyor.16 Alıntının tercümesi yazara aittir. Nietsche, On theAdvantage and Disadvantage of History for Life (VomNutzen und Nachteil der Historie für das Leben), 1874.Tabi yazıyı Nietsche’den yapılmış bir alıntı ilesonuçlandırmak, belki de Mark Jarzombek’in eleştirisindebir doğruluk payı olduğunu gösteriyor ve bugün halamodernizm çerçevesinde gelişen mimarlık tarihiyazımından kendimizi kurtaramadığımıza da işaret ediyorolabilir. Ya da şöyle düşünebiliriz, birey ve modernarayışın varoluş hikayesi hemen şimdisonlandıramayacağımız kadar derin ve bir süre dahaüzerinde düşünmemizi gerektiriyor.

Evden MüzeyeMüzeden EveAyşen Savaş n Yapısalcılık ve yapısalcılıksonrası sosyal bilim araştırmalarının anakaynaklarından biri olan Foucault’un,İngilizceden dilimize “Şeylerin Düzeni”(The Order of Things) olarak çevrilenkitabın kapağında yer alan, “LasMeninas/Nedimeler” gösterge bilimtartışmalarının en çok kullanılanimgelerinden birisidir1 (Resim 1). Madridsokaklarında kitap ayracından kahvebardağına kadar çeşitlenen alışılmadıkortamlarda neredeyse bir tüketim nesnesinedönüşen imge, anakronik/zaman-bozumsalolma özelliğini güçlendirir. DiegoVelázquez’in 1556 yılında tamamladığıresmin özellikle üretildiği dönemin ötesinegeçen temsil kurgusu, çizgisel perspektifinyeni oluşan kurallarının ve onunsimgelediği dünya görüşünün 450 yıl önceyapılan eleştirisi olarak okunabilir.Perspektifte görünen ile görenin mekaniçindeki konumunu düzenleyen ve nesnenin sabit bir noktaya referansla yerini bulmasını sağlayan düzen, özneninkonumunu da tekrar belirler (Resim 2).Özne ve nesne arasındaki gerçek mekanınsoyutlandığı resim düzleminin, resminsoyut mekanında betimlenmesinden, resmeressamın gözünden bakmaya alışkın olanöznenin ressamla bakışmak durumdakalmasına kadar çeşitlenen mekansal vezamansal “düzensizlikler”, yapısalcılıksonrası tartışmaların yaratıcı hattadahiyane anakronik kurgusu olarakyorumlanabilir. Müze bilimine EileanHooper-Greenhill, Tony Bennett CarolDuncan gibi araştırmacıların yorumları ilegiren “söylemin” odağında, müzemekanının gücü vardır2. Müze mekanınıbiçimlendiren ya da onun biçimlendirdiği,farklı tarihsel epistemolojilere göreyorumlanmış ve düzenlenmiş nesnelerinanlamsal kurgusudur, karşımızda duran.“Bilgiye biçim vermek” ve onu görünürkılarak yaymak, eninde-sonunda müzemekanının kendisini de dönüştürecek birsüreci başlatır.

Zamana tanıklık etmek, güzel olanıhatırlamak, mükemmel olanın anısınısonsuza taşımak, bu vesile ile ölümlüolmanın “dayanılmaz hafifliğine” gem

vurmak isteği, 18. yüzyıl sonlarına doğrukurumsallaşan tarih bilinci, salt insanolmanın gerçekliği ve mekanın kalıcılığı ilebirleşmiş; bunun sonunda da kutsalemanetlerin anlamı değişmiş, ortaya kişiselkoleksiyonlar, nadide odaları ve müzelerçıkmıştır. Müzeler günlük yaşamın doğalbir parçası haline gelmiş; müzeyi görmekkadar müzede görünmek de önemkazanmıştır. Andreas Huyssen, PierreBourdieu gibi toplum bilimciler, MarcelDuchamp, Gordan Matta-Clark gibisanatçılar müze mekanını eleştirirken bile,sanat ve estetikle kurdukları sağlam ilişkiyizedelememişlerdir. Nesneyi ve bilgisiniseçerek toplayan, sınıflandıran ve tekrarsunan müzeler, bilgiyi biçimlendirmek vesınırlandırmakla; ve gene Michel Foucaultve Judith Butler’a referansla, uygulamalarıile belli kimlikleri taşıyanları öne çıkarıp,beğenilmeyenleri bastırmakla ve manipüleetmekle eleştirilmiştir3. Seçkin beğeninin,bilimsel araştırmanın, yüksek kültürüneğitim ortamları olarak bilinen müzelerinve kurumsallaşmış müzeler tarihinin farklıcoğrafyalarda farklı biçimlerdeyorumlanması gerekliliği bilinen birgerçektir. Örneğin bulunduğumuzcoğrafyada, bu süreç çizgisel bir gelişimolarak yaşanmamış, özellikle son yıllardakutsal emanetler nadide odalarına, müzeleribadet mekanlarına, toplumsal hafızayıyüzyıl öncesine taşımayı misyon edinensivil toplum kurumları ise, yakın tarihinizlerini silen bireylere dönüşmüştür.

Aralarında arkeoloji, teknoloji ve sanatmüzelerinin de bulunduğu tüm müze tipleri arasında en kıdemsizlerinden birisi,“Ev Müzeler”dir. Ülkemizde ve dünyadasayıları hızla artan bu görece küçükkurumlar, ilginç zaman ve mekançakışmalarının, anlam kaymalarının öğeleriolarak ele alınabilir. Sonuçta Medici’lerdenbu yana koleksiyonerlik, aristokratların yada bu konumun gücünü anlayanburjuvanın evlerinden doğan kültürel birolgudur. Sağlık koşulları nedeni ileyürümekte zorluk çeken Piero [di Cosimode] Medici’nin ofis olarak da kullandığımekan, zengin koleksiyonundan seçilerekgetirilen ve kısa süreli sergilerin düzenlediğinadide odalarının en ilginç öreklerindenbiri olarak tarihe geçer. Ev, çalışma ofisi ve değerli koleksiyonların sergilendiğisanat galerisi olma özelliğini koruyan bumekanlar sonunda, dünyanın en önemlikoleksiyonlarından birine sahip olan Uffizi Galerisi’ni doğurur. Evlerin zengin görüntüsünün önemli bir kısmınıoluşturan derlenmiş eserler içinde vazo,A

RR

ED

AM

EN

TO

102

DO

SYA

Müzecilik ve Müzeler

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 102

Page 53: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

şamdan ve mutfak eşyalarının yer aldığı günlük kullanım nesneleri, halılar,masa, sandalye, koltuk gibi mobilyalar; ve tabi en önemlisi, antik dönemlere aitheykeller, freskler ve benzeri nesnelerleresimler yer alır. Bugün en ilginçmekanlara ve koleksiyonlara sahip evmüzeler içinde, sömürgecilerin yerleştikleriyerlerde yaptırdıkları ya da kendiülkelerinde gezileri sırasında topladıklarıeserleri sergiledikleri evler sayılabilir.

Son yıllarda sayıları hızla artan müzeler arasında gölgede kalan “EvMüzeler” kendi içinde gruplandığındazengin bir “tablo”nun ortaya çıktığıgörülecektir. Atina’da bulunan Benaki Müzesi ya da İstanbul SabancıMüzesi gibi önemli kişilerin yaşadığı evler,sanat tarihi kadar sosyal tarihçalışmalarının da kaynaklarınıbarındırırlar (Resim 3,4). Sahibinin sıcak kişiliği, ekonomik ve dolayısı ilepolitik gücü nedeni ile her sınıftan bireyin üst düzey yöneticilerle birarayagelebildiği bu sosyal mekanlar, müzeyedönüşmeden önce de, Habermas’ın değimiile, “kamusal alan” olabilmeyi başarmışevlerdir. Örneğin Sabancı ailesinin satınaldığı tarihi ev tüm geçmişi boyuncahalkın ve toplumun ileri gelenlerininbuluştuğu bir mekan olmuştur. Müzeye dönüşüp kurumsal olarak halka açıldıktan sonra, bu özelliklerinidönüştürerek “özel koleksiyon” kimliğine

bürünmesi, müzecilikaçısından incelenmeye değer bir geri dönüştür4.

Yaratıcı çelişkilerin,zamansal ve mekansalçakışmaların veanakronik durumlarınoluşması, ev müzeleriçin neredeysekaçınılmazdır. Brezilya,Sao Paulo’da bulunanLina Bo Bardi evi ya daİstanbul SadberkHanım Müzesi gibi her zaman mütevazı, gerideduran ve sosyal kimliğiile öne çıkmayankişilerin adı ile müzeleştirilen evler, nadidekabinelerin mekanını yeniden üretmişlerdir(Resim 5,6). Bir ailenin yaşadığı evi müzeyedönüştürmesi ile, bir aile ferdinin adı ilekurulan müzenin evi dönüştürmesi aynısonucu üretmekte, “ev” müzeyedönüştükten sonra seçkin ve kusursuzduruşu ile ziyaretçisini “ev” sahibesindenuzaklaştırmaktadır. Örneğin bugün “CamEv” olarak tanınan Bo Bardi Ev Müzesi’ndebu mesafe, koleksiyon kadar evinmimarisinin de bugünkü algısı ile ilgilidir.Bir zamanlar minimalist bir beğeni ileoluşturulan ve Brezilya “sömürgeci”evlerinden tümü ile farklı olaraktasarlanmış, oldukça alçak gönüllü ev vemobilyaların Bo Bardi’nin politik duruşu ve

AR

RE

DA

ME

NTO

103

1 Las Meninas, DiegoVelázquez, 1656.

2 Perspektifin MekanikKurgusu, Albrecht Dürer,Ölçüm Üzerine 4 Kitap’tan.

3 Benaki Müzesi, Atina.

4 Sabancı Müzesi, İstanbul(Fotoğraf: Cemal Emden).

1

2

3

4

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 103

Page 54: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

günlük yaşam pratikleri ile örtüştüğüsöylenebilir. Ancak Modern Mimarlığın bir “stil” olduğu ve “neo-modern/Retro”başlığı altında metalaştığı bugünlerdeziyaretçiye açılan ev, aynı olmakla birlikte,farklı bir algıyı barındırır. Evde bulunangünlük ev eşyalarının donmuş bir müzekoleksiyonu olarak yorumlanması, algıdakikaymanın başka bir önemli nedenidir.Büyükdere’de bulunan Sadberk HanımMüzesi’nin bir ev müze olup olmadığıkonusu tartışmaya açıktır; ancak, müzeninadının ve mekanının yarattığı algıtartışmasız olarak bu beklentiyi de birliktegetirmektedir. Ankara’nın bilinenailelerinden birinden gelen ve tüm yaşamıboyunca gerektiğinden fazla hiçbir ev vegiyim eşyasına sahip olmayı uygunbulmayan bir kişinin adı ile anılankoleksiyonun, alımını sürdürerek genişleyenbir müzeye verilmiş olması izleyici ile evarasındaki ilişkinin sorgulanması gereğini

doğurmaktadır. Gerçekte bu sorgulama,Las Meninas’taki tüm gerçekleri ortayaçıkaran “ayna görüntüsünde” olduğu gibitarihsel bir yanılsamayı engellemektedir.

Benzer bir biçimde, aile yaşamının sürdüğümekanların müzeye dönüşme aşamaları damüze biliminin araştırma konularıarasındadır: Topluma mal olmuş önemlikişilerin, aile fertlerinin tarihi evleriniziyaretçiye açmaları, hem müze ziyaretçisiiçin bulunmaz bir fırsat yaratmakta ve hemde tarihi perspektifi yok ederek bakanı,özne ile aynı konuma taşımaktadır. Önemlibir kişinin çocukları ya da torunlarıtarafından müzeleştirilen evler, zamansal vemekansal “düzensizlikler” yaratarak neyinnesne, neyin özne olduğu hakkındaki kesinyargıları geçersiz kılar. Tarihe nesneleşenöznenin gözünden bakabilmek, tümmüzecilerin hayalidir ve bu ancak sözedilen çok özel durumlarda mümkündür.

Gene Las Meninas örneğinde olduğu gibi,resme bakanın imkansız konumu ileaçıklanabilecek bu durum, dünyamüzeciliği için çok özgün bir örnekoluşturur. Connecticut’daki Mark Twain ya da İstanbul Sait Faik Müzesi gibi yazarlara ait ev müzeler de benzerçakışmışlıkları barındırmaktadır. Göreceküçük ve kısıtlı bütçelerle hayatta kalmayaçalışan bu kurumların en önemli gelirkaynakları kafe, hediye dükkanı, çokamaçlı salon gibi müze destek işlevleridir.Yazarın yaşamına ait mekansalkullanımların müze ek işlevleri ileörtüşmesi, farklı zamanların aynı andayaşanmasını gerektiren durumlaryaratmakta ve ev ile müze arasındakiçizgiyi bulanıklaştırmaktadır. Mark TwainMüzesi’nde olduğu gibi, iç mekanlarınbilinen bir tasarımcı ile yeniden ve eve aitolmayan eşyaları sergilemek üzeredüzenlenmesi ya da Sait Faik evinde olduğuA

RR

ED

AM

EN

TO

104

DO

SYA

5 6

87

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:49 AM Page 104

Page 55: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

gibi, bir ada evinin sarnıcının çok amaçlısalona dönüştürülmesi, ev müzeciliğininaraştırma konuları arasındadır.

Londra’da bulunan Sir John Sonae’sMüzesi ya da Ankara Erimtan Müzesi gibi,“farklı medeniyetlerin günlük yaşampratiklerini koruyan ve sergileyen tarihievlerin barındırdığı arkeolojik eserlerlekurulan çok katmanlı kırılgan ilişkiler”,“ev”e hiç ummadığı başka sorumluluklaryüklemektedir (Resim 7,8). Sir JohnSoane’nin genişleyen koleksiyonunubarındırmak için, evinin yanındakikonutları da müze mekanına katması, bir başka deyişle yaşamadığı iki evle kendievi arasındaki duvarları yıkarak mekanıfiziksel anlamda genişletmesi ile;Erimtan’ın sonradan edindiği ve korunmasıiçin dönüştürdüğü üç konut yapısınınürettiği müze binası, müzecilik açısındanbenzer özellikler gösterir. ErimtanMüzesi’nde arkeolojik koleksiyonuoluşturan eserlerin hemen hepsinin günlük hayata, “ev” yaşamına ait olması,zamansal sıçramalar kadar mekansalyerinden edilmelerin de temsilidir.

Müzecilikte bu gölgede kalmış alanı önemli kılan ve dünya müzeciliğininsöylemine giren örnekler arasında, hiçşüphesiz ki, mekansız ünlenen LeylaGencer Müzesi ile fiktif bir şekildekurgulanarak yaratılmış MasumiyetMüzesi anılmalıdır (Resim 9). İtalya’dayaşayan ve dünya çapında ünlenen birsanatçının, Milano’daki evine aitnesnelerin İstanbul’a, “evine dönmesi”isteği, müzecilik açısından üstesindengelinmesi gereken bir önemli bir sorundur.Nesnenin ve öznenin yerinden edilipyeniden “yer”leştirilmesi, geciktikçe tarihemal olan bir örneğin oluşmasına nedenolmaktadır. “Eve dönmek” bu anlamda ele alındığında özlemini gidermek, yerinibulmak, bağlamına oturmak ve yenidendeğer kazanmak olarak anlaşılabilir. Aynızamanda, evlerdeki kişisel koleksiyonlarınhalka açılması ile başlayan müzecilikserüveninin benzer bir beklentisininkarşılanması için bir metafor olarak dadüşünülebilir. Ole Worm (1588-1654),Elias Ashmole (1617-1692), Charles W.Peale (1741-1827) gibi dünyaca tanınanönemli kolektörlerin evlerinde oluşturduğu“nadide odaları” sonunda, dünyanın enönemli müzelerine dönüşmüştür. Bugünsayısı hızla artan tarihi evlerin müzeyedönüştürülmesi ile müze mekanınınyeniden biçimlendiği söylenebilir: Müzenin tekrar eve dönmesi süreciyle,

müze mekanını biçimlendiren ya da onun biçimlendirdiği, farklı tarihselolgulara göre yorumlanmış ve düzenlenmişnesnelerin anlamsal kurgusunu dakesinlikle dönüştürecektir. n Ayşen Savaş,Prof.Dr., ODTÜ Mimarlık Fakültesi.

Notlar:1 Michel Foucault’nun özgün basımı Fransızca olankitabı (Les mots e les choses: Une archéologie dessciences humaines, 1966) Türkçeye Kelimeler ve Şeyler:İnsan Bilimlerinin bir Arkeolojisi başlığı altında 2013yılında Mehmet Ali Kılıçbay tarafından çevrilmiştir.2 Müze üzerine birçok yayını olan yazarlar için bakınızözellikle: Eilean Hooper-Greenhill, Museums and theShaping of Knowledge, Routledge 1992; Tony Bennett,“Culture/Knowledge/Power: Between Foucault andBourdieu”, 2010 yılında Routledge’dan çıkan CulturalAnalysis: The Legacy of Bourdieu başlıklı kitaptayayınlanmıştır; Carol Duncan, Civilizing Retuals: InsidePublic Art Museum, Routledge, 1995.3 Bkz.: Örneğin, Douglas Crimp’in, MIT Press’ten 1993yılında çıkan “On the Museum’s Ruins”.4 Detaylı bilgi için bkz.: Ayşen Savaş, “House Museum: A New Function for Old Buildings”, JFA, vol. 27, no. 1, 2010, s. 139-160.

AR

RE

DA

ME

NTO

105

5 Glass House, Sao Paulo (Fotoğraf: Ayşen Savaş).

6 Sadberk Hanım Müzesi, İstanbul.

7 Sir John Sonane Müzesi, Londra.

8 Erimtan Müzesi, Ankara.

9 Masumiyet Müzesi, İstanbul.

10 Ole Worm (1588-1654).

11 Elias Ashmole (1617-1692).

9

1110

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:50 AM Page 105

Page 56: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

1989’dan Bu Yana Peyzajda Neler Değişti?Deniz Aslan n Son 25 yılda mimarlık bir hayli kısır bir programatik içindegelişti. AVM, ofis, rezidans, otelçerçevesine pek de olağan programlarkatılmadı. Bununla beraber çılgın birinşaat faaliyeti içinde pek çok özellikliürün ortaya çıktı. Çok büyüyen mimariofislerin yanına yeni genç sesler eklendi.Oldukça vasıflı işler de yapıldı. Ne yazık kikamusal alan gittikçe fakirleşti, kentlerinbütünsel dili hiç mi hiç gelişmedi.

Peyzaj mimarlığının katma değeri farkedildi, bitki dikilecek doğal toprakneredeyse kalmadı. Bitkiler artıkbetonarme plakların üzerinde yer alıyor.Sürdürülebilirlik bir sos olarak yapısallığınkonusu oldu. Peyzaj mimarlığının üretimalanı genişledi, ancak pek de özel bir sözerastlanmadı. Çimden kurtulamadık, olağanbitkilerle çalışamadık, bitki bile markalaştı.Yine de niş arayışlar oldu, hayat buldu,ancak bu arayışlar topluma değmedi.Karayolları bile özene bezene peyzajlandı,doğrusu pek sırıttılar, çok da beğenenlerioldu. Kaynak kullanımı açısından pek deduyarlı olunmadı. AVM’ler rekreasyonalanlarına dönüştü. Taşkışla restore oldutüm patinasını kaybetti. Restorasyonkonusu genel olarak kamuoyunun meselesioldu. Bilen de konuştu bilmeyen de.Mimarlar yazmadı, konuşmadı durmadanbina yaptılar. Hatta yaptığı binalarıtanımayan mimarlara rastlandı.

Velhasılıkelam, kendimiz pişirdik,kendimiz yedik. Bir kültür oluşturabildimi? Bilinmiyor... n Deniz Aslan, ÖğretimGör.Dr., İTÜ Mimarlık Fakültesi.

Ürün Tasarımı:BeklenmedikGelişmelerTarihsel gerçeklerCan Altay n Mesele “Kullandığımız şeylerbütünü” ile ilgili. Böyle baktığımızda ürüntasarımı kadar gündelik hayatın siyasetinedair bir alan düşünmekte zorlanıyoruz.Kullandığımız şeyler bütünü, gerçekten bizibiz yapacak güce kadir. Öte yandankullanım nesnelerini sadece biçim ve işeyararlık üzerinden tartmak artık imkansız;nerede, nasıl, kim tarafından üretildiği,nasıl pazarlandığı ve tabii bize (yanikullanıcılara) nasıl yeni alışkanlıklarkazandırdığı, hayatımızı nasıldönüştürdüğü en az form ve fonksiyonkadar, belki daha da önemli. Budoğrultuda “1989’dan sonra ürüntasarımında neler oldu?” sorusunun yanıtıtabii ki Sovyetler Birliği’nin sona ermesi,piyasaların küreselleşmesi, Çin’in pazardinamiklerini esnetmesi, Post-Fordistüretim döngülerinin norm haline gelmesi,ucuz emek peşinde büyük ölçekli üretiminküresel çeperlere taşınması, Avrupa’dasanayinin lav edilmesi, muhtelifcoğrafyalarda yine sanayinin merkezlerdensosyal ya da fiziki çeperlere taşınması,iletişim teknolojilerinin ivmelenmesi,girişimcilik-yenilikçilik (inovasyon)söylemlerinin başatlaşması, bir yandan doğal ve yapay kaynaklaraerişimdeki kısıtlılık ve dengesizlik vebunlar gibi hayatlarımızda kaçınılmazdönüşümlere sebep olan tarihsel gerçeklerle açıklanmalı. Ve eminim bunuyapan bir yazar olacaktır.  

Benim üzerinde durmak istediğim meseleler ise, tüm bunlar olup biterkentasarımcıların (ve bazı kullanıcıların) bu konjonktürde kendilerine yaratmaktaoldukları alternatiflerle, yani beklenmedikgelişmelerle ilgili. Tasarımcıların bubeklenmedik gelişmeleri nasılbenimseyebileceği ve dönüştürebileceğihem meslek hem de eğitim bağlamındaönem taşıyor.

Elma sendromuTeknolojik atılımların mümkün kıldığı yeniürünler ve bunların iyi tasarımla

harmanlanıp kullanıcıya sunulması artıkşaşırtmayan bir formül. Rams ve Braun yada tasarımcı-mucit-girişimci kimliğiyleDyson’ın yaptıkları kullanım nesneleriaçısından hatırı sayılır anlar. Fakat Apple ürünlerinin ve Jobs’ın mitolojik yarı-tanrı olarak sahneye çıkıp hepimizinalışkanlıklarını baştan yazması tasarımınpotansiyeline dair zaman zaman ürkütücübir ihtişam arz ediyor. Bu formülün vedijital türevlerinin peşindeki “start-up”ların sayısını tutmak bir nüfus sayımmemurunun ömrüne sığmaz (gerçi nüfussayım memuru da kalmadı artık). İletişimve özellikle bilişim teknolojilerindeki ivme eğrisini en genç okur bile gözünde canlandırabilir.

Bu ivmeyle beraber gelen, bugünün ve yakın geleceğin ürün ve tasarım anlayışlarınıdoğrudan etkileyecek gelişmeler var. Yeni üretim teknolojileri, dijital fabrikasyonve esnek üretim anlayışları bunlardan biri,evet üç boyutlu yazıcılar ve bilgisayarkontrollü üretim aygıtları (CNC) gibi. Bukonuda çok yazıldı, son kullanıcıya nasılyansıyacağı halen tartışılsa da, birkaç yılönce 3B yazıcıyla üretilen tabancamodelinden doğan hararet düşündürücüveya iletişim alanında oturmuş olan“prosumer” (üretüketici) kavramınınnesneler alemine taşınmakta olduğunuvurgulayanların sayısı az değil.

Yazılımın nesneleşmesi sadece akıllıtelefonlarla olmuyor, bir yandan datasarımın ve kullanım nesnelerine dairbilginin (üretim verilerinin) yine yazılımalanından ödünç “açık kaynak” paylaşımşebekelerinde dolaşımı ve paylaşımısözkonusu. Bu senaryoda cevvalkullanıcılar, kendin-yap geleneklerini biradım öteye götürüp ürünlerini basabiliyor,kesebiliyor, çatabiliyorlar. Bir yandan datasarımcılar için rekabetçi olmaktansapaylaşımcı ortak üretim mecraları, veritabanları oluşması mümkün, pazarelverdiğince, umut verici “kolektifbireysellikler” yeşerebilir.

Artık her şey daha bir “akıllı”: Etkileşimliürünler, mikroişlemciler ve mikro-kontrolörlerin entegre kullanımı tepkimelinesneler bugün ürün tasarımcılarınındağarcığında yer edindiler. Kendisi de açıkkaynak bir platform olan ve üzerindeçalışan kontrolör ve devreleri sunan“Arduino” etkileşimli ürünler için bir neviher derde deva. Burada ürün tasarımcılarınaalternatif alt-kültürler olduğunu dagözlemlemek gerek, örneğin “maker” tabiriA

RR

ED

AM

EN

TO

106

DO

SYA

Peyzaj Ürün Tasarımı

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:50 AM Page 106

Page 57: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

AR

RE

DA

ME

NTO

107

1,2 Hüsna Budak, Bitirme Projesi, İstanbul BilgiÜniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü, 2015(Sapanca’da sepetçilerle birlikte çalışan Budak,geleneksel üretim sürecine güncel ve sepetçilik gibi esnek

bir üretim metodu olan 3 boyutlu yazıcılarla müdahaleederek yeni teknikler, biçimler ve ürünler geliştiriyor.Böylece hem üretim teknolojileri, hem de tasarımcıgirdisini düşünmek adına önemli bir deneme sunuyor).  

1

2

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:50 AM Page 107

Page 58: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

gittikçe yaygınlaştı ve Türkiye’de de faaliyet gösteren topluluklar mevcut.

“Şeylerin İnterneti” kavramı ise, adıüstünde akıllı nesnelerin artık birbirleriylebağlanabilmesi, her daim iletişim halindeolmaları ve bunun gündelik hayatımızda (ve ürün tasarımında) getireceği değişikliklereişaret ediyor. Ürünler üzerinde kafayoracaksak artık gözardı edemeyeceğimizkonulardan bir diğeri bağlantısallık.

Yazılım dünyasından ürünlere bir diğerhediye, piyasada sunulan ürünleri tanımlısınırlarıyla yetinmeyip, onlarınpotansiyellerini sonuna kadar zorlayıp,kırıp, bozup, birleştirerek yepyeni ürünlerve olasılıklara yelken açan “Hacker”lık.Kullanıcı derken aslında edilgenliğin böylesireddini içerenleri de dahil ediyorum.Tasarımcıların böyle kullanıcılardanöğrenecek çok şeyi var.

AŞK ve OOOBilişim çağı, savunucularını şaşırtır biçimdenesneler çağına dönüşmekte. Bunu güncelfelsefi tartışmalarda takip edebiliyoruz.90’larda başlayıp 2000’lerde bilim felsefesive teknoloji araştırmaları alanlarında hızlayükselişini gözlemlediğimiz Aktör ŞebekeKuramı, AŞK (Actor Network Theory)teknolojilerin ve ürünlerin nasıl ağlardaişlerlik kazandığını deşifre ederken, insan-merkezli okumalardan uzakdurmaya ve insan-dışı nesne ve durumlarında etkin roller alan birer “aktant”olduklarını ispatlamaya çalıştı. Çok uzakakraba olmadıklarını düşündüğüm ObjeOdaklı Ontolojiler, OOO (Object OrientedOnthology) ise 2010’larda felsefetartışmalarını sallamakta. Nesnenin herzaman anlamlı roller üstlendiği sanat alanıbu kuramsal çerçeveyle bir süredirboğuşuyor, ürün tasarımındaki tezahürünü bekleyip göreceğiz.

Hizmette sınır var mı?Nesneler yükselişte ama üretim nezamandır düşüşteydi. Özellikle büyüksanayi gözden ırak gönülden ırak edilmeyeçalışılırken. Yukarıda bahsettiklerimdençok bağımsız sayılmaz ama tasarımcılariçin neredeyse başka bir iş kolunadönüşmekte olan servis tasarımı davarlığını bilişim teknolojilerindekiilerlemelere ve üretime yakınlığınıkaybeden tasarımcıların yeni bilgialanlarına ihtiyaç duymasına borçlu.Ölçekler arası, disiplin-ötesi ve süreçodaklı bir tasarım alanı olan servis ya dahizmet bağlamı tasarımcıları sistem

düşünmeye, arayüz ve yazılım mimarlarıolarak çalışmaya yöneltti. Bu türçalışmaların meslek içinde artık kabulgören bir alan açtıkları ve aynı “şeylerininterneti”nde olduğu gibi genel-geçer ürüntasarımı yaklaşımlarını ciddi anlamdadönüştüreceği bir gerçek.

Tüketiciden kullanıcıya21. yüzyıl için önemli bir kırılma noktası“tüketici” kavramından uzaklaşılıp tekrar“kullanıcı” konumunun benimsenmesi.Bunun yansımalarını sadece tasarımcılarınönceliklerinde değil, tabandan gelen birtalep olarak görüyoruz. İletişimteknolojilerinin de katkısıyla “user review”yani kullanıcı değerlendirmelerinin pek çokson kullanıcı için temel referans olmasıbunun basit bir örneği. Pek çok alandaartık tüketici kavramı sorgulanıyor,tasarımda neden sorgulanmasın?Geçtiğimiz aylarda “Ekolojinin Politikası”konferansında söz alan Çiftçi-Sen temsilcisiAbdullah Aysu, gıda alanında bile“kullanıcı” tabirini tercih ettiklerini dilegetirdi, “tüketmek” dünyayla vekaynaklarıyla girdiğimiz ilişkinin doğasınadair algıyı biçimlendiriyor.

Yoksunluk, tükenen kaynaklar,tıkanan toplumlarDünya çapında gelir dengesizliği vekaynaklara erişimdeki adaletsizlikler 21. yüzyılda belki her zaman olduğundandaha da belirginleşti. Çeşitli felaketsenaryoları ve vicdan mekanizmalarınınberaberliği, 1990’larda zirve yapansürdürülebilirlik çalışmalarının dabirikimiyle, 2000’lerde özellikle Batı’daciddi anlamda ön plana çıkan“Yardımsever Tasarım” (HumanitarianDesign) eğilimini doğurdu. Temeldedezavantajlı ve yoksun, çoğu zaman 3. Dünya ülkelerine tasarlama bilgisinigötüren tasarımcılar, çağdaşları sosyalgirişimciler ve sosyal inovatörlerle güçbirliği yaparak bu alanı açtılar. Hakkındaolumlu ve olumsuz söylenecek pek çok şeyvar bu yaklaşımın, ama temelde tüketim-dışı tasarım olasılıklarına imkan vermesi veözellikle iyi örneklerinde yerel bilgiyigüncellenebilir kullanılır kılacak önerileriçermesi açısından ufuk açıcı bir alternatifalan sunduğunu kabul etmek gerek. Öteyandan kendisi bir endüstriye dönüşmüşolan “insani yardım” dünyasıyla yakınlığıve yardım edilen yoksun kesimin geneldepost-kolonyal güney yarım-kürede olmasınedeniyle göz önüne gelen emperyalisteğilimlerin eleştirildiğini de hatırlamakgerek. Her ne kadar önemli bir tartışma

olsa da yine yalnızca Batılı tasarımcılararasında geçtiğini, yerel aktörlere buikilemde pek yer verilmediğinin altınıçizmek gerek.

“Antroposen” insan faaliyetlerininDünya’nın ekosistemlerine ve jeolojikkatmanlarına somut etkiler bırakmayabaşladığı dönem için verilen ad. Sadecejeolojide değil pek çok alanda “insan çağı”bir fiziksel gerçeklik olarak kabuledilmekte, Dünya’nın Son Çağı bu isimleanılsın mı henüz karar verilemedi ama bukelime sayesinde gezegenle olan sorunluilişkimizi bir kez daha tartışabiliyoruz.Küresel Isınma, İklim değişikliği, suyaerişim, doğal kaynaklar bugün ve yakıngelecekte bizi meşgul etmeye devam edecek.

Bolluk döneminin sona erdiğinin bilincindeolan büyük sanayi çoktan alternatif yakıtve enerji kaynaklarına yöneldi. Bu geleceksenaryolarının yanısıra Dünya nüfusunungittikçe büyüyen bir kısmının yoksul veyoksun olduğu gerçeği, yeni ürünler (veyeni pazarlar) çağırıyor. Kaynaklara kısıtlıerişimi olan kesime uygun endüstriyelürünler neredeyse hiç yok ve bu nüfusunihtiyaçlarını ve imkanlarını göz önüne alanürünler halen tasarımcıların ajandasınayeterince girmiş değil.

İnsanların Dünya’da gerçekten ürettiği veen fazla ürettiği şeyi açıklıyorum: Atık. Atıkyönetimi, geri kazanım, geri dönüşüm,yeniden kullanım, halen büyük önem vepotansiyel taşıyor tasarımcılar için. Şu anakadar üretilen modeller ya uygulaması çokzor, ya pazar tarafından istenmiyor, ya dakendisi bir pazar aracına dönüşüp birsertifika şemasına dönüşüveriyor. Yerelbilgi ve dinamiklerden beslenen atıkyönetimi, geri dönüşüm, ya da yenidenkullanım önerileri tasarım eğitimi için de,mesleği için de potansiyel taşıyor.    

Yerelden öğrenmek, küçük kalabilmekYerellikten öğrenmek konusuna gelince,biraz da İstanbul ve Türkiye’denbahsetmekte fayda var. Kent içi küçüküretim kümelenmeleri ve zanaatşebekelerinin sunduğu olasılıkları özellikleson 10 yıldır hem değerlendirmeye hem degörünür kılmaya çabalayan tasarıminisiyatifleri var (Made in Şişhane, Craftedin Istanbul, Usta İşi Beyoğlu gibi). Buoluşumlar aynı zamanda bir iletişim ağı veyeni karşılaşmalar, işbirlikleri doğurmalarıaçısından önem taşıyorlar. Tasarımcılarlaüretici arasındaki dolaysız temas, muhtelifA

RR

ED

AM

EN

TO

108

DO

SYA

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:50 AM Page 108

Page 59: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

kısıtlanmalar ve konjonktürden beslenerekyeni bir tür ürün tasarımına mahal veriyor.Bizim de Bilgi Endüstriyel Tasarım olarakdahil olduğumuz Şişhane ve Beyoğlusüreçlerinde, tasarımcıların faal aktörolarak kentsel dinamiklere müdahil olmasıve sorumluluk almaya başlaması dasözkonusu. Zira tasarımın özellikleTürkiye’deki en büyük sorunlarından biribu işin siyasetini oturtmamayı seçmişolmak, söz söylemek ve söylem üretmekkonularında çekimser kalmış olmak bence.

Küresel hareketlilik ve getirdiği cevapsızlıklarTasarımı gündelik hayattan ayırmakimkansız. Gündelik hayatımız ise Dünya’da olup biten her şey tarafındanşekilleniyor. Mikro-savaşlar ve kayıtdışımobilite karşısında Ulus Devletlerin sınırmentaliteleri zorlanırken, gittikçe kapananreaktif siyasetler su yüzüne çıkıyor.“Yardım” ve “Duyarlılık” çağrıları cevapbulamıyor, bilakis her şey bulanıklaşıyor.Hiç olmadığımız kadar yaratıcı yaklaşmamızgereken, yeni tanımlamalar ve alternatifleristeyen sorunlarla karşı karşıyayız. Mevcutdil ve araçlarımızla karşılık veremediğimizbir dönüşüm sözkonusu.

Alternatif üretebilmek bazen de kurmacayayönelmeyi gerektiriyor. Kanımca tasarımkurguları (design fiction) ve eleştirel aygıtolarak tasarım ürünü tahayyüllerininkökünde böyle bir motivasyon var. 21. yüzyılda tasarım söyleminde beliren bir beklenmedik gelişme de bu alt-alandayaşanmakta. Kurmaca üzerinden ürüntasarımı, edebiyat ya da sinema gibi birdüşünce üretimi arayışına giriyor. Bualanların dönüştürücü rolü olmadığını ve hayata tesir etmediklerini kimse iddiaedemez eminim.

Neticede mesele “kullandığımız şeylerbütünü” ile ilgili ise ürün tasarımıgerçekten gündelik hayatın siyasetine dairbir alan. Oysaki bugüne kadar gerek eylemgerek söylem açısından siyasettenolabildiğince uzak durmaya çalışagelmişbir alanla karşı karşıyayız. Temel sebebiçok açık, 20. yüzyılın büyük kısmındatasarım neredeyse sadece ve sadece pazarınve büyük üreticinin yanında olmayı seçmiş,“tüketimi arttırmak” için araçlaşmaktangurur duymuş. Sanayileşmenin gereğibüyük rakamlar, kaçınılmaz tekelleşmeler,ileri kapitalizm, kısa ömürlü ürünler, dahafazla çeşit, daha cazip nesneler, temelihtiyaçların statü simgelerine dönüşmesi,bunların hepsi tasarımla iç içe hikayeler.

Yeni melezliklerİlerlemeci söylemin hem toplumsal hem iklimsel olarak tıkandığı şu günlerde,tasarımcıların kendilerine açmakta olduğu alanları ve yeni olasılıklarıderlemeye çalıştım. Yerle, üreticiyle, yeniteknolojiler ve getirdikleri esneklikle ve de tabii kullanıcı ile birarada hareketedebilecek tasarımcıların biraz anakroniksıçramalar yapmaktan korkmadan, farklıgerçeklikleri derleyip gündelik hayatımızasokabilecekleri ürünlerle ortayaçıkmalarına izin ve imkan vermemizgerekiyor. n Can Altay, Yrd. Doç. Dr.,İstanbul Bilgi Üniversitesi MimarlıkFakültesi, Endüstri Ürünleri TasarımıBölüm Başkanı

Endüstri ÜrünleriTasarımı MesleğiAçısındanTürkiye’nin Son 27 YılıGülay Hasdoğan n Endüstriyel tasarımın1989’dan bu yana geçirdiği değişimebakarsak Türkiye’de yepyeni bir disiplinin ve mesleğin doğduğunu, kısa süre içinde büyük değişimlerinyaşandığını söyleyebiliriz. Öte yandan herhızlı değişim gibi endüstriyel tasarımıngelişimi de beraberinde çeşitli sorunlargetirdi. 1970’lerde ilk eğitim kuruluşlarınınkurulması ile isminden söz ettiren meslek, eğitim, mesleki pratik, tanıtım,fikri haklar ve ulusal tasarım politikalarıgibi alanlarda bir dizi gelişim kaydetti; bugelişimin kamuda ve sanayide çeşitliyansımaları oldu.

Eğitim 1989 yılında ikisi İstanbul, biri Ankara’daolmak üzere üç okulda endüstri ürünleritasarımı eğitimi veriliyordu. Mimar SinanÜniversitesi, Orta Doğu TeknikÜniversitesi ve Marmara Üniversitesi’ninbölümlerinden mezun yaklaşık 550endüstriyel tasarımcı vardı. Bugün, 30üniversitede endüstriyel tasarım eğitimiverilmekte. Bu bölümlerin lisansprogramlarının toplamda yaklaşık 2750öğrencisi, 4300 mezunu var. 27 yıldaeğitim kuruluşlarının sayısı 10 kat, mezunve öğrenci sayısı 8 kat artarken, bukuruluşlarda çalışan, konusunda uzman

eğitimcilerin sayısı aynı oranda artmadı.Tüm bunların yanısıra dört yıllık okullarlaaynı ismi taşıyan iki yıllık okullar kuruldu.Aynı isimde teknik lise düzeyinde eğitimverecek müfredat tanımları yapıldı.

Bu hızlı büyümeden doğan sorunlarınönüne geçmek, eğitim yeterliliklerinitanımlamak, eğitim kuruluşları arasındaeşgüdüm sağlamak, bu kuruluşlar adınaortak görüş geliştirmek amacıyla 2006yılında Endüstriyel Tasarım AkademikKonseyi (ETAK) kuruldu. Lisans ve üstüdüzeyde endüstriyel tasarım eğitimi verenbölümlerin başkanları ile temsil edildiği,yılda iki kez toplanan bu konseye her yılyaklaşık beş yeni kuruluş eklenmekte. Bu değişken zemin üzerinde hareket eden ETAK’ın gündemini çoğu zamanöğretim üyesi azlığı, dört yıllık eğitiminverdiği unvanın korunması ve bu hızlıbüyümenin eğitimin kalitesine olumsuzetkileri meşgul etmekte.

Mesleğin bilinirliği1989’da endüstriyel tasarımdanbahsedildiğinde üç üniversitede verileneğitim ve öğrenci projeleri konununodağıydı. Türkiye’ye özgü tasarımürünlerini konu alan yazında cam, seramik,ahşap ve deri gibi zanaat temelli ürünler yeralıyordu. Mezunlar beyaz eşya ve otomotivsektöründe yer alan az sayıdaki büyükölçekli endüstriyel kuruluşta veya iç mekandüzenlemesi ile butik üretim yapan küçükölçekli mobilya firmalarında çalışıyorlardı.Mezunlar ister istemez mesleği tanıtmamisyonunu üstlenmişlerdi; gittikleri sanayikuruluşlarında öncelikli olarak endüstriyeltasarımın ne olduğunu anlatmaya çaba sarfediyorlardı. Bu noktada eğitimli tasarımcıve mevcut uygulamayı değiştirmeye dirençlisanayici arasında bir gerilim de doğmuştu.Sanayici ya yabancı kataloglardan ürünkopyalıyor, ya da yurtdışı şirketlerin lisanslıüretimini yapıyordu. Çoğu mezun aldığıeğitimle örtüşmeyen bu pratiğin içinde yeralmıyor, iç mekan tasarımı, grafik tasarım,pazarlama gibi yan alanlarda çalışmayıtercih ediyordu. Bu gibi sorunları yaşayan mezuntasarımcıları bünyesinde toplayan ilk meslekörgütü, Endüstriyel Tasarımcılar MeslekKuruluşu (ETMK) 1988’de kuruldu.

Bugün, mesleğin endüstride bilinirliğikonusunda hala büyük sorunlar yaşandığıhalde geçen 27 yıl içinde önemli aşamalarkaydedildi. 1994’te ETMK, endüstriyeltasarım pratiğinin çıktılarını kamuya sunanilk ürün tasarımı sergisi “Designers’

AR

RE

DA

ME

NTO

109

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:50 AM Page 109

Page 60: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Odyssey ’94”ü gerçekleştirdi ve ilk ürüntasarımı ödüllerini verdi. ETMK’nınsergileri, 1998’de aynı konsept ile, 2000’liyıllarda ise farklı konseptlerde devam etti.2000’li yıllar, İstanbul Tasarım Haftasıgibi tasarım odaklı fuar, sergi veetkinliklere sahne oldu. 2008’deETMK’nın kurguladığı, Ekonomi Bakanlığıve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ilebirlikte düzenlediği Design TurkeyEndüstriyel Tasarım Ödülleri hayata geçti.Böylelikle Türkiye iki yıllık aralarla “iyi”ve “üstün” tasarımlarını ödüllendirmeye vetopluma tanıtmaya başladı. Tüm buetkinlikler endüstriyel tasarımın kamudakive sanayideki görünürlüğünü artırdı.Elbette, görünürlükteki bu değişimlerintoplumda tasarım farkındalığının vetasarım kültürünün gelişimine etkilerinigörmek için zaman geçmesi gerekiyordu.

Kontrollü ve kaliteli sergi ve etkinliklerinyanı sıra, “tasarım”, her tür fuar, sergi vebenzeri etkinliğin konusu olmaya, bir terimolarak her alanda kullanılmaya başlamıştı.Tasarımın bu şekilde popülerleşmesi,herkesin tasarım yapabileceği algısınıyarattı. İki yıllık meslek yüksekokullarının, teknik liselerin yanısıra,endüstriyel tasarıma ilişkin sertifikaprogramları ve kurslar da yaratılan bualgının sonuçları idi.

Fikri haklarAvrupa Birliği ile imzalanan Gümrük Birliğianlaşması çerçevesinde yürütülen mevzuatçalışmalarının bir parçası olarak, 1995’de“Endüstriyel Tasarımların KorunmasıHakkında Kanun Hükmünde Kararname”yürürlüğe girdi. Bu doğrultuda Türk PatentEnstitüsü kuruldu ve tasarımları tesciletmeye başladı. Başta incelemesiz olaraksicile kaydedilen daha sonra yayınlanarakitiraza açılan tescil sistemine başvurantasarımların önemli bir bölümününharcıalem, yeni olmayan veya kopya

ürünler olmaları nedeniyle sayısız itirazgerçekleşti ve dava açıldı. Fikri mülkiyethukuku konusunda uzmanlıklar oluştu;seminerler düzenlendi; bilirkişilik müessesesigelişti. Kopyalamanın suç olabileceğikonusunda belirli bir ölçüde bilinç artarken,“suç sayılmayacak şekilde kopya yapma”konusunda da stratejiler gelişti.

Yarışmalar2000’li yıllara kadar az sayıda üretici firmatarafından düzenlenen endüstriyel tasarımyarışmaları, daha sonra üretici derneklerive ihracatçı birlikleri gibi endüstrikuruluşlarını bünyesinde toplayan örgütler tarafından düzenlenmeye başladı.Ekonomi Bakanlığı tarafından hazırlananve 2008 yılında yürürlüğe giren “TasarımDesteği Hakkında Tebliğ” çerçevesinde,TİM bünyesindeki ihracatçı birliklerindüzenlediği yarışmalara destek verilmeyebaşlandı. Bugün bu destekten yararlanan20’nin üzerinde endüstriyel tasarımyarışması var. Her yıl açılan buyarışmalarda ödül kazanan gençlere aynıtebliğ çerçevesinde yurtdışında eğitimbursu veriliyor. Yarışmaya katılan projelersergileniyor ve kataloglarda yayınlanıyor.Yarışmaların bu derece yaygınlaşması vesonuçlarının tanıtılması şüphesiz ki yaratıcıfikir üretme pratiklerinin gelişmesinisağlıyor. Öte yandan bu yarışmalarda ödül kazanan tasarımların sanayimiztarafından hayata geçirildiği örneklersayıca çok sınırlı. Her yıl kataloglardayayınlanan yüzlerce tasarım fikri, kamuyasunuldukları için bir süre sonra yenilikvasıflarını yitiriyor ve tasarımcısı içinkullanılabilir bir fikri hak olmaktançıkıyor. Böylelikle yaratılan bu önemli fikir envanteri kullanılamamış oluyor.

Ulusal tasarım politikasıTürkiye’nin ulusal tasarım politikalarınıbelirlemek amacı ile 2009 yılında alınanbir Bakanlar Kurulu Kararı ile TürkTasarım Danışma Konseyi kuruldu. SanayiBakanı’nın başkanlık ettiği, Ekonomi, MilliEğitim, Kültür ve Turizm, Kalkınma gibibakanlıklar ile TOBB, TİM, Tübitak, TPE,KOSGEB, TESK, TÜSİAD, TMMOB veYÖK gibi kuruluşların yanısıra ETMK,Grafik Tasarımcılar Meslek Kuruluşu veModa Tasarımcıları Derneği gibi siviltoplum örgütlerinin de üst düzeyde temsiledildiği kurul, 2014 yılında tasarım stratejibelgesi ve eylem planını Resmi Gazete’deyayınladı. Belge, tasarımla ilgili eğitimin vemevzuatın iyileştirilmesi, tasarımdesteklerinin etkinliğinin artırılması,paydaşlar arasındaki işbirliğininA

RR

ED

AM

EN

TO

110

DO

SYA

1 Designers’ Odyssey ‘94 sergi posteri.

2 Design Turkey Endüstriyel Tasarım Ödüllerisergisi, Antrepo 5, İstanbul, 2008.

1

2

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:50 AM Page 110

Page 61: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

DO

SYA

artırılması, toplumda ve sanayidefarkındalığın yükseltilmesi gibi birçokhedef içeriyor. Hazırlık çalışmalarınaETMK temsilcilerinin, profesyoneltasarımcıların ve tasarım eğitimcilerininaktif bir şekilde destek verdiği eylem planıuygulanmaya başladı. Eylem planında daiçerilen Ar-Ge teşvikleri yasasına tasarımteşviklerini dahil eden ve tasarımmerkezlerini destekleyen kanun değişikliğimeclisten Şubat ayında geçti. Türk TasarımDanışma Konseyinin kurulması ile tasarımdünyasının çeşitli paydaşları ile Devletyetkilileri ortak amaçlar için bir masaetrafında karar alabilmeye başladılar. Öte yandan mevcut strateji belgesi veeylem planı, tasarım branşlarının eğitim müfredatlarında ve ilgili mevzuatta uzmanlık alanları olaraktanımlanmasındaki mevcut eksikliklerigidermeye yönelik çözümler içermiyor.

SonuçTasarımın ulusal düzeyde uygulamakapasitesinin artırılması açısındanbakıldığında; son 27 yılda, endüstriyeltasarım, devletin eylem planlarında, eğitimhedeflerinde ve tanıtım stratejilerindegiderek daha öncelikli olarak yer almayabaşladı; sanayicinin tasarıma yatırım yapmakapasitesi teşviklerle önemli ölçüdegenişledi; endüstriyel tasarımın bilinirliğiniartıran etkinliklerin sayısı arttı; eğitimprogramları çoğaldı. Öte yandan konuyatasarımın ulusal düzeydeki çıktılarınıniyileştirilmesi ve niteliğinin yükseltilmesiaçısından bakarsak 27 yıldaki hızlı gelişiminkendi içinde çeşitli riskler de barındırdığınıgörebiliriz. 27 yıl önce az sayıda eğitimkuruluşu tarafından yetiştirilen endüstriyeltasarımcılar çok az sayıda ancak nitelikli istihdam olanağı bulurken, bugünnitelik açısından farklılaşan çok sayıdaüniversitenin mezunları, iki yıllık meslekyüksek okullu, teknik liseli, sertifikalı,kurslu tasarımcılar gibi kendileriyle ücretterekabet eden seçeneklerle mücadele etmekdurumundalar. Tasarımla ilgili teşviklerinverilmesinde özellikle istihdamdaki bunitelik farklarının çok iyi incelenmesi,sonuçları değerlendirilirken sadece sayılaradeğil, çıktıların niteliğinin de gözetilmesiönem taşıyor. Eğitim programlarınınsayısının çoğaltılmasındansa, niteliğininartırılmasına, üniversite mezunu tasarımcıunvanlarının devletçe korunması vetanınması yönünde çalışmalaryürütülmesine gereksinim duyulmakta.

Son 27 yılda endüstriyel tasarımın hacmi ve kapasitesi ivmelenerek

genişlerken, mesleki uygulamanın süreç ve çıktılarının nitelik olarak iyileştirilmesiyeni stratejiler gerektiriyor. n GülayHasdoğan, Prof. Dr., ODTÜ MimarlıkFakültesi, Endüstri Ürünleri TasarımıBölümü Başkanı.

Zaman ileYüzleşmek...Koray Malhan n Ülkenin son 27 yıldageçirdiği değişimin değerlendirilmesibiçiminde bir soruya, tasarım mesleğiçerçevesinde bir cevap arıyorsak ve olaylarıdeğil de prensipleri takip ederek değişiminizini sürecek olursak, çok da olumluolmayan bir tablo ile karşı karşıyakalacağız. Tabii ki meslek örgütlenmesiadına olumlu adımlar atıldı, çok daha fazla genç tasarımcının da bu yapıda görev alması umut verici. Bu dönem içindeendüstrinin tasarımcı ile buluşması adınada çok daha ileri bir noktaya gelindiğinisöyleyebiliriz. Bugün ülkenin önde gelenbir takım sanayi kuruluşları, geliştirdikleriürünlerini tasarımcılarının ismi ile iletişimkurarak sunuyorlar ki bu diğer kurumlariçin önemli bir örnek oluşturuyor. Bununla paralel olarak, yenilikçiliğin teşvik edilmesi adına, eskiye oranla çokdaha yapısal bir destek sözkonusu ki bu da çok önemli bir gelişmedir.

Bununla beraber, Türkiye’de son on yıldır bu karşılaştırmaların yapılmametodolojisinde bir sorun olduğunudüşünüyorum. Kendi dinamiklerimiziçinde, yirmi yıl geriye bakıp, bugünüdeğerlendirirken, ne kadar da ilerlemişolduğumuzu düşünmek, biraz yanıltıcı yada eksik bir değerlendirmeye sebep oluyor.Aynı dönem içinde, dünyada gelişmekteolan ülkelerin ne kadar yol aldıklarını dadeğerlendirip, ülkemizdeki gelişme ilekarşılaştırdığımızda, aynı coşkuyuyaşamayacağımızı düşünüyorum. Hiçdetaya girmeden, sadece Çin, Kore gibibirkaç örnek üzerinden değerlendirmeyapıldığında, bu süre içinde açılan tasarımokullarının sayıları, teknolojiye yapılanyatırımın seviyesi, Ar-Ge’ye ayrılanbütçelerin oranları vb. karşılaştırmalarınısayısal değerlerle yaptığımızda farklı birtablo ile karşılaşacağız.

Konuyu, bireysel gayretler veya şirketlerinistisnai çabaları çerçevesinden soyutlayıp,toplumsal yapıdaki süreçlerin incelenmesi

başlığında ele almak, belki bize sorunlarladidişmekten önce, sebeplerle yüzleşmekfırsatı sağlayacaktır. Toplumsal yapıyışekillendiren, sosyal bilimlerin detemelinde olan, “üretim ve tüketimilişkileri” bağlamında konuyu elealdığımızda; ülkemizde hala tarımtoplumundan sanayi toplumuna geçişsürecinin sancılarının yaşanmaya devam ettiğini söyleyebiliriz.

Güncel olarak bizleri dehşete düşüren, şaşkınlığa sevkeden çoğukonunun altında, bu geçişin sancılarınıbulmak mümkün. Ülkemizde bugünçağdışı bir çerçevede tartışılmaya çalışılan kadın-erkek ilişkilerinin temelindedahi bu sorun yatmaktadır. Tarımtoplumunda kadının nerede ise erkeğinmülkiyetinde olduğu kabul edilenyaklaşım, kız verirken başlık parasıalınması ile olduğu kadar, kendisiniistemeyen kadının canını almaya bilemuktedir hissedecek kadar bu mülkiyeteinanmış erkek egemen bakış ile halagünümüze tercüme olmaktadır. Konusadece bir şiddet konusu değil, temelde bir değerler sisteminin hayata tercümesidir.Aynı şekilde ülke için çok kıymetli devletbüyüklerinin, yakın akrabaları tarafındankorunuyor olması da, gene sanayitoplumunun mesleki ve profesyonelkararları yerine, tarım toplumunun aileilişkileri formatına uygun bir ilişkilerdüzeneğinin uzantısıdır. Aynı yapısalformatı kısmi süreçlerde devlet yönetimi ile halk arasındaki ilişkide de izleyebiliriz.Bunun gibi birçok örneği sıralamakmümkün iken, dogmatizm ile inovasyonun birarada olamayacağını çok iyi bilen meslek sahiplerinin, bugünkü değerler çatışmasında nasıl bir performans sağlayacakları önemli bir endişe konusudur.

Bu temel değerler çizgisinde, toplumsalanlamda bir dönüşüm sağlanması enönemli önceliktir, bunun için belki de ilkadım gerçekler ile yüzleşmek olacaktır. Bu yüzleşme en azından teşhis ve tedavisüreci adına çok kıymetlidir. Buradameslek sahipleri ve örgütlerinin görevi bu yüzleşme sürecinde kendisine vetopluma ayna tutabilmektir.

İlk soruya bu çerçevede tekrar dönersek,aynı soruyu müsadenizle bu sefer de bensormak istiyorum, sizce ülkemizde son 27 senede bu anlamda nasıl bir değişimyaşandı? n Koray Malhan, KoleksiyonTasarım ve Marka Direktörü.

AR

RE

DA

ME

NTO

111

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:50 AM Page 111

Page 62: ARREDAMENTO’NUN ARREDAMENTO · 2016-04-20 · 10 yTlT aSkTn süredir konut, spor ve kültür merkezi tasarTmlarT baSta olmak üzere ulusal ölçekte projeler üreten Sophus Søbye

Bitirirken hızlıca bir iki konu maddelerhalinde vurgulanabilir:• Yarışmayla uğraşan sayısında birdeğişimden söz edemeyiz. Yarışmalarlailgili kişi sayısı yıllar önce ne kadar azsabugün de o kadar az. • Bugün kolokyumlar oldukça zayıf, belki sosyal medya belki hayatın genel hızı ödül alanların ödüllerini almaya bilegelmediğini gördüğümüz kolokyumlaraneden oldu. 300 sayı önce kolokyumlarhem çok sert tartışmalı ama bir o kadar dadostluklar yaratan bir ortamdı8.• Yarışmalarda dağıtılan ödül bedellerieskiye göre epeyce azalmış durumda. • 300 sayı önce Çamlıca Camisi yarışması gibi bir yarışmadan söz etmekmümkün değildi. Dini yapı tipolojisiüzerinden bir değerlendirme ile değil amayarışma kurgusu ve sonuçları olarakdeğerlendirerek geçerli bu söz. O zamanböyle bir yarışma olmadığı gibi olabilse dekatılımcısı olmazdı büyük olasılıkla. Bugünkatılacak yarışmacıyı -hem de bir kısmıtanıdık bildik yarışmalara giren isimlerdenolmak üzere- bulabiliyor. n Ömer Yılmaz,Yarışmayla Yap Direktörü.

Notlar:1 sartname.arkitera.com’dan kontrol edildiğinde.Arkitera Mimarlık Merkezi’nin tüm yarışmaşartnamelerini internette erişilebilir kılmak içinoluşturduğu bir veritabanı. 2 MİMARLIK, PEYZAJ MİMARLIĞI,MÜHENDİSLİK, KENTSEL TASARIM PROJELERİ,ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA VE GÜZEL SANATESERLERİ YARIŞMALARI YÖNETMELİĞİ, ResmiGazete Tarihi: 24.12.2002 Resmi Gazete Sayısı: 249733 Benim bulabildiklerim içinde yönetmeliğe göre açılanilk yarışma Anayasa Mahkemesi Binası Yarışması.4 Yine şartname.arkitera.com’da yer alan bilgilere göre.5 Gelibolu Yarımadası ve Ankara Kalesi yarışmaları butip şartnamelere örnek gösterilebilir.6 Çamlıca Camisi, MEB Kamu Kampüsleri ve TOKİ 7Bölge 7 İklim yarışmaları hatırlanabilir.7 Yarışmalar komitesinin yapısı ve Oda’nın bir jürihavuzunun bulunmaması (ya da yarışmalar gönderdiğijüri üyelerini nasıl belirlediğinin belirsizliği) bu konudakisomut veri olarak sıralanabilir.8 Şahsen içinde bulunmasam da bu konuda sözel olarak,o dönemi yaşamış pek çok tasarımcı ile yapılangörüşmelerden not düşülmüştür.

1989’dan Bu YanaYarışmalarda Ne Değişti? Ömer Yılmaz n Arredamento’nun ilk sayısı Şubat 1989’da çıkmış. Dergininhazırladığı 300. özel sayı nedeniylemimarlık hayatımla Arredamento’nun tamda üst üste oturduğunu fark etmiş oldum.Ben de İTÜ Mimarlık Fakültesi’ne 1989’dagirdim. O ilk yıl biraz şaşkınlıkla geçti.Sonrasında kısa süre içinde mimarlık tarihive kazılarla bulaşan mimarlık mikrobuhalen bünyede. Üniversitenin ilk zamanlarıyarışmalarla çok yakın ilişki içindegeçmedi. Ama birkaç yıl içinde yarışmakelimesi artık hayatımdaydı. Okulu bitirirbitirmez, 1994’te Tariş Genel Müdürlüğüiçin açılan yarışmaya girme teşebbüsümdün gibi aklında. O yılın MarmarisHöyüktepe, Karşıyaka Zübeyde Hanımyarışmaları da zihnimde hala canlı.

1989’a, 300 sayı geriye gidecek olursak o yıl açılan 3 yarışma görünüyor1. Buyarışmalar şartnamelerinin hazırlanma şekli ve jüri yapısı itibarıyla Ankaraağırlıklı yarışmalar. Yarışmalardaki Ankaraağırlıklı olma durumu uzun bir süre devam ediyor. 2002 sonunda yayınlananYarışmalar Yönetmeliği’ne2 göre açılmış ilk yarışmalara 2004’te rastlıyoruz3.

Bu tarihler AK Parti’nin iktidara geldiği zamanı da tanımlıyor. 1989’dan bu yana yarışmaları kabaca bu tarih ileikiye ayırmak mümkün.

O ilk yarıda yarışma jürileri daha ağırlıklı olarak Ankaralı mimarlardanoluşuyor. Yarışma açan idareler arasındamerkezi hükümet çok önemli bir aktör.Örneğin sadece 1995’te açılan 11yarışmanın 8’i hastane yarışması4. Sadecehastane değil, hükümet konakları, adliyebinaları, bakanlık, TBMM ya daCumhurbaşkanlığı makamı ile ilgilibinaların tasarımlarının elde edilmesindehep yarışma yöntemi seçiliyor.

Bu yarışmaların açılmasında kuşkusuzAnkara kamu bürokrasisi ile Ankaralımimarlar arasındaki iyi ilişkiler ve belkibenzer dünya görüşüne sahip olma önemli

bir etken. Bugün Ankaralı mimarlarınkamu bürokrasisi ile böyle bir ilişkisindenbahsetmek mümkün değil.

Hem organizasyon olarak hem de hükümetkurumlarının işin içinde olmasıyla dahamerkezi düzenlenen yarışmaların ozamanlar daha sağlam bir geleneğininvarolduğu da söylenegelir hep. Söylenegelirdiyorum, öğrenciliğim sonrası birazdokundum ama yarışmaların bugün olduğukadar içinde değildim. Şartnamelerin dahatitiz hazırlanması hatta kimi zaman bazışartnamelerin, az bulunur bir kitapniteliğinde hazırlanması5 döneminvurgulanması gereken özelliklerinden.Kolokyumlara katılım, tartışma kültürününkolokyumlarda ulaştığı nokta da altıçizilmesi gereken konulardan.

Yaklaşık 25 yıllık dönemin iki kısmıarasında araya giren biraz karanlık birdönemden bahsetmek mümkün. Budönemde şartnamede yazılı ödüllerinverilmemesi, jüri üyelerinden birisininyarışma konusu tasarımı kendisine işolarak alma girişimi ve benzeri pek çoksıkıntı yaşanır. Buna ek olarak açılanyarışma sayısında da ciddi bir azalmadanbahsedilebilir. Pek çok yarışmauygulamaya dönüşmez. Yarışmalaraçısından biraz umutsuz bu dönemdensonra son 3-4 yıldır Yarışmayla Yap’ın dadevreye girmesi ile ortam yenidenhareketlenir. Bugünlerde yarışmalardanitelik ve nicelik olarak ciddiiyileşmelerden söz edebiliriz.

Bu iki dönem arasındaki farklılıklarıvurgularken sanırım öncelikle merkezihükümet ve kurumlarının artıkyarışmalarda önemli bir aktör olmadığınınaltını çizmek gerek. Bu durumu bir yandanmerkezi hükümetin yarışma açmayaisteksiz hatta direnç gösteriyor olmasıolarak okurken öte yandan açtığıyarışmaların nitelik sorunlarını6

hatırlayarak okumak gerek.

Merkezi hükümetin etkisizleşmesineparalel olarak Mimarlar Odası’nın dayarışmalarda daha etkisiz bir hal aldığısöylenebilir. Kamuya benzer şekildeOda’nın etkisizliği de iki farklı kanaldadeğerlendirmeyi hak ediyor: Politikacı vebürokratların değişen profili nedeniyle Oda ile iletişim kurmaktan çekinmesi hatta çoğu zaman kaçınması budeğerlendirmelerden ilki. Diğeri ise Oda kadrolarının yarışma alanı ileilişkisinin zayıflaması7.A

RR

ED

AM

EN

TO

112

DO

SYA

Yarışmalar

054-112 DOSYA 59_Layout 6 3/30/16 11:50 AM Page 112